Son ders zili çaldığında saat öğleden sonra dördü gösterirken Jennifer hâlâ kütüphanede olanları düşünüyordu. Sınıfta oturmuş camdan dışarıyı izliyor, gördüğü nota bir anlam yüklemeye çalışıyordu. Neydi bu olanlar? Nasıl mümkün olabilirdi? Ayak seslerini duyduğuna yemin edebilirdi. Belki de duydukları sadece kendi kafasında kurduğu şeylerdi. Son bir kaç günde çok fazla olay yaşamıştı. Sağ tarafında yerde duran çantasını aldı ve sıranın üzerindeki kitapları içine yerleştirmeye başladı. Çantasını kapadı ve sıradan yavaşça kalktı. Sınıf çoktan dağılmıştı. Dolabına uğraması gerekiyordu. Servisi kaçıracağını düşündü ancak canı servisle gitmek istemiyordu. Yürüyebileceğini düşündü ve ağır adımlarla dolabına yöneldi. Dolabının önüne geldiğinde çoktan anahtarını aramaya başlamıştı. Dolap kapağını açtı ve içinden bir kaç kitap aldı. Dolabın sol yanına yaslanmış, siyah kaplı, eski ve bir o kadar da yıpranmış bir defter dikkatini çekti. Bu defter kesinlikle ona ait değildi. Defteri aldı. Etrafına göz attı. Nereden gelmişti bu defter? Dahası kim dolabını açabilirdi ki? Defteri açtı. Yaprakları sararmış, bir kısmı aşınmış ve yırtılmıştı. Defterin ön sayfasında yazan yazılar dikkatini çekmeye yetmişti.
"Bu defter Lucius L. Marcus'un rüya kovalayan defteridir. Okunurken dikkat edilmelidir" Jennifer devam edip etmemek arasında kalsa da defterin içindekileri fazlasıyla merak ediyordu. Sayfayı çevirdiğinde başka bir not ile karşılaştı. "Bu defter rüyaların gerçek olduğunu, gerçeğinse hiç olmadığını gösterir. Ya gördüğünüz rüyalar gerçek olsaydı? " Jennifer birden heyecanlanmış, ne yapacağını şaşırmıştı. Defteri kapattı ve çantasının ön bölmesine koydu. Bir an önce eve gitmek istiyordu. Koşar adımlarla okulun ön bahçesine çıktı. Saatin farkında değildi. Okul dağılalı yarım saatten fazla olmuştu. Bahçeden çıktı ve evine doğru yürümeye başladı. Defterin nereden geldiğini bir yana dursun içinde yazanların sorularına cevap olabileceğini düşünüyordu. Eve gelir gelmez odasına çıktı. Çantasını odasının girişine bıraktı. Ön bölmeden defteri çıkarttı ve okumaya başladı. " Lucius L. Marcus'un günlüğüdür. Bakmak görmek demek değildir." Hiçbir anlam veremeyen Jennifer bir sonraki sayfaya geçti ancak tek bir kelime dahi yazmıyordu. Diğer sayfalara baktı ancak hiçbir şey yoktu. Neydi bu şimdi? Bir yanlışlık olmalıydı. İçi boş bir defter ne işe yarardı? Sinirle defteri masanın bir köşesine fırlatan Jennifer hızlı adımlarla alt kata indi. Mutfağa girdi ve dolabı açtı. Bir bardak buldu ve su içti. Anlam veremiyordu. Defterde yazanları düşündü. "Bakmak görmek demek değildir" Ne anlama gelebilirdi ki bu yazı? Yukarı çıktı. Odasına girdi ve çantasından kitaplarını çıkarttı. Göz ucu ile deftere tekrar baktı. Siyah ve baskısız, eski defter öylece duruyordu. Tekrar içine bakmak için sayfaları aralasa da hiçbir şey yazmıyordu. Çantasından kalemlerini çıkarttı ve kimya ödevini yapmaya başladı. Eline bulaşan mürekkebi fark etmesi uzun sürmedi. Çantasında patlamış olacaktı ki elindeki kalemden mürekkep damlıyordu. Ancak ilgisini çeken şey siyah kapaklı deftere damlayan mürekkepti. Bir kaç saniye sonra damlayan mürekkep tamamen kaybolmuştu. Gözlerine inanamadı. Diğer eli ile defter yaprağını kontrol etti ancak hiçbir şey yoktu. Denemek için sağ elindeki kalemi deftere salladı. Damlayan mürekkepler bir kaç saniye içinde kayboluyordu. Tam bu sırada annesi geldi. Defteri ve etrafı toplayıp elini yıkadıktan sonra aşağı indi. Annesi fazla yorulmuşa benziyordu. Bu nedenle defterden bahsetmeyi düşünmedi. Saat sekizi yirmi beş geçiyordu. Annesi ile yemeğini yedi ve odasına çıktı. Fazlasıyla yorgun ve halsizdi. Yatağına uzandı. Deftere olanlar gözünün önünden gitmiyordu. Yavaş yavaş gözleri kapanırken bir kez daha kafası cevabını bulamadığı sorularla doluydu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON RÜYA
FantasyYa gördüğünüz rüyalar gerçek olsaydı... Jennifer okuldan eve geldiği gün o notu görene kadar sakin, sıkıcı, yalnız bir hayat yaşıyordu. O gece gördüğü rüya hayatını değiştirdi...