Jeno'nun hasta olduğunu söyleyip gelmeyişi başta kısa olanın çok da aklına takılmamıştı. Her zamanki saatinde kahvaltısını yapmış, normalde Jeno ile ders işlediği saatte uzun olanın verdiği ödevleri yapmaya başlamıştı.
Güneş arabasını göğün en tepesine çektiğinde ödevlerinin ilerleyişinden tatmin olmuş bir şekilde uykucu arkadaşlarının mesajlarına bakmak üzere telefonunu açtı.
Bildirimden gördüğü mesaj ile Hyuck ile olan konuşmasına girdi. Hyuck'tan gelen mesajı okuduğu anda tüm vücudunun buz kestiğini hissetmişti. Jeno'yu onca zamandan sonra ne durumunu araştırmaya itmişti ki? Duydukları yüzünden mi gelmemişti acaba? Onu bile "hasta" eden gerçeklerle yaşamak zorunda olduğunu hatırlayıp burukça gülümsedi. Aklına dolan düşünceler büyüyüp birleştikçe bu güneşli günde kara bulutlar oluşturuyordu.
Öte yandan Nana'sının mesajı okuduğunu gören Hyuck onu yalnız bırakmamaya karar vermiş, Renjun'u aramıştı. Telefonunun çalışı ile yaptığı tabloyu bırakıp aramayı açan Renjun, esmer olanın endişeli göstermemeye çalışan bir sesle "Injuniiee, çok minik bir problemimiz var." diyişi ile yutkundu. Sesini her zamanki gibi çıkarmaya çalışsa da esmer olanın sesindeki tedirginlik açıkça sezilebiliyordu. Bu cümlenin altında yatan şey pek hayırlı olmayacaktı sezebiliyordu. Yavaş yavaş kendine giyecek kıyafetler hazırlamaya koyulurken "Dökül." dedi.
Esmer olan sanki bu kelimeyi bekliyormuşçasına tek nefeste anlatmaya başladı. "Benim beyin hücreleri vardiyalı çalışan sevgili kuzenim(!), bir tanecik kuzenim(!), canım kuzenim(!) Jeno, Nana'mıza olanları öğrenmiş. Sabahın köründe bağıra çağıra kapıma dayandı. Bağırdı çağırdı gitti. Arkasından dairesine çıkıp kapıyı çaldım. Asla cevap da vermiyor. Nana'nın anlatmadığına eminim. Mesajımı bile anca gördü ben Silviera'ya gidiyorum, güzel bir meyveli pasta yaptırıyorum ve Jaem'in evine geçiyorum. Seninle Silviera'da buluşuruz. XX" dedikten sonra Renjun'un birşey demesine fırsat vermeden telefonu arkadaşının suratına kapadı.
"Minik(!) bir problem varlığından bahsederken bunun buluşmamız ile sonuçlanacağını tahmin edebiliyordum" dedi Renjun kendi kendine. Ardından sarı beyaz çizgili kazağı ve kot tulumunu gardırobundan çıkarıp kombinledi.
Silviera Donghyuck'a göre bu şehirde en iyi pastaların yapıldığı yerdi. Önceden sipariş vermesen bile istediğin pastayı anında ve taze taze yapıyorlar, yarım saat içerisinde paketleyip veriyorlardı. Her masada bulunan tüysüz mavi dünya çiçekleri ve gümüş ağırlıklı tasarlanmış iç mekan sanki gelecekten gelmiş gibi bir izlenim verirken mekanın içerisindeki taze pasta ve kahve kokuları gümüşi renklerin hakim olduğu ortama bir kafede aranan o sıcaklık dengesini sağlıyordu.
Hyuck Silviera'ya Renjun'dan daha erken varmıştı. Minik şeytan çizimleri ile süslenmiş yeşil kazağı ve siyah kotunu üstüne geçirdiği gibi çıkmış Renjun'un da mekana varmasını beklerken saçını düzeltiyor ve pasta siparişini veriyordu. "Vanilya aromalı pandispanya üstüne matcha kremalı ve şeftalili bir pasta istiyorum lütfen Qin."
Pastanın hazır olmasına yakın Renjun'da mekana varmıştı. Kendilerine birer çilekli matcha latte biricik arkadaşlarına da bol espresso shotlı bir americano aldıktan sonra esmer olanın çağırdığı taksiye atlayıp Jaemin'in evine doğru yola koyuldular.
Jaemin aldığı tatsız mesajın etkisinden çıkabilmek için babaannesinin mirası olan bahçenin gözdesi kapalı çiçek serasının bulunduğu Eden'e girmiş çiçeklerin bakımıyla uğraşıyordu. Henüz çocukken babaannesiyle vakit geçirmeyi en çok sevdiği yer olan bu bahçe gerçekten cennetten bir parçayı andırıyordu. Rahmetli babaannesi bale için gittiği tropik iklimlerden getirdiği bitkileri buraya dikmiş, içeriyi Hangeon'da daha önce görülmemiş bir cennet köşesine çevirmişti. Bahçenin çoğu yerini kaplayan çiçekler ve tropik meyve ağaçları Jaemin'in evinde tüm ülkede bulunmayan buketler ve meyveler bulunmasına olanak sağlıyordu. Babaannesi bahçeyle sağlayacağı uyum için hayatının son zamanlarında içeriye yaygın gül ve mavi morpho kelebekleri salmış, bu kapalı seranın göğünde de çiçekler açmasını sağlamıştı. Ömürlerini burada geçiren bu güzel canlılar ara ara Jaemin'in tekerlekli sandalyesine ara ara da kollarına konuyor ona dertlerini unutturuyordu. Bahçede geçirdiği saatlerden sonra Olly'e yemek vermesi gerektiğini hatırlayıp bahçeden çıktı.Zavallı koca dev çok acıkmıştı, Jaemin mamayı verdiği anda yalayıp yutmuş, sonrasında kuyruğunu neşe ile sallayıp zayıf olanı sarsacak kadar büyük bir kuvvetle yalamıştı. "Olly'e bir arkadaş edinmeliyim." diye düşündü Jaemin. "Zavallı hayvanın bahçeye giren kediler ve onu sinir eden sincaplar dışında patili dostu yok."
