tres; eléctrica

1.2K 46 36
                                    

"Mateo'dan nefret ediyorum."

Gözlerimi yumarak kendimi yolcu koltuğuna attığımda Elena'nın söylediği ilk şey bu olmuştu. İç çektim. Hem fiziksel hem de mental olarak delicesine yorulmuştum ve bu isim kesinlikle duymak isteyeceğim son şey bile değildi. Bıkkın yüz ifademi saklamadan ona doğru döndüğümde yüzünü ekşitmiş, el frenini indirirken kendi kendine bir şeyler mırıldanmıştı.

"Ne bakıyorsun? Gönderilerini beğenmeye başladı yine."

"Bu saatten sonra anca onu yapar." Gözlerimi devirdim. Aldatan erkeklerdeki bu sonradan kapıda yatma eğilimi nereden geliyordu, anlamıyordum.

Beni istiyorsan aldatma, aldattıysan arkasında dur ve hayatımdan defol.

Kurallar basit.

"Sana n'oldu?"

Şüpheci bakışları yüzümde dolanırken omuz silktim. Anlatasım yoktu. Zaten her konuda bana çene yapmak noktasında sarsılmayan bir istikrarı vardı.

Ablalar...

Yine de şikayet etmeyecektim. Güvenebileceğim birilerinin olması güzeldi. Doğru insanı seçmek konusunda pek başarılı olmadığımdan, Tanrının bana bahşettiği ailemin ilgili olmasını bir şans olarak değerlendiriyordum.

"Yorgunum sadece."

Yalandan bir kahkaha atarak direksiyona iki kez vurdu. "Bu yalanları anca Reyna'ya yutturursun, hermana." Gözlerimi devirdim. Ben de konu buraya ne zaman gelir, diye bekliyordum doğrusu.

Benim için bir abladan fazlası olmuştu her zaman. Bazen annem, bazen en iyi arkadaşım, sırdaşım, arada bir öğretmenim, motivasyon kaynağım... Verici biriydi Elena, sevdikleri için zahmete girmekten de, fedakarlık yapmaktan da çekinmezdi. Benden fiziksel ve mental olarak daha güçlüydü. Büyümemi beklerken hiç sabırsızlanmamış, arkamdan ittirmemiş, aksine dengemi kaybettiğimde ona tutunmam için yanıbaşımda olarak her adımıma eşlik etmişti.

Ben okuyabileyim diye üniversite hayalinden vazgeçmiş, birden fazla yarı zamanlı işte çalışarak eğitimimi finanse etmişti. O dönemlerde henüz küçük olduğumdan mıdır yoksa canımın acımasını engellemek için gerçeklere kulak tıkadığımdan mı bilinmez, elini ne kadar ağır bir taşın altına soktuğunun farkında olamamıştım. Asla yıkılmayacağından emin olduğum görkemli ve bir o kadar gizemli bir dağdı ablam benim için. Büyüleyici görüntüsünün ardında ne sakladığı bilinmezdi. Saklardı kendini, herkes için endişe ederdi ama kimse onu düşünsün istemezdi.

Aklım ermeye başladıkça paylaşımımız da artmıştı. Ben ona kendimi açtıkça o da benden samimiyetini esirgememiş, hiçbir zaman yükmüşüm gibi hissettirmeden paylaşmıştı yaşadıklarını. O asla bu şekilde düşünmese de ben, ona karşı borçlu hissetmekten kendimi alamıyordum.

Bu yüzden ona karşı hep açık olmuştum. Önemli kararları verirken fikrine danışmış, özel hayatımda bir şeyler rayından çıktığında ilk onın desteğini istemiştim. Benim için ne denli önemli olduğunu hissetsin diye.

Belki bunu kendimi darlayarak yapmam bana zarar vermiş olsa da, ablama karşı şeffaf olmanın doğru karar olduğunu şimdilerde çok iyi anlıyordum.

Tüm bunların bir sonucu olarak elbette Gio'dan da haberdardı. Mateo'dan sonra karşıma çıkan erkeklerin arasında ilk ve son kez ondan hoşlanmıştı hem de. Benim için doğru kişi olabileceğine dair kafamı ütülemeleri yüzünden arada bir bunalsam da, ona hak vermiyor da değildim.

Sürekli Gio'yla ilgili ima yapmasa güzel olur tabii.

"Gio'yu sana yapsam da rahatlasan, Elena." Söylediğim şeyle direksiyondaki ellerinden birinin sertçe kafama inmesi bir olmuştu. "Ben evliyim, geri zekalı."

amante | pedri gonzalezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin