🥀Yeşim-Aşk Alfabesi
Turgay Merih-Çalsam Bir Gün Kapını
Selda Bağcan-O Günler***
***
İstanbul'a dönüşümüz gidişimizden daha çabuk oldu. Annem tahmin ettiğimden daha iyi, daha dinç ve daha dingindi. Mide bulantıları daha azdı. Mutluydu. Bu mutluluğunun sebebinin Akın'ın hem annemin gönlünü hoş etmesi hem de bana aldığı yüzükle bir şeylerin adını koymasından kaynaklandığını çok iyi anlamıştım. Tamam, hiçbir şey arzu edilen şekilde olmamıştı. Ben o evden telli duvaklı çıkamamıştım belki ama Akın'ın annemin rızasını alması, yüzük takması bile annemin gözünde çok kıymetliydi.
Tabii benim gözümde de pahabiçilmezdi.
Yol boyu parmağıma bol gelen parlak nişan yüzüğüme baktım durdum. Bir çocuk gibi sırıtışıma asla engel olamadım. Hayatımda gördüğüm ve benim olan en kıymetli şey bu yüzüktü. Sürekli yüzüğe dokundum, parmağımda çevirdim, bazen sevdim. Kalp bağından ziyade somut bir bağımız vardı artık onunla. Çok mutluydum çok!
Annemi eve bıraktığımızda babamı evde bulamamıştık. Gelmemiş eve doğru dürüst, Zehra söyledi. Nereye gittiğini, kimlerde kaldığını pek tabii anladım. Sinirlerim bozuldu yeniden. Sultan'ın abileri keşke döve döve hastanelik etseler!
Zehra yemek hazırlamıştı annem için, bize de kalın demişti ama Akın ve ben kalmak istememiştik. Yine de hamile haliyle uğraşmaması için ben yardım etmeye koyuldum. Akın annemi zar zor taşımıştı içeriye. Çok koşturmuş, çok yorulmuştu.
"Aa, yüzük!" Zehra'nın sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp önce ona sonra da yüzüğüme baktım. Sırıttım. "Kız ne ara? Bakayım." diyerek sağ elime uzandı ve çekti. Alıcı gözle yüzüğümü süzdü.
"Dün Marmaris'te taktık yüzükleri." dedim Zehra'ya mutlulukla.
"Dün mü?" diye sordu şaşkınlıkla. Yüzüğü okşadı. "Altın değil mi? Kız kaç ayar acaba? Pahalı duruyor..."
Hızla çektim elimi. "Ayol ayarını mayarını ne yapacaksın Zehra? Akın'ın yaptığına bak sen... Annemden istedi beni, annem de verince taktı yüzükleri. Nasıl mutluyum nasıl!"
Zehra arkasını dönüp kaynayan çorbayı karıştırmaya başladı. "Bırak bu tozpembe hülyalı bakışları. Otur da şükret bu adam seni alacağı için!" dedi katı bir sesle. Besbelli kıskanmıştı beni yine. Umursamadım.
Tabakları ve çatalları hazırlayıp sofrayı kurdum. Emel ve Gülin'i sevip sarıldım çokça. Bir ara Akın tuvaletin yerini sordu, gösterdim ama beni çağırdı. Antreye doğru yürüdük. Kulağıma doğru eğilirken cebinden biraz para çıkardı. "Zümrüt, bunu annene ben bırakırsam beni yanlış anlar. Al bunu, sen ver annene."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI GÜLLER ÇABUK SOLAR
Teen Fiction"Ve unutma Zümrüt; tüm çiçekler yavaş yavaş, kırmızı güller çabuk solar." *** 1980 yılının Mayıs ayında, Dilektaşı Mahallesi'ndeki aylardır boş olan daireye genç bir adam taşındı. Tek başınaydı, bir karısı veya çocukları yoktu. Kimseyle konuşmazdı...