Olly'i besledikten ve biraz oynadıktan sonra tam içeri girecekken çalan zil ile birlikte kapıya yöneldi. "Acaba Jeno mu geldi?" düşüncesi ile dolmuştu zihni. Uzun olan ile yüzleşmeye kendini hiç hazır hissetmiyordu. Ömürlük rakibinin gözünde bir acıma belirtisi daha görmeye katlanamayacağına emindi. "Zaten ders vermesi için çağırdığım ilk gün fiyaskoydu." diye düşünüyordu.
Bedeninin sınırlarını zorlarcasına bir hızla kapıya yöneldikten sonra gelenin Jeno olabilme fikri ile elleri titreye titreye kapıyı açtı. Gelen korktuğunun aksine Jeno değil, Hyuck ve Renjun'du. Kısa olanın omzuna dayanmış, bir elinde pastaneden olduğu apaçık belli bir kutu tutan esmer arkadaşı kapı açıldığı an "Yemin ederim o eşşek benden öğrenmedi koca bebişim." diye bağırıp Jaemin'in yanaklarını sulu sulu öpmeye başlamıştı.
İkilinin bu ani ziyaretinde daha fazla Jeno'nun konusu geçmedi. Jaemin olayı görmezden gelmek istiyordu bu açıkça belliydi. Renjun ve Haechan'da bu isteğe saygı duymayı seçmişti.
Yeşil çaylı şeftalili pastalarını yerken Renjun'un yapmayı planladığı tablolardan konuşuyorlar, Hyuck'un asla anlaşamadığı müzik teorisi hocası hakkında söylenişini yorumluyorlardı.
"Adamın gençliğinde Quannou'da yapmış olabileceği muhtemel ilişkiler ve yönelimi konusunda düşünmek yerine gerçekten derse odaklansan vizeler konusunda ağlamazdın." dedi Renjun konunun asla ilgisini çekmediğini belirtirken.
"Bay Junmyeon'un yaşadığı hayatı ben yaşasam ohoooo, birlikte olmadığım kalmazdı ama oğlum. Düşünsene üniversite için ailenden tamamen uzağa bambaşka bir kıtaya gidiyorsun. Kim bilir neler yapmıştır of. Adamın gömleklerinin altında dövmeleri belli oluyor. Ben de işte kuzenim ile aynı apartmanın farklı katlarında yaşamaya mahkum bırakıldım. Düşünsene Quannou'da olduğumu..."
Donghyuck'un kıta aşırı ülkelerde kurduğu hayalleri Jaemin'in ağzından kısık sesle çıkan "Jisung'u özledim." cümlesi ile kesilmişti. Bu kısa ama oldukça etkili cümleden sonra Jaemin'in gözleri dolmuş, Hyuck'un kelimeleri boğazına dizilmişti. Renjun o dönemi fiziksel olarak yaşamadığı için daha az etkileniyordu Jisung'un düşüncesinden. Kaza yaşandığı zamanlarda henüz Zhongwea'da yaşamaktaydı. Ancak Jaemin'den günlerce haber alamadığı ve Donghyuck'un ağlamaktan kısılmış sesiyle onu arayıp durumu anlattığı günleri unutamıyordu. Arkadaşlarının durgunlaşması üzerine kollarını açıp iki dostuna da sıkıca sarıldı.
Duygusal hava Donghyuck'un kaldığı yerden müzik teorisi hocası Bay Junmyeon ile ilgili varsayımlarına devam edişi ile dağıldı. Esmer olan durmadıkça kısa boylu olan oflayıp pufluyor, bayılma numaraları yapıyordu.
Günün sonunda Donghyuck'u boğmaya çalışan bir adet Renjun ve onlara bakıp kıkırdayan bir Jaemin manzarası oluşmuştu. Baykuşların vardiya başına çıktığı saatlere geldiklerinde Jaemin arkadaşlarını uğurlamış, yatağının yolunu tutmuştu.
Merhabalaar,
Bu biraz ara bölüm gibi oldu. Jeno'nun neler yaptığından çok bahsetmedim. Kısa süre içerisinde yeni bölümü de yazıp yükleyeceğim. Biraz yüzleşmeli bir bölüm olacak diyebilirim. Sağlıcakla kalınn.
-Mimi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
√Math - Nomin
Fanfiction~When two enemies dream together in garden of eden~ •°•°Enemies 2 lovers au°•°• MPREG!!! -by MiMi