öneriler: Nena Venetsanou - Lilith, The Away Days - Sadness Will Last Forever, 40rty - Don't Tell Me I'm Sick
Üç arkadaş eğlendikleri günün ardından Jaemin eski temposuna geri dönmüştü. Her sabah aynı saatte kahvaltı, dersler, bahçe bakımı, Olly ile oynama ve uyku. Hayatının bu şekilde ilerlemesi Taeil, Johnny ve arkadaşlarının endişelerine rağmen onun canını sıkmıyordu. Rutin güven demekti.
Jeno çarşamba günkü dersi de hastalık bahanesiyle iptal etti. Hafta boyunca Jaemin'in yapamadığı sorularını ilgiyle cevaplamış olduğu için zayıf olan onun gerçekten hasta olduğuna inanmış, çok da üzerinde durmamıştı. Her zamanki gibi kalkmış, Taeil'in hazırladığı kahvaltıyı yemiş, limit türev integral sorularına kafa patlatmış, edebiyat tekrarı yapmış, biraz kitap okumuş, hava kapalı olduğundan dolayı Olly'i evin içine alıp onunla ilgilendikten sonra otura otura merdivenleri çıkmış, üst katta uyumuştu. Sonuçta yarın perşembeydi.
Jeno bir hafta boyunca Jaemin'den hem kaçmış hem de gözlemlemişti. Haftanın her günü hep aynı saatte gelen Taeil geçen hafta perşembe gelmemişti. Uzun olan buna güvenerek perşembe günü Jaemin'in evinin yolunu tuttu. Jaemin ile yalnız konuşmak istiyordu. Nasıl bu kadar kör olabilmişti? Hep gözüne batan o parlak renkli nokta bir gün ortadan kaybolmuştu ancak o bunu fark edemeyecek kadar renk körü olmuştu.
Eve vardığında geldiğini fark ettirmek istemediği için bahçe çitlerinden atlamıştı. Eğer şanslı günündeyse evin arka kapısı kilitli olmazdı. Bunu ders verdiği haftalar boyunca Taeil ile olan konuşmalarından öğrenmişti ve evet, kapı çoğu zaman olduğu gibi o gün de kilitli değildi.
Evin içine girdiği anda evden yükselen piyano seslerine kulak kesildi. Yumuşak bir ezgiyle çalan piyano sesine Jaemin'in sesi eşlik etmekteydi. Jaemin piyano çalmayı biliyor muydu ki? Uzun olan düşünmeden edememişti. Onun tanıdığı Jaemin koşu şampiyonuydu, kalemi de kuvvetli derlerdi ama hiç müziğe ilgisi olacağını düşünmemişti.
Bir süre sessizce merdivenlerin kenarına oturdu ve Jaemin'in sesini dinledi. Genç adamın sesi kimi parçada buruk bir neşeyle çıkıyor, kimi parçada ağlamaklı bir havaya bürünüyordu. Çalan şarkılar değişse de sesteki cenaze havası değişmiyor, davetsiz misafirin içine hüzün dolduruyordu.
Piyano sesleri kesilip yerini gitar seslerine bırakalı aradan ne kadar zaman geçti bilinmez, Jeno gözlerini kapatmış, tamamen sese odaklıydı.
Hissettiği huzur Jaemin'in gitar tellerine sertçe geçirdiği parmaklarından çıkan bozuk tını ve çığlık sesleri ile bölündü. Genç adam habersizce konuğu olduğu ev sahibinin çığlıkları ile ürküp koşar adımlarla üst kata çıkmıştı.
Üst katta daha önce girdiği tek oda olan salona girdiğinde Jaemin'i orada göremedi. Ufak olanın yapacağı şeyden hoşlanmayacağını bilmesine rağmen gelen hıçkırık seslerine bir kere daha kulak kesilir ve kendini sesin kaynağı olan odaya attı.
Gördüğü manzara ezeli rakibinin en savunmasız halidir. Zavallı çocuk bir yatağa oturmuş, sağ eli gitar tellerini sıkmaktan kanlar içerisinde yatağa yayılan fotoğraflara sarılıp ağlamaktaydı.. Göz altları yeniden karşılaştığı o günden de göçük, gözleri ağlamaktan kan çanağı olmuş halde kendinden geçmek üzereydi.
Gördüğü manzaranın vahimliği karşısında davetsiz misafir dürtülerine yeni düştü ve Jaemin'e sıkıca sarılıp tellerini tutarken kanattığı elini dikkatlice gitardan ayırdı.
Ev sahibi ise bu sarılış ile beraber bağıra bağıra ağlamaya başlamıştı. Ağlamaktan sesi kısılana kadar, nefesi kesilene kadar ağladı. Bağırışları sakinlemeye başlayınca uzun olan yatakta doğruldu ve Jaemin'in gözyaşlarını sildi. Kendisinin yıllar önce bir an bile merak etmediği bu çocuğun nasıl acılar çektiğini artık gözleri ile görebiliyordu. Ancak bir de ağzından dinlemek istiyordu. Jaemin ise anlatmamakta direniyordu, sarılmayı da bırakmamış, yüzünü Jeno'nun dizlerine kapamış sessizce hıçkırıyordu.
