siete; pesadilla

860 45 15
                                    

"Bu daha güzel." Geri tuşuna basarken mırıldandığımda hemen yanımda oturan bedenin iç çektiğini duyabilmiştim. "Vazgeçmeyeceksin, değil mi?" diye sordu bezgin bir tonlamayla. Dudakları belli belirsiz yukarı kıvrılmıştı. Parmakları tişörtümün ince kumaşının üzerinden belime değdiğinde irkilsem de çaktırmamak adına bir şey söylemedim. Bu işe yaradı mı, diye sorarsanız... Yaramadı. Her bir hareketimi okuyabiliyordu, bu büyük bir sorundu.

"Hayır." Başımı iki yana salladım. "O pozlar harika, Pedro. En azından birini seçmeliyiz."

"Tamam." Pes ederek kollarını havaya kaldırdı. "O zaman sen seç." Kaşlarımı çattığımda gülerek işaret parmağını iki kaşımın ortasına bastırdı. "Senin istediğin olsun işte."

"Hiç yardımcı olmuyorsun." Dudaklarımı büzdüm. Alt tarafı beş tane fotoğraf seçecektik. Bunun için beni ayağına çağırması yetmemiş gibi iki saattir sadece bir tanesine karar vermişti. Saat on ikiye geliyordu ve ben halen Pedro'nun şehrin öteki ucundaki evindeydim. Ve tahmin edebileceğiniz üzere, yine ayarlarımla oynuyor.

"Of!"

Arkama yaslandım. Gülerek kucağımdaki tableti aldı ve hemen önümüzdeki sehpaya bıraktıktan sonra vücudunu bana doğru çevirdi. "Şöyle yapalım..." Perçemlerime dolanan parmakları dikkatimi dağıtsa da gözlerimi onunkilerden çekmemiştim. "Ben boş zamanımda fotoğrafları seçip sana göndereyim, sen de bugünlük paydos de. Yorgun görünüyorsun."

"Sadece yorgun görünsem neyse," dedim gözlerimi devirerek. "Gerçekten yorgunum."

Her şey üst üste gelmişti. Üstelik derginin içeriğini genişletme kararı alındığından, diğer aylara nazaran daha çok çalışmamız gerekmişti bu ay. Üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum. Tek isteğim, ay başının gelmesi ve iş yükümün biraz olsun azalmasıydı. Ve uyku. Uyumak istiyorum!

Erkeksi kahkahası kulaklarıma vurduğunda ne ara yumduğumu anlamadığım gözlerimi açtım. Öylece tavana bakıyordum, hayatı sorgular gibi. "Eve gitmek bile zor geliyor," diye sızlandım.

"E kal burada?"

"N-ne münasebet?" Yattığım yerden hızla doğrularak toparlandım. Bu halim onu yine güldürmüştü. Ne zaman baş başa kalsak benimle eğleniyordu. "Sen hiç arkadaşında kalmadın mı daha önce?"

Söylediği şey bir anlığına duraksamama sebep olmuştu.

Kaldım.

Abril'de kalmıştım birkaç kez. Ondan başka kimsenin evine gidecek kadar rahat hissetmemiştim. İşte bazen, hisler de yanılabiliyordu. En güvenmemesi gereken kişiye güvenebiliyordu insan.

"Tek bir kişi," diye mırıldandığımda yüzündeki ifadenin geçirdiği değişim çekmişti dikkatimi. Kimden bahsettiğimi anlamış olmalıydı. Genelde ben anlatmadan anlardı zaten bir şeyleri, ona karşı koyamama sebeplerimden biri de buydu.
"Ayrıca henüz o kadar yakın değiliz."

"Henüz..." Gözlerini kaçırdı. Bana mı söylemişti yoksa yalnızca sesli mi düşünmüştü anlayamamıştım. Kendini toparlamak adına saçlarını karıştırdı ve oldukça sesli bir biçimde boğazını temizledi.

Sohbetinden keyif alıyordum. Uzun zamandır frekansımın bu denli tuttuğu biri girmemişti hayatıma doğrusu. Ama bazen, öyle anlar oluyordu ki... Aynı şimdiki gibi havaya bir ağırlık çöküyor, her şey garipleşiyor ve alışkın olmadığım bu his; kalbimin daha hızlı çarpmasına, avuçlarımın terlemesine sebep oluyordu.

Onunlayken normal nefes alamıyordum.

"Israrcı olmak istemem," dedi ayaklanırken. "Ama bu halde araba kullanman iyi bir fikir değil bence."

amante | pedri gonzalezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin