Birtakım sağlıksal olaylar ve üniversitenin aşırı yorucu olmasından dolayı ara vermiştim. Hayatımı düzene sokup geri geldimmm. Okuma sayısının olduğunu düşük biliyorum ancak bir sahil yürüyüşünde kafama dolan ve o günden beri benimle yaşamaya devam eden kurguları yazdığım için merak etmeyin sitem etmeyeceğim <3
Haftalardır düzenli olarak Jaemin'i görmesine rağmen Jeno hala onu bu hale getirenin ne olduğunu çözebilmiş değildi. Onun tanıdığı Jaemin bir renk cümbüşünden fırlamış gibi yaşam dolu ve asiydi. Ancak şu an karşısında önceden hatıralarında yaşayan Jaemin'in siyah beyaz çizilmiş bir resmi var gibi hissediyordu. Rengarenk saçlar yerini uzun ve kuzguni saçlara, hayat dolu bakışlar yerini boş bir kabuğa çevirmiş gibiydi. Konuşuşu bile değişmişti zayıf olanın. Eskiden hızlı ve yüksek tonla sanki ilk defa konuşuyormuşçasına heyecanla kurduğu cümlelerin yerini şimdi sıcak havada meltem esintisi gibi kısık ve yavaş bir ton almıştı.
Biricik rakibinin bu halde oluşu aklını o kadar kurcalıyordu ki ders aralarında, spor sonrası, kulüp toplantılarında hatta sabah uyandığı anda bile Jaemin'i düşünür olmuştu. Bu düşüncelerin sebebini ezeli rakibinin onunla rekabet etmeyişine bağlasa bile içten içe artık rekabet içerisinde olmayışları hoşuna gidiyordu. Sahi zayıf olanın haftalar içerisinde ona olan bakışları yıllar içerisinde hiç değişmediği kadar değişmişti. Jeno artık Jaemin'in kahvelerine baktığında kendisine yönelen hırs ve nefret duygularını görmüyordu. Sadece derse odaklnıyor, günün sonunda ise Jeno'nun dileklerini dünyanın en sıradan şeyleriymişçesine yerine getiriyordu.
Uzun olan ise anlaşmayı öne sürdüğü gün aklında olandan tamamen tezat isteklerde bulunuyor, belki bir ipucu bulur diye her fırsatta evi ve bahçeyi incelemeye çalışıyordu. Öğrendikleri sınırlıydı; "Bahçenin içerisindeki sera yasaklı, üst katta kilitli odalar bulunuyor. Taeil hyung genelde çarşamba akşamları evde olmuyor. Cumartesi de kahvaltı hazırlayıp çıkıyor. Nasıl bilgi edinebilirim ki ipucu sağlayacak hiçbir şey yok" diye düşündü Jeno. Ev muntazamdı, kaf dağının eteklerine kurulu bir masal şatosunu andırıyordu ancak bu sırların varlığı ona o kadar kasvetli geliyordu ki çiçeklerle bezeli bahçeden her an bir büyücü çıkıp onu da bu kasvetin içine hapsedecek diye düşünüp ürpermekten kendini alamıyordu.
Yaşadığı dalgınlığı artık arkadaşları da fark etmeye başlamıştı. Kulüp toplantılarında gittikçe daha da sessiz kalıyor, oluşan sorunları çözmeye olan ilgisizliği asla gözden kaçmıyordu. Antrenmanlarda da sürekli atış kaçırıyordu. Hatta daha sabah karnına yediği top hem fiziksel olarak canını sıkmış hem de kendindeki bu durağanlığın iyice farkına varmasını sağlamıştı. Düzeninin bozulmasından hoşlanmayan biri olarak bu durum onu gittikçe çıkmaza sokuyordu. Jeno aksiyon almalıydı.
"Bu cumartesi kahvaltı öncesi Taeil Hyung ile konuşuyorum, Hyuck gibi laf yetiştirmez." diye düşündü. Ve karar verdi.
Aldığı kararın arkasında Jeno için cuma günü geçmek bilmedi, Taeil ile olacak konuşmanın provasını yapıyor, gelecek cevapları düşünüyordu. Öte yandan Jaemin'in hayatı aynı monotonlukta yoğun bir ders çalışma programıyla devam ediyor, genç adam iri olanın merakının gitgide arttığını fark edebilecek kadar bile düşünceleriyle baş başa kalmıyordu.
Cumartesi günü geldiğinde Jeno bir önceki gece daldığı düşünce aleminden çıkamamış, gözüne bir gram uyku girmeden sabahın ışıkları ile beraber Jaemin'in evinin yolunu tutmuştu.
Taeil genelde cuma geceleri Jaemin'de kalmaya özen gösteriyordu. Gözlemleri sonucunda öğrendiği şeylerden biri de bu olmuştu. Mutfağın ışıklarının yandığını gördüğü anda kapıyı çalmış ve tahmin ettiği gibi kapıyı Taeil açmıştı. Taeil'in "Hayırdır, erken gelmeyi seversin biliyorum ama bu kadar erkene ne gerek vardı Jeno?" sorusuna gece uyku tutmadığı gerçeğini bağlayabileceği birkaç yalan sebep vererek kahvaltı hazırlamaya yardım istediğini söyledi.
Konuşmaya planladığı gibi haftasını anlatıp havadan sudan konular işe başlamıştı. Ardından sadece Taeil'in duyabileceğine emin olduğu bir sesle "Jaemin'le çocukluğumdan beri tanıştığım doğru hyung ancak kuzenimle arkadaş olması dışında hakkında pek bir bilgim yok. Hatırladığım halden çok farklı, onu bu hale ne getirdi?" diyerek tek solukta sorusunu sorup Taeil'in vereceği cevap için nefesini tutmaya başladı.