Jeno narince Jaemin'in yüzünü kendisine döndürdü, hıçkıran çocuğun kulağına doğru eğilip, "Anneni ve babanı kaybettiğini biliyorum Jaem, neler olduğunu sadece senin ağzından dinlemek istiyorum." diye fısıldadı.
Jaemin bu sözlerin üstüne dikeldi ve ifadesiz bir yüzle Jeno'nun gözlerinin içine bakıp ağır ağır anlatmaya başladı. "Perşembeydi, karne gününden önceki gece, annemin sancıları tutunca acil arabaya binip hastaneye yola çıktık, başta her şey iyiydi ancak annemin çığlıkları artınca babam hız yapmak zorunda kaldı o sırada ters yönde giden bir araç ortaya çıktı ve sonrası benim için karanlık. Bir ay kadar komada kalmışım, bilincim açıldığında yanımda teyzemler vardı. Annemleri aradı gözlerim ama göremedim. Kaza geçirdiğimizi çok sonra hatırladım. Annemleri aradı gözlerim ama yoklardı. Neredeler diye sorduğumda teyzemlerin yaptığı o dudak büzme hareketi ve göz kaçırmalarını unutamıyorum ben. Her gece aklıma bembeyaz olmuş yüzleri geliyor. Sonra aklıma kardeşim geldi onu sordum korkarak. Annemin sancıları erken başlamıştı ve eğer doğduysa çok erken doğmuş olmalıydı. Teyzem onun hayatta olduğunu söyledi. Öyle sevinmiştim ki, ailemden biri hayattaydı! Onu görmek istediğimi söyleyip ayağa kalkmaya çalıştığımda belimden aşağının felç olduğunu öğrendim. O an buna üzülememiştim bile inanabiliyor musun! Kardeşim hayattaydı en azından. Yalnız değildim, hala ailem vardı! İnsan ısısına ihtiyacı olduğu için günlerce göğsüme yatırmışlar, ben uyanınca da yatırdılar bir süre. Biricik kardeşimin hem annesi, hem babası hem de abisi olmuştum. Yaşaması için ısı olmuştum ona."
Sonrasında yutkundu ve sözlerine devam etti. "Sonra, sonra Jisung da gitti. Terk etti beni. Gene bir perşembe günüydü, küçücük kalbi dayanamamış durmuş. Annesini özledi sanırım. Hem annem ona benden daha iyi bakar orada eminim. Kötürüm bi ağabeyin yanında olacağından çok daha mutlu olur onlarla. Teyzemler hastaneden çıkma zamanım geldiğinde yanlarına taşınmamı teklif etti. Ama ben onlarla yapamazdım. Eski evime de gitmek istemiyordum, dürüst olmak gerekirse o şehri mümkün olduğunca az görmek istiyordum o sırada. Bir de konağın yapısı tekerlekli sandalyeye uygun değildi bu yüzden babaannemden kalan çiftliğe yerleştim. Fizik tedaviye başladım en azından birkaç saat sandalye ya da değneksiz ayakta durabilir hale gelmeye çalışıyorum. Yani senin dertsiz tasasız derslerine odaklanabildiğin o bir yıl boyunca ben tedavi olmaya çalışıyordum."
Jeno diyecek bir şey bulamıyordu. Hiçbir şey söylemeden Jaemin'e sarıldı ve onu kucaklayıp mutfağa indirdi. İkilinin arasında tek bir kelime bile geçmiyordu. Sessizce mutfağı kurcaladı ve papatya çayı demleyip Jaemin'in önüne koydu.
Ağlamaktan bitap düşmüş olan Jaemin'in tek yaptığı ise ballı papatya çayını yudumlarken Jeno'ya buz gibi bir bakış atıp "Perşembe günleri evime gelme, hiçbir başarımda rakipsiz olamadım bırak hüznümü yalnız yaşayayım." demek olmuştu.
Jeno da öyle yaptı. Jaemin çayı içtikten sonra onu bir kere daha kucaklayıp yatağa yatırdı. Tekerlekli sandalyesini yatağının yanına konumlandırdı. Evden çıktı ve sonraki haftalarda Jaemin'e verdiği sözü tutup perşembe günleri Jaemin'i rahatsız etmedi. Sınava son bir buçuk ay kalana kadar kafasındaki bütün soru işaretlerine rağmen aralarındaki sessiz anlaşmaya uydu.
Merhabaaa,
Arka arkaya iki bölüm atmış oldum. Umarım mutlulukla okursunuz. Olur da bayram zamanı yeni bölüm yazamazsam diye hepinize iyi bayramlar diliyoruuum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
√Math - Nomin
Fanfiction~When two enemies dream together in garden of eden~ •°•°Enemies 2 lovers au°•°• MPREG!!! -by MiMi