HASTANE

27 4 0
                                    

Hayatta çoğu zaman hissedemediğim duygu hep aitlik olmuştu ve şuan soluduğum hastane kokusu beynime tehlike alarmları gönderiyor ve adeta buraya ait olmadığımı haykırıyordu.

Birbirlerine kenetlenen kirpiklerimi yavaşça açtım ve önümdeki boş duvara duvardan daha boş bir bakış atıp doğruldum.

Tamda tahmin ettiğim gibi lüks bir hastane odasındaydım. Bekle ne? Hastane odasında mıydım?!

Zihnim geçmişin parçalarını birleştirip dün geceyi bana hatırlattığında hızlıca ayağa kalktım.

Tam bir adım atmıştım ki bir iğnenin kolumu keserek yere düştüğünü hissettim. Acıyla kolumu tutarak arkamı döndüm ve kolumu kesenin serum iğnesi olduğunu gördüm.

Eğer serumun bir ailesi olsaydı muhtemelen artık olmayacaktı çünkü içimden seruma şimdiye dek akla gelinmemiş küfürlerle güzelce sövmüştüm.

Ben sinirli sinirli acıyan koluma bakmaya devam ederken birden kapının açılmasıyla gözlerimi kapıya çevirdim ve gelen kişiyi görmemle gözlerim irice açıldı.

Karşımdaki kişi Almiranın bana laptoptan gösterdiği kişiydi. Yani Umut Özaslan.

Kapıdaki çocuk benim şaşkın ve meraklı bakışlarımın aksine sakin bakışlarla beni süzdü ve gözleri kanayan kolumda durdu.

Düşündüğümün aksine kolumdan kopup yere damlayan siyah damlaları garipsememişti.

Tabi ya, o bizden biriydi.

Sakin adımlarla yanıma yaklaştı ve "Serumla cebelleşmissin sanırım." dedi ve cebinden siyah bir yarabandı çıkarıp koluma yapıştırdı.

"Kim olduğumu sormayacakmısın?" dedi.

"Kim olduğunu biliyorum."

"O zaman beni takip et çünkü burada yalnız değiliz."

Çocuk beni beklemeden arkasını dönüp gittiğinde bende onun arkasından çıktım.
O koridorun sonundaki odaya girerken bense koridora kısaca göz attım.

Koridorda 1 beyaz, 1 siyah, 2 koyu mavi ve bir koyu yeşil olmak üzere toplam beş oda vardı ve koridorun sonu çelikten devasa bir kapı ile kapatılmıştı.

Çocuğun girdiği oda ise çelik kapının karşısında ve koridorun başında olan 3 rengin birleşimi olan kapıydı.

Daha fazla oyalanmadan içeri girdim ve buranın da dinlenme odası tarzı bir yer olduğunu gördüm.

Kafamı hemen kenara çevirdiğimde ikizlerin L koltukta birbirlerine sarılarak oturduklarını gördüm ve onları görmenin şaşkınlığı ile ufak bir çığlık attım.

İkisininde kafası anında bana döndü ve Almira yerinden fırlayıp koşarak bana sarıldı.

Onuda burda görmenin mutluluğuyla ona sıkıca sarıldım. En azından tanımadığım insanların arasına düşmemiştim. Kalbim uyandığımdan beri hissetmediği güven duygusunu hissettiği için hızla atarken kafamı yavaşça çektim ve yüzüne baktım.

"Asya biz ne yapacağız?" dedi çaresizce ve ağlamaya başladı. Alper hemen benim yanıma gelip onu benden ayırdı ve gözyaşlarını silip yanına oturttu.
Bana ise oturmam için karşısındaki boş koltuğu gösterdi.

Yavaşça gidip Umut'un yanına oturdum ve konuşmalarını beklemeye başladım. Almira'nın ağlaması ile içimi huzursuzluk kaplamıştı.

