🥀Işıl Yücesoy-Ya Seninle Ya Sensiz
Cumhur-Sen Aslı'dan Güzelsin
Semiramis Pekkan-O Karanlık Gecelerde***
***
Bu şehrin denizi gören her caddesinde binbir türlü halim vardı benim. Bazen gülüp, bazen ağladığım, bazen hüzünlenip, bazen de coştuğum çok an vardı. İstanbul'un beni bir insandan daha fazla anladığına emindim ben. Bütün hissettiklerimi o da hissediyordu, biliyorum. Şu an yakıcı bir öfke ve korku arasında gidip geliyordum... Şimşekler çakıyordu İstanbul'un gri göğünde, öfkem de benim içimde gümbürdüyordu. Yağmurlar yağıyordu hislerimi bıraktığım İstanbul'un deniz gören bütün caddelerine, yağmurlar gibi ağlayasım geliyordu benim de.
Hastaneye vardığımda kalbim ağzımda atıyordu bir de. Öfkeden miydi, korkudan mıydı şu an ayıramıyordum bu duyguyu içimde, ikisinden de, dedi bir yanım. Türlü küfürler dolanıyordu dilime, hepsini yuttum. Danışmaya abimin adını soyadını verirken ellerim titriyordu. Ölüm korkusu çok başka şeydi. İçimize gömdüğümüz ama asla filizlenmesini istemediğimiz bir tohumdu ölüm.
Uykusuzdum, yol yorgunluğunun külçe külçe sırtıma binmesi yetmiyormuş gibi yolculukta uyuyamıyor olmanın bedelini de ağır ödüyordum tam şu an. Şakaklarım ağrıdan zonklarken öğrendiğim oda numarasıyla koşa koşa çıktım merdivenlerden.
Kapıya tıklamadım. Sikerler. O kadar öfkeliydim ki kapıyı sarsıcı bir hızla açtım. Yengem oturduğu eski sandalyeden aniden kalktı odaya dalmamla. "Akın..." diyerek endişeyle iki elini kaldırıp bana doğru adımlarken ben yatakta yüzü yara bere içerisinde yatan abime çevirmiştim ilk olarak bakışlarımı.
Öfkeli bir solumayla dudaklarımı sıkı sıkıya bastırırken yengem önüme doğru durdu. "Akın, sakin ol yengem-"
"Ne sakini yenge ne sakini!" diye patladım bir anda. Yengem bağırışım üzerine irkildi. "Bu şerefsiz yeniden nasıl başlar kumara? Hadi kendini düşünmüyor, seni, çocuklarını da mı düşünmüyor?" Abime doğru adımladım. Kafası, sol gözü sargılanmıştı. Sol kolunu ya kırmışlar ya da incitmişlerdi, bacağında da bir şey vardı ama şu an anlayamamıştım. İyi olmuş ite. Açık olan tek gözü bana bakmaktan özenle kaçınıyordu. Yediği boku biliyordu ya, karşımda nasıl da kuzu gibiydi şimdi. "Sen akıllanmayacak mısın hiç?" diyerek kafasındaki sargının kanıyla koyulaşmış noktasına bastırarak ittirdim. Dişlerinin arasından acılı bir inilti çıkardı bastırmamla. "Neden abi? Senin götünü toplarken bu kadının canı çıktı canı! Nasıl böyle bir şey yapabilirsin yeniden?"
"Akın, yapma yengeciğim. Hadi, otur biraz sakinleş, bak hastanedeyiz." diyerek kolumu çekiştirdi yengem. Onun hatrı olmasa değil sakinleşmek bir temiz de ben döverdim ya abimi, neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI GÜLLER ÇABUK SOLAR
Teen Fiction"Ve unutma Zümrüt; tüm çiçekler yavaş yavaş, kırmızı güller çabuk solar." *** 1980 yılının Mayıs ayında, Dilektaşı Mahallesi'ndeki aylardır boş olan daireye genç bir adam taşındı. Tek başınaydı, bir karısı veya çocukları yoktu. Kimseyle konuşmazdı...