"Tanrım, o çok güzel."
Telefondan gelen sesle beraber Elena'nın kahkahası kulaklarıma dolduğunda yüzümü buruşturdum. Sabahtan beri aynı videoyu izliyordu. Psikopat.
"İzleme şunu artık!"
Yüzünü çevirmeye tenezzül etmeden göz ucuyla bana baktı. Bu hareketine gözlerimi devirerek karşılık vermiştim. Tamam, yaşanan olay komikti, ama çoktan gülmüş eğlenmiştik. Bitmesi gerekiyordu yani.
Gülerek telefonu kapattı ve bir kenara bıraktı. Bezgin iç çekişimin sesi havaya karışmıştı o sırada. Ağırlığını kalçasının sağ tarafına vererek bedenini bana çevirdi. "Çocuğun aklını başından öyle bir almışsın ki mikrofonun açık olduğunu bile fark etmemiş," dedi alayla. "Helal olsun."
"Eğleniyor musun?" Kaşlarım çatılırken başıyla onaylamıştı.
Aman ne hoş.
"Bu kadar talibin varken ısrarla bekar olmanı anlamıyorum."
Umarım şaka yapıyorsundur, der gibi baktım gözlerine. "Sen anlamayacaksan kim anlayacak, Elena?" Hayatımda kimseyi istemiyordum. Sonsuza kadar yalnız olamayacağımın, birine ihtiyaç duyacağımın elbette farkındaydım ama henüz kendimi bir ilişkiye hazır hissetmiyordum.
Bunun en önemli sebebi kendimi halen affedememiş olmamdı. Biliyordum ki ben kendimle barışmadan, kendimi sevmeden kimse beni gerçekten sevmezdi.
"Bebeğim," dedi ve parmaklarını saçlarıma daldırdı. "Ben hislerini anlıyorum. Sadece sürekli arkana bakıp durmanı anlayamıyorum. Hayatına iyi insanlar giriyor ama onlara baktığında Mateo'yu görüyorsun, bu yanlış. Herkesin kendine ait bir hikayesi vardır, Lucia. Tüm kitaplara aynı kapağı yapıştırıp içindekileri okumaya tenezzül bile etmiyorsun." Başımı omzuna çekti ve kollarını bedenime doladı. Böyle yaptığında beni her şeyden koruyabilirmiş gibi hissediyordum.
Annemmiş gibi.
"Kendine kızgın olman normal." Çenesini kafama yaslamış, omzumu pat patlıyordu. "Ama her şeyin bir dozu var. Aşk aptallık getirir, kardeşim. Bunu yaşayan tek kişi değilsin. Sorumluluğu üzerine almak yerine ona atmalıydın, en başından beri."
"Hazmedemiyorum," diye itiraf ettim. "Ona her şeyimi vermiştim." Kalbimi sonuna kadar açmış, her sözüne sorgusuz sualsiz inanmış, ona güvenmiştim. Onu, belki de başkasının yapamayacağı kadar çok sevmiştim.
Karşılığı bu olmamalıydı. Ve ben, bu kadar kör olmamalıydım.
"Biliyorum, güzelim." Gözlerimden akmak isteyen yaşları bastırmak için kafamı iyice boyun girintisine soktum. "Ama hayat böyledir işte, her zaman hak ettiğini almıyorsun. Öyle zamanlar olacak ki herkes, her şey üstüne gelecek. O yüzden diyorum ya sana, bari sen kendine iyi davran. Buna ihtiyacın var."
İç geçirmekle yetindim. Haklı olduğunu biliyordum. Elena beni o kadar iyi tanıyordu ki, kendi kendime fark edemediğim küçük şeyleri dahi fark edebiliyordu. Kulağa korkutucu gelse de beni rahatlattığını söyleyebilirdim.
İnsanlara kendimi anlatmayı sevmiyordum.
Telefonumun titremesiyle ondan ayrıldım. Ekranda gördüğüm isim afallamama sebep olsa da kendimi hızla toparladım, boğazımı temizledim ve aramaya yanıt verdim.
"Gio?"
"Lucia Herrera?" Alaycı sesi kulaklarıma dolduğunda dudaklarım istemsizce yukarı kıvrılmıştı. "Sizlere ulaşmak ne büyük şeref!"
"Benimle dalga geçmenden nefret ediyorum," dedim bezgin bir ses tonuyla. "Nasılsın?"
"Bu bana vereceğin cevaba bağlı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
amante | pedri gonzalez
Fanfictionyanlış zaman, yanlış mekan ama doğru kişi. benim için pedri gonzalez'in tanımı buydu. pedri gonzalez ff