Aslında ne olduğu belliydi, birileri kanımızın durumunu öğrenip bizi bir araya toplamıştı ama muhtemelen bir işe yaramadığımızı anlayıp bizi geri bırakırdı.

Kapının tekrar açılmasıyla içeri kıvırcık saçlı bir kızın girdiğini gördüm ve birisi daha diye düşünerek önüme döndüm. Onunda koltuklardan birine oturduğunu görünce konuşmaya başladım.

"Eee ilk kim geldi buraya?"

Kıvırcık kız bana döndü ve mimiksiz bir şekilde "Ben." dedi. Havalara bak sanırsın hayalet diye düşündüm.

Gerçi onu görenin hayalet sanması mümkündü çünkü karışık saçlara, mor göz altlarına ve kızarık gözlere sahipti. Sanki.. sanki bir bağımlı gibiydi.

Ama yinede böyle bir durumda normal olmasını bekleyemezdim. Hem kim bilir belki iki güne bende bu hale gelirdim. Burada ne göreceğime bağlıydı.

"Adın ne senin?"

"Derin"

"Peki buraya nasıl geldin?"

Derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. "Babam beni aradı ve marketin oraya gelmemi söyledi, sonra yolda bayıltıldım." Gözlerini üzerimizde gezdirdi ve "Aslında," dedi ve biraz düşündü, ardından da kafasını iki yana salladı ve bize bakmadan "Burada uyandım işte" dedi.

Yalan söylüyordu. Muhtemelen ilk olarak burada uyanmamıştı ama kurcalamak istemediğimden "Sonra kim geldi?" diye sordum.

Umut boğazını temizledi ve "Benimki de şu kızın ki gibi bir hikaye" dedi.

"Adım şu kız değil!"

"Ah, adın sığ mıydı yoksa derin mi hatırlayamadım da kusura bakma"

"Kapa çeneni!"

"Ben niye kapıyormuşum? sen kapa."

Bu kavganın ahirete kadar yolu olacağını anladığım da
"Hepimiz sussak ya?" dedim ve konuyu kapattım.

Ben yokken ne yaşadılarsa artık gören kan davaları ver sanardı. Ama olsundu, sonuçta en büyük aşklar nefretle başlardı.

Aslında Derin'in kızması için kan davasına gerek yoktu. Çünkü biri gelip bana Asya kıtası dese ona ne işkenceler yapacağımı düşünmek bile istemiyordum.

"Bence buradan nasıl çıkacağımızı bulmalıyız." diye ekledim ve yavaşça odayı taradım.

Duvarın kenarındaki küçük kamerayı gördüm ve sinsice gülümsedim.

"Demek küçük bir seyircimiz var ha?"

Konuşmam üzerine herkes kameraya döndü şaşkınlıkla kamerayı izlediler. Gülümsemem yanaklarımdan düştü "Sanırım şuan karşımıza çıkmaya çekinen bir korkağın elindeyiz."

Herkesin bakışları şaşkınlık ve endişe ile bana döndü ve ne yaptığımı sorgularcasına bana bakmaya başladılar.

Ben ise onları umursamadan devam ettim çünkü bir bildiğim vardı.

Güldüm ve "Bende bir şey sanmıştım." dedim.

Aslında şuan yaptığıma saçmalık diyebilirsiniz ama ben şuan sadece egosunu zedeleyip bizimle konuşmasını sağlamaya çalışıyordum.

Şuan bizi izlediğine ve dinlediğine adım kadar emindim ve eğer insanları birazcık tanıdıysam birazdan bana cevap verecekti.

Ve tamda düşündüğüm gibi dakikalar sonra değiştirildiği bariz olan bir ses tonu odayı doldurdu.

"Evinize hoşgeldiniz kurbanlarım."

                                                                         🧷

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.
Diğer bölümde neden burada oldukları ortaya çıkacak bu yüzden okumayı unutmayın, hoşçakalın🏥

YARIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin