intimacy.

160 18 69
                                    

Noah'la olan o son buluşmamızdan bu yana tam 1 hafta geçmişti, ne okula gitmiştim ne de dışarı çıkmıştım. Bu sürede magazin sayfalarında boylu boyunca fotoğraflarımız ve koşuşumuz görüntüleniyordu, sırf bu yüzden İnstagram hesabımdan çıkış yapmıştım, Noah o günden sonra aramıştı, mesajlar atmıştı ama bakmamıştım. Bunu neden yaptığımı ben de bilmiyorum ama kırgınım, zaten hayatım boyunca sevgi görmemişken üstüne beni biraz da olsa hayatımın en güzel zamanlarını yaşatan kişinin fanlarından bu kadar nefret görmek berbat bir şey, Millie Bobby Brown'u daha rahat anlayabiliyorum. Noah onun bu zaman ki kariyeri boyunca hep boş boş linç yediğinden ve her zaman onu zor toparladıklarından bahsediyordu. Koyu mavi pantolonumun düğmesini ilikledikten sonra beyaz Marvel desenli sweetimin üstüne koyu yeşil ceketimi geçirip kulaklıklarımı taktım. Bugün pazartesiydi ve artık okula gitmem gerekiyordu.

Eksiklerimi Lydia'nın da fikri ile tamamlamıştım, İngiliz edebiyatını her zaman sevmiştim. Genelde kimse sevmezken ben bölümünü okuyacak kadar zevk alıyordum, Lydia dersi erken olduğu için çıkmıştı. Botlarımın yandaki fermuarını çektiğimde kapıyı arkamdan çekip kitledim, umarım okulda herkes kafama üşüşmez. Sonuçta bir haftadır ne ben ne o görüntüleniyordu. Yani umarım. Kulaklarımı taktığımda memories kulaklarımda çalmaya başlamıştı bile, Conan Gray'i severdim. Şarkıları fazlasıyla anlamlı geliyor ve her morala ihtiyacım olduğunda bulunabilecek en iyi şeydi. Okula yaklaşmışken adımlarımı yavaşlattım. Umarım görüntülenmemişimdir, çünkü sırf bunun için ara sokaklardan gitmeyi tercih etmiştim. Okula girdiğimde tek omuzumdaki çantamı düzeltip kafam eğikken etrafa bakındım, Tanrım.. Lütfen Noah'ı görmeyeyim, çünkü eminim ki bana neden 1 haftadır yaşam belirtisi vermediğimi söyleyip kafamın etini yiyecek.

Birinin omuzuna çarpmamla korkuyla ona baktım. Tanrım, şükürler olsun.. Lydia'ymış..

"Tanrım Heavenly, sen iyi misin?"

"İyiyim ben.. Çok iyiyim, sen?" Bana endişeyle baktı.

"Yüzün bembeyaz olmuş. Neler oldu?" Endişeyle sormasıyla gülümsemeye çalıştım. İdare eder işte.. Sadece Noah'ı görmek istemiyorum.

"Ya bir şey yok. Sadece endişe herhalde." Şefkatle baktıktan sonra kaşıyla yan tarafı işaret etti.

"Gel hadi, bir kahve içelim. Dersine kaç dakika var?" Kol saatime baktığımda 10.15'ti. Ders buçukta başlıyor. Tamam, bir 15 dakikam daha var.

"15 dakika." Sevinçle gülümsedi.

"Süper!" Kafeteryaya adımladığında annesini sinirlendirmiş bir çocuk gibi peşinden ilerledim, fazla terlemeye başladım. Cidden Noah'ı görmek istemiyorum, tamam belki paparazziler onun yüzünden değildi çünkü o ünlü bir oyuncuymuş ve her an dibinde onu gözetleyen birileri olabilir. Ama şu bir haftada o kadar çok nefret mesajı aldım ki bu dayanabilecek bir şey değil.

"Heavenly!" Kafamı sıçrayarak kaldırdığımda Lydia elindeki buhar çıkan bardaklarla bana endişeyle bakıyordu.

"İyi olduğundan şüphe etmeye başlıyorum, hadi otur biraz." Dediğini yapmaktan başka çarem yoktu, masaya oturduğumda o da karşıma oturup kahvemi önüme koydu.

"Sağ ol, sana borçlandım." Mahçupça konuştuğumda abartma der gibi baktı.

"Saçmalama! Bir kahvenin lafı bile olmaz. Eh ama için rahat etmeyecekse ne zaman istersen ödersin." Göz kırptığında gülümsedim. Yavaşça kahveyi dudaklarıma götürüp bir yudum aldım.

"Anlat bakalım, sabah sabah bu dalgınlığın neye borçlu?"

Titrek bir nefes alıp ellerimle oynamaya başladım. "Şey ya.. Noah'ı bir haftadır görmüyorum, telefonlarını falan açmıyorum. Şimdi birazdan kesin onu görürüm. Sadece ona ne diyeceğimi bilmiyorum, eminim onu üzmüşümdür."

"Üzmek denmez ona Heavenly, sen de haklısın. Televizyon haberlerinde veya türlü türlü magazin sayfalarında yalan haberlerle dolanmak eminim ki her insanın canını sıkar, Noah'ın dalgınlığına gelmiş olmalı. Eminim gelip senden özür dileyecek."

