Merhabalar. Nasılsınız? Serimin yeni hikayesi ile karşınızdayım. Umarım bu hikaye birgün çok fazla okunur diye ümit ediyorum. Hayat nasıl gidiyor bu arada? Benim ne iyi ne kötü şimdi tekrar buraya gelip hikaye yazacağım için çok mutluyum. Hepinize keyifli okumalar.
2020 saat 15.00, Cumartesi
Suga'nın hayatındaki en mutlu günüydü bugün. Çok seviyordu atları. Çok seviyordu üstünde gezinmeyi. Onlardan birine sahip olmayı çok istedi. Aralarında çok güçlü bir bağ kurulmuştu sanki. Çok güçlü ve bozulamaz bir bağ. At onunla bakışırken belli olmasa da gülüyor ve yüzüne karşı kişneme sesi çıkarıyordu.
Hayvanat bahçesindeki en güzel andı Suga için. Buraya 3 saat önce uzun bir yoldan gelmişti ve 3 saattir bu labirent ve kaybolması kolay olan hayvanat bahçesinde geziyordu. Bir kedi barınağına varmıştı. Yavru Kediler sürekli mavv! diye ses çıkarıp etrafta koşuşturarak birbirleriyle oynuyolardı. Kedilere bakarak kocaman gülümseme bırakan çocuklar aynı zamanda Suga'nın gözlerine bakıyordu.
Suganın gözleri aynı bir kedi gibiydi. Çekik ve siyah gözlere sahipti. İnsanlar yüzüne baktığı zaman ilk önce gözlerine bakardı. Gözleri gibi aynı zamanda siyah saçlara sahipti. Yanına gelen çocuklar Vay canına! der gibi bakış atıyordu.
"Gözlerine bakın aynı kediler kadar güzel" Suga'nın yüzünü kocaman bir gülümseme almıştı. Böyle iltifatlar duymak onun ruhunu heyecanlandırıyordu. Çocuklar onun gözlerine aşık olmuş gibi bakıyordu. Hepsinin gözü çekik ve kedi gibi gözlerine kilitlenmişti.
"Teşekkür ederim çocuklar. Çok tatlısınız."
Kendisine uzaktan, koyu kahve saçlı ve yine koyu kahve gözlü, üstünde turuncu ve beyaz çizgili uzun kollu tişörtü olan mavi pantolonlu birisi bakıyordu. Sugaya bakarken gözlerinin içi gülüyordu. Bir süre onu izledi. Suga çocuklarla el ele tutuşmuş kutu kutu pense oynuyordu. Çocukluğunu yaşayamayan birisi için bu hareketleri normal sayılırdı.
Annesi ve Babası Suga'yı çok baskılayan ve her konuda ona değersiz biri olduğunu söyleyen insanlardı. Çocuklar ne zaman sokakta koşuşturup birdirbir oynarsa Suga'nın tek yaptığı şey bütün gün o çocukları izlemek olurdu. Ağlayarak izlerdi onları. Ruhu kanar ve kalbi yere düşen bir tabak gibi kırılırdı. Parçalarını toplayıp bir araya getirse bile eskisi gibi olmazdı. Kalbini onarmanın taşıdığı izlerin altında, üzüntü ve gözyaşından başka bişey yoktu.
Suga çocuklarla doyasıya oynadı. Onu uzaktan izleyen genç ise fotoğraf makinesini siyah kol çantasından çıkararak fotoğrafını çekti. Ne yapacağı bilinmez olsa da içinde dolaşan bir neşeyle çektiği kesindi.
Çocuklarla oynayan Suga'nın etrafına başka insanlar da toplanmıştı. Bazıları gülerek onlara bakıyor, bazıları ise videoya çekiyordu. Bazende araya başka çocuklarda sıkışıyor ve ortalık resmen kreşten farksız kalıyordu. İnsanların toplandığını gören, fotoğrafçı çocuk oradan uzaklaştı. Giderken çektiği fotoğrafı çantasının en arka köşesine sıkıştırdı.
Suga çocuklarla birlikte el ele tutuşup oyun oynarken, kendisine bakan başka birisini fark etti. Uzaktan sanki onu öldürecekmiş gibi bakan birisine baktı. Üstünde siyah uzun kollu tişört ve pantolon olan, sarı siyah renk karışımlı saçı ve kaşları çatık, koyu kahve gözlerle ona bakıyordu. Ürkmüştü suga ve aynı zamanda kendisine bakan kişinin kim olduğunu merak etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fedakarlık 2 // Sope
HorrorBiliyorum sana sadece acı ve cehennem getirdim ama şimdi pişmanlıklarımın bedelini sensiz geçirdiğim bütün geceleri unutup, içime sıkıştırdığım acı çığlıkları haykırarak ödeyeceğim sevgilim. 18 yıl önce yaşanan bir hikayenin ardındaki gerçekleri a...