Taeil bu soruya karşılık şaşırmış görünüyordu. Ancak sakince konuya girdi. "Açıkçası Nana seninle çalışmayı uygun bulduğunu söylediğinde bu durumu bildiğini düşünmüştüm Jenoyah ancak eğer bilmiyorsan, Jaemin 11. sınıfın son günü büyük bir kaza geçirdi. Bay ve Bayan Na'yı o talihsiz kazada kaybettik. Uzun bir süre komada kaldı. Kaza sırasında aldığı bir darbe dolayısıyla uyandığında bacaklarını hissedemiyordu. Ardından tam hayata tutunup toparlanacağı sırada Jisung'un ölümüyle sarsıldı. O zamandan beri bu halde. Abisi ve kuzenin hariç çok az insanla görüşüyor. O yüzden sen geldiğinde önceden yakın olduğunuzu sandım. Aslında evine düzenli kontrole geliyorum çünkü hemşireliğini yapıyorum ancak hem büyükannesine olan minnet borcumdan hem de onu kardeşim gibi gördüğümden dolayı elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. İçine kapanıklığı beni çok endişelendiriyor, lütfen sen de elinden geldiğince yardımcı olmaya çalış olur mu?"
Taeil'in söylediği şeyler Jeno'nun yaşamayı hayal edebileceğinden daha ağır şeylerdi. Aklına bu eve geldiği ilk gün Jaemin'e kardeşini sorduğunda ailesiyle güvende olduğunu söyleyişi geldi. Kırdığı potun bu kadar büyük olmasını beklemiyordu. Abisini düşündü. Taeyong'un Niasu'da oluşunun onu ne kadar yalnız hissettirdiğini düşündü. Abisine olan bağlılığını, babasını kaybettiğinde hissetiklerini düşündü. Taeyong ona hem bir abi hem de bir baba olmuş, tutunacak dalı olmuştu. Oysa Jaemin'in son umudu bile kucağından uçmuş gitmişti.
Duyduklarının onu boğduğunu hissetti. Boğazında hissettiği yumru nefes almayı zorlaştırıyordu. Kısık bir sesle Taeil'e anlattıkları için teşekkür edip Jaemin'e kendini iyi hissetmediği için bugun gelemediğini söylemesini rica etti. "Ben gelememiş olsam da Türev çalışmayı unutmasın, çarşamba gününe yüz logaritma elli de türev sorusu ödev veriyorum." dedikten sonra kendini evden dışarı attı.
Ne duymuştu? Onun asi rakibi neler yaşamıştı? Nasıl her şeyden uzak ve habersiz kalabilmişti? Jaemin'i görmediği bir sene boyunca neden Hyuck'a neler olduğunu sormamıştı? Neden hiçbir şeyden şüphelenmemişti?
Binbir düşünceyle atladığı motoruyla çıktığı yolculuğun sonu evinde değil Hyuck'un kapısında olmuştu.
Alacaklı gibi kapıyı çalıyor, açması için bağırıp bütün binayı sesiyle inletiyordu. Kısa bir süre sonra uyku sersemi bir tavırla Hyuck kapıyı açtı. Jeno ise kendini salonun ortasına atıp bağırarak sorularını sıralamaya başladı.
"Jaemin'in geçirdiği kazayı nasıl bana söylemezsin? Hak etmiş diyeceğimden mi korktun? Ben bu kadar umursamaz mıyım? Ben de yıllardır Jaemin'i tanıyordum bilmeye hakkım vardı!" diye bağırıyor, öfkeyle Hyuck'un üzerine yürüyordu.
Esmer olan bir hışımla uzun olanı itti ve o da kuzenine bağırmaya başladı. "Umurunda olacak mıydı ki? Sen hep ondan nefret ettin! Ailemiz cenazeye gitti, bir düşün bunu sen de biliyorsun! Eğer gerçekten merak etseydin soyadı benzerliğini gördüğün anda dedemize sorman gerekmez miydi? Derslerle ve hedeflerinle o kadar meşguldün ki sorgulamadın bile Na ailesinin cenazesi dendiğinde bahsedilen "Na"ların kim olduğunu, neden çok sevdiğini iddia ettiğin kuzeninin onca zaman gözlerinin dolu dolu olduğunu bu sebeple bana bağırma hakkın yok!"
Jeno duydukları karşısında taş kesilmiş gibiydi. Hyuck gerçekleri yüzüne vurmuştu. Dedesi ve Hyuck'un Na ailesinin cenazesine gittiği zamanı hayal meyal hatırlıyordu. Abisi bile yurtdışından gelip cenazeye katılmıştı. Herkeste uzunca bir süre yas havası hakimdi. Peki Jeno kimlerin öldüğünü gerçekten neden sorgulamamıştı? Gözünü ne zaman hırs bürümüş kalbi ne zaman bu kadar kör olmuştu?
Cevap veremiyordu.
Hyuck durmaksızın bağırıp körlüğünü yüzüne vururken ona sıkıca sarıldı. Sarıldı ve sustu. Konuşacak kelime bulamıyordu. Kuzeninin bağırışları son bulduğunda başını eğip tek kelime edemeden evden çıktı ve yatağının yolunu tuttu. Uykusuz geçen bir gecenin sabahında, körlüğüyle yüzleşmiş ve bu gerçek ona ağır gelmişti.
Jeno gittikten sonra Hyuck gözyaşlarını silip Jaemin'e mesaj attı.
-Nana, Jeno durumunu öğrenmiş. Bilmek istersin diye düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
√Math - Nomin
Fanfiction~When two enemies dream together in garden of eden~ •°•°Enemies 2 lovers au°•°• MPREG!!! -by MiMi