"Bana kızmıştır, hiçbir şekilde ona cevap vermedim."

"Anlaması gerekiyor, sosyal medya hesabı bile kullanmıyorsun doğru düzgün. Öyle değil mi?" Kafamı salladım, elini bileğime koyduğunda ona baktım.

"Sadece akışına bırak. Tamam mı?" Kafamı salladığımda elini geri çekti. Neyse.. Ayağa kalkıp sandalyeye astığım çantamı omzuma aldım.

"Kahve için teşekkür ederim." Yanından hızla ayrıldığımda hemen koşar adımlarla sınıfa doğru gittim. Acilen derse girip sonra çıkışta müzik dinlemeliydim.

🧣🧣🧣

"Bugünlük bu kadar yeterli, çıkabilirsiniz." Profesör sınıftan çıktığında kulaklığımı cebimden çıkardım ve hemen defterimi çantama atıp ayağa kalktım, fazlasıyla önemli notlar almıştım ve ellerim ağrımıştı. Sınıftan çıktığımda koridorda yürürken bir an da bulunduğum yerin ışığı gitmesiyle sıçrayıp etrafıma bakındım, ne olmuştu şimdi? Karanlıktan nefret ederim, bir an da biri kolumdan tutup yanına çekmesiyle korkuyla küçük bir çığlık ağzımdan kaçmasıyla hemen beni duvara yaslayıp eliyle ağzımı kapattı. Korkuyla nefes alışverişlerim hızlandığında telefonunun flaşını rahatsız olmamam için uzaktan tuttu. Noah! Gözlerimi kocaman açtım.

"Noah! Senin burada ne işin var?"

"Sessiz ol! Yakalanırsak işimiz bu sefer biter." Haklıydı, ona baktığımda yeşil gözleri bana farklı bakıyordu. Kızgın, kırgın, üzgün?

"Bir hafta boyunca neredeyse yüz bin tane mesaj attım Heavenly, neden beni bu kadar merakta bırakıyorsun? Derdin neydi?" Aralıklı olan dudaklarımı yeniden birbirine bastırdım, bunu soracağını düşünmüştüm. Gözlerimi kaçırdığımda derin bir nefes alıp eliyle saçlarını geriye attı.

"Sadece şunu bil, yemin ederim ki onları ben çağırmadım. Hem bak kendi başımı neden yakayım ki, ben sadece normal, sıradan biriyle sıradan bir gün geçirmek istemiştim. Böyle yapmamalıydın." Elimi yumruk yaptım, iyice sinirlenmeye başlıyordum.

"Yapmamalıydım öyle mi? Bir haftadır nefret mesajları alıyorum Noah, okula gelmemekle haklıydım. Hata bende, bunu yapmamalıydım!" Durup bana şaşkınca baktı.

"Nasıl yani, benimle randevuya çıktığın için pişman mısın?" Hayır! Tanrım, çok yanlış algılıyor!

"Hayır.. Öyle demek iste.."

"Hayır, öyle demek istedin." Hayretle ağzımı açtım. Saçmalıyor! Keşke bi sözümü bitirseydim ya..

"Yanlış anladın Noah, hayatımda ilk defa bir erkekle randevuya çıkıyorum ve bu çok güzeldi." Bu sefer şaşırmasının içinde bir gülümsemede vardı, sanki aramızda İngiltere Çin seddi arasında mesafe varmış gibi bana biraz daha yaklaştı.

"İlk olmak hoşuma gitti." Ona kaşlarımı kaldırarak baktım, nasıl hoşuna gitmişti? İşaret parmağıyla önüme gelmiş saç tutamımı kulağımın arkasına attığında nefesimi tutmuştum, onda beni kendisine çeken bir şey vardı ve bu his hiç hayır değildi. Bana gülümseyerek bakarken bu çok farklı bir gülümsemeydi, kafasını çekinerek bana yaklaştığında gözlerim istemsizce dudaklarına kaydı. Yok yok hayır, ilk öpücüğümü üniversitenin arka koridor duvarında ve ünlü bir çocukla mı paylaşacaktım? O bana yaklaştıkça vücudum istemsizce ona gidiyordu. Dudaklarımız birleşecekken anında koridorun ışığı yanmasıyla korkuyla geri çekildim, Tanrım.. Lydia!

"Heavenly, dışarı da paparazziler var!" Korkuyla ona baktığımda Noah küfür savurdu.

"Gelin hadi, araba arka bahçedeydi." Hah, iyi bari.. Noah'ın dediğiyle o önden giderken Lydia'yla peşinden gittik. Lydia'ya baktığımda suratında bir sırıtış vardı. Ne? Kaşlarımı çattım ve fısıldayarak ona baktım.

"Ne diye sırıtıyorsun?"

"Bir dakika daha gelmeseydim az önce gördüğümü uygulamalı izleyecektim." Ağzımı hayretle açtığımda kıkırdıyordu.

"Kapa çeneni!"

🪁•🪁•🪁

Sizce paparazzileri o gece kim aramıştır?

Heavenly (Noah Schnapp) BırakıldıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin