7. Bölüm : Benimle kal

38 10 0
                                    

Selam. Nasılsınız? Sınavlar bitti için çok mutluyum. Sadece hikaye yazmaya odaklanıcam. Tabi hocalar ödevleri yüklemezse. Neyse size iyi okumalar hepinizi çok ama çok seviyorum<333333

Saat 19.00

Hoseok, bugün Suga'nın yanında kalarak, dağılan odasını temizlemek için ona yardım etmişti. Bir Balkan Savaşından kalan izler gibi görünen odası en kısa zamanda temiz ve düzenli bir odaya dönüşmüştü bile. Hoseok odayı tek başına temizlemek için Suga'nın, sürekli kendisini yormamasını ve aşağıda oturduğu koltuğa uzanarak dinlenmesini söylemişti. Onun adım atacak hali kalmadığı için, bu teklifi hiç düşünmeden kabul etti ama Hoseok'un da kendisini çok yormaması konusunda, onu da kendisi uyarmıştı. Hastane köşelerinde zaten yeterince işkence çekmişti ve Hemşireyle arasında geçen o konuşmayı hatırlamıştı. Ben bir erkeğim ve başka bir erkeğe aşık olabilir miyim? Aklından sürekli bu soruyu sorduğu o an geçiyordu. Pam Hemşire, bütün gününü hastanede geçirip, en sonunda kendisini yerden yere atan hemşirelerin aksine hastalarını çok iyi anlayan ve dertlerini hiç sıkılmadan dinleyen bir hemşireydi. Suga'yı da aynı hevesle dinlemişti ki, onun bu duygulara kapılmasını da destekliyordu sonuna kadar.

Hoseok bugün ilk kez kollarını açıp, siyah gözlerinden akan, melek gözyaşlarının ardından büyük bir sevgi haykıran Suga'ya sarılmıştı. O an onu o kadar çok etkilemişti ki, sanki yarınlar yokmuşcasına bir sarılmaydı bu. Herşey için çok geç olursa, meleğin bir kanadı cennete gidecek ve onu hayatının sonuna kadar beklemiş diğer bir kanadı da onsuz cehennemi yaşayacaktı. Bir meleğin yaralı iki kanadı olmak, boşa geçen zamanda sadece boşluğa bakmak gibiydi onlar için. Gördükleri tek şey üzüntü ve boşluk.

Doğruyu söylemek gerekirse Hoseok o kadar çok yorulmuştu ki ne evine gidebilir ne de aşağı indiği merdivenin ötesinden bir adım daha atabilirdi. "Temizleme işi bitti Yoongi." Ses tellerinden çıkan ses, yorgun ve bir o kadar da kalın çıkmıştı. Gözlerinin altı şişmiş ve bir o kadar da kızarmış, saçlarından akan terler kısa zamanda bütün vücuduna yayılmıştı. "Keşke sana yardım edebilecek kadar gücüm olsaydı. Özür dilerim." Yüzünde ki bakışlarından pişmanlık hissi akan Suga'nın sesi hem ince hem de titrek çıkmıştı.

"Senin dinlenmen gerekiyordu zaten. Bu yüzden düşünme bile. Hem zaten bitti iş." Dedi Hoseok, Suga'nın siyah gözlerinden bakışlarını ayırıp bir sağ bir sola bakarak.
"Madem iş bitti ben artık evime gideyim. Birşey olursa beni ararsın" Hoseok, Suga'nın telefonuna kendi telefon numarasını yazarak, Hoseok diye kaydetti. Telefonu Redmi Note Pro 8 markaydı. Bunu 2 yıl önce büyük bir akıllı mağazadan almıştı. Onunkinin aksine Suga'nın telefonu da akıllı olsa da çok kaliteli olmayan LG G3 marka bir telefondu. Numarasını onun telefonuna kaydeden Hoseok, telefonunu Suga'ya geri verdi ve kapıya doğru ilerledi.

Suga arkasını dönüp giden Hoseok'un arkasından "gitme" diyerek, elini ona doğru uzattı. Ona doğru eğilmiş ve elini uzatarak sanki dansa kaldırır gibi bir izlenim veriyordu. Hoseok merdivenlerin iki adım ötesinde, kapının dibine doğru giderken duraklamış, gözlerini kapatmıştı. Dudakları aralanmış ve gözlerini çevirerek Suga'ya dönmüştü. "Anlamadım?" Diyerek sanki anlamamış gibi, bir daha o cümleyi söylemesini istemişti. Gitme.

"Gitme bir yere, burda kal." Suga Hoseok'a doğru gözlerinden çıkan kedi bakışlarını atıyor ve gitmemesi için sesini incelterek bir masum çocuk gibi yalvarıyordu.

"Ama sabah geleceğim tekrardan." Aslında hiç istemiyordu o evden ayrılmayı. Suga'nın yanında kalıp, onun cennet yüzlü bakışları adı altında kilitlenmek istiyordu ama yanında o kadar fazla kalmıştı ki onu rahatsız ettiğini ve içini huzursuzlaştırdığını düşünüyordu. Ama onun içini huzurlaştıran şey Hoseok'un o evden ayrılacak ihtimalinin olması.
Gözlerindeki kan çanağından anlaşılıyordu ki adım attığında bayılacak gibi dengesini kaybetmişti. Sürüklenerek duvar kenarına tutunan Hoseok'un diğer kolundan Suga yakalamış ve onu zor da olsa salonun ortasındaki koltuğa yatırmıştı. Mutfaktan bir peçete alıp tekrar yanına dönerek, alnından bir nehir gibi akan terlerini sildi. Saçları sanki yağmurdan sırılsıklam olmuş bir orman gibiydi. Hoseok gözlerini kapatarak çoktan uyuyakalmıştı bile. Suga onun kapanan, koyu kahve gözlerinin rengini göremese de tek izlediği şey ellerini kavuşturarak uyuyan ve kaşlarını ikide bir havaya kaldırıp indiren Hoseok'tu. Saatlerce gözünü kırpmamış ve onu uyurken izlemişti. Sonunda sıkılmış ve aldığı küçük prens kitabını okumaya devam etmişti. Kitabın sayfaları bir anda kendi kendine okuduğu ilk sayflardan birini açmıştı. Suga ellerini sanki teslim olmuş gibi havada tutmaya ve ağzı açık şekilde kitaba bakmaya başladı.

Fedakarlık 2 // SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin