"İnce düşünen insanlar hep daha çok incinir"
Keyifli okumalar hepinize>>>>>>>
Saat 12.00
Suga aklını kaybettikten sonra aradan 2 gün geçmişti ve bu kısa süreç Hoseok'u kendisini bakıcı yapmak zorunda bırakmıştı. Aslında bu onun için sorun değildi çünkü onunla geçirdiği her dakika kendisini huzurlu hissettiriyordu. Tabi şuanda Suga onu hatırlamıyor hatta ona bunca zaman sevgi göstermemiş babası gözüyle bakıyordu. Bazen iğreniyormuş gibi bazen de gerçekten seviyormuş gibi baksada çocuk aklıyla nasıl düşünmesi gerektiği konusunda kendisi de kararsızdı. Hoseok bir an önce eski Sugasına kavuşmak için sürekli dua ediyor ve eskiden birlikte yaptıkları şeyleri hatırlayarak kendisini biraz da olsa rahatlatmaya çalışıyordu. Tıpkı karşısındaki Eski Suga kendi Sugasıymış gibi.
Vakitleri her zamankinden daha da azdı. Artık hiçbir çözüm yolu olmadığı için de kaderine razı olan iki genç aşık oğlanların tek yapacağı şey ölümü beklemekti. Ama tek fark sadece Suga'nın çocuk aklıyla bunları tam olarak kavrayamaması olmuştu.
Kaldıkları otelin duvarların her bir köşesinde döküntü vardı. Ama otelin dışı daha yeni yapılmış 3 günlük bir apartmanı andırıyordu. Büyük ihtimalle daha yeni tadilat yapılmıştı ve otelde dışardan sanıldığı kadar yeni bir yapıt değildi.
Suga sürekli aklına gelen tekerlemeleri tekrar ediyor ve bunları sürekli Hoseok'a söylüyordu. Söylediği kişi Hoseok muydu yoksa onda gördüğü babası mıydı? Hoseok dolu dolu gözlerle onu izlerken banyodan gelen sesleri duydu. Sanki ortalık yıkılmış gibi -biri duvarları boydan boya tokmakla kırmaya çalışıyormuş gibi- yüksek sesli bir kırılma sesi duymuştu. Banyonun kapısını titreyen elleri ve sanki kördüğüm gibi bağlanmış bacaklarını zorlayarak kapıya doğru yöneldi ve kulpu yavaşça aşağı doğru indirip rahatsız edici bir gıcırdama sesiyle kapıyı açtı. Fakat banyoya baktığı zaman hiçbir sorun göremedi. Herşey yerli yerindeydi. Ayna, dolaplar ve Hoseok'un Suga'yı ağlayarak yıkadığı küvet. Kafasını sol tarafa -çamaşır makinesinin olduğu yöne doğru- çevirdiğinde ise duvara kırmızı bir boyayla yazılmış bir yazı gördü. Bunun boya olduğundan bile emin değildi.
Buldum Sizi!
Eli ayağına dolaşan Hoseok şimdi ise korkunç tiz bir çığlık duymuştu. Bu Sugaydı. Neye veya kime bağırdığını bilmek için banyodan çıkarak Suga'nın yanına koştu. Fakat o yoktu. Gitmişti. Uzun bir süre etrafına bakındığında ellerini kafasına götürdü ve yüzünü panik bir hal aldı. Cam pencere açıktı ve rüzgarın etkisiyle sallanan perdeler odanın içine doğru yayılıyordu. Hoseok aklını kaybetmek üzereymiş gibi odanın kapısını sertçe açıp kapatarak odadan çıktı. Bulundukları katın koridorundan büyük bir hızla koşan Hoseok merdivenlerden hızlıca inerek dışarı çıktı. Bu koca şehirde onu nasıl bulacağını düşünüyordu. Duyduğu tek şey araba ve yürüyen insanların attığı adımların sesleri.
Hoseok çaresiz bir şekilde caddede yürümeye ve her yerde Suga'yı aramaya başladı. Kalabalık insanların arasından onu bulması milyonda bir gerçekleşen mucize gibiydi. Uzun bir süre boyunca onu aradı ama bulamadı. Artık çaresizlikten kuytu bir köşede dizleri üzerine çökmüş ve ağlamaya başlamıştı. Üstelik kara bulutlar havayı kapatıyor ve yağmur çiselmeye başlıyordu. Zamanla karanlığa dönüşen havada caddedeki insanlar koşuşturuyor ve yağmurdan peşlerinden koşan biri varmış gibi kaçışıyordu. Hoseok uzun bir süre yağan yağmura ve Karabulutların kapattığı gökyüzüne doğru baktı. Yağmurda uçan kuşlar gibi özgür hissetmeyi ve Suga'nın şuan yanında iyi bir vaziyette olduğunu görmeyi çok istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fedakarlık 2 // Sope
TerrorBiliyorum sana sadece acı ve cehennem getirdim ama şimdi pişmanlıklarımın bedelini sensiz geçirdiğim bütün geceleri unutup, içime sıkıştırdığım acı çığlıkları haykırarak ödeyeceğim sevgilim. 18 yıl önce yaşanan bir hikayenin ardındaki gerçekleri a...