stanley.

61 13 9
                                    

İyi okumalar<33

"Ne demek başı dertte Noah? Neden bahsediyorsun sen ya?" Dur.. Dur! Nerede olduğunu belki bulabilirim. Heavenly'nin arka sayfaya yazdığı yazıyı ona gösterdim. Okuduktan sonra hayretle kaşlarını çattı.

"Bu ne demek şimdi?" Cebimden telefonumu çıkardığımda hemen parmak izimi girip chrom'a girdim.

"NYC kısaltmasını sadece New York City olarak biliyorum. Ayrıca bu saatte vapur ve uçak seyahatleri de geçici kapalı, yani buradan bir yere gidemez." Lydia bana döndü.

"Yani New York şehir merkezinde mi?" Kafamı salladım. Başka bir açıklaması yok. Koltuğa oturduğumda, Lydia'da yanıma oturup telefonuma baktı.

"Ayrıca şehir merkezinde h harfiyle başlayan bir depoda olması gerek." Arama motoruna başka bir şey daha yazdım.

"Şehir merkezinde, H harfiyle başlayan tam 7 tane depo var."

"Siktir.. Ayıklamak zor olacak." Hayır, aslına bakarsan çok zor değil.

"Halley, Huard, Hass, Hawroh, Heisergen, Holl ve Hardwork. Zamanında Bob Dary, inşaat malzemeleri hazırladığı deposunun adına ölen kızının adını vermiş."

"Yani, Halley deposu kullanılmakta." Ona dönüp kafamı olumlu anlamda salladım.

"Huard, Hass ve Hawroh depoları çimento üretimi yapıyor. Haftanın 7 günü çalışıyorlar."

"Birine zarar vermek için uygun bir yer değil." Lydia kaşını kaldırdığında kafamı salladım. Aynen öyle.. Chrom anahtarına Hardwork deposu yazıp Wikipedia'sına girdim.

"Uzun süre önce depoda beyaz eşya tamiri yapılıyormuş. Ama uzun süre önce satmışlar, şu an da içerisi kitlenmiş."

"Peki anahtarı nerde?" Ona döndüm.

"Belediye binasında." Kafasını salladı. Oraya kimse giremez, Heavenly de kitli olan bir depoya gidemez.

"Geriye kalan iki depoda kullanılmıyor. Kapıları açık."

"O zaman geriye Heisergen ve Holl deposu kalıyor.." Başımı ona çevirdim.

"Bulalım onu, ama yanımıza birkaç ekip gerekiyor."

✰✰✰✰✰✰✰✰✰✰✰✰

Derin bir nefes aldığımda terleyen ellerimi pantolonuma sürttüm. Pekala Heavenly.. Son nefeslerini veriyorsun, birazdan her şey bitecek. Yavaşça elimi kola attığımda kapıyı açtım. Adımı atar atmaz, kafama silah dayanmasıyla nefesim kesildi. Siktir! Tanrım.. Gözlerimi ona çevirdiğimde sırıttı.

"Selam prenses! Ben de seni bekliyordum." Adi! Ellerimi yumruk yaptığımda beni ortaya çekti. Sinirle ona baktım.

"Yapacaksan hemen yap. Bitsin artık." Dediğim şeyle sırıttı.

"Beni 8 yıl o çöplükte bırakmanla aslında daha beterini yapmam gerekiyordu. Ama büyüklük ben de kalsın değil mi? Abiler bugün içindir." Orospu çocuğu! Ben ne yapabilirdim amına koyayım? 10 yaşında bir çocuğu mu dinleyeceklerdi? Ruh hastası! Nefretle ona baktım. Sinirden ellerim titremeye başlamıştı.

"Çocukluğumu, ergenlik yaşlarımı zehir ettin bana! İnsanlar bana sorduğunda bir ablamla abim var derdim. Ama abim olduğunu bile hissedemiyordum. Hayatımı mahvettin sen.." Onun karşısında ağlayamıyordum bile. Babamın gözümün önünde öldüğü gün göz yaşlarım tükenmişti benim ona karşı. İkimizin arasında bir süre sessizlik oldu.

"Aynı annem gibi sulu gözsün Heavenly. Bu konuşmalarınızın hiçbiri bana fayda etmedi. Hiçbiriniz beni anlamak istemediniz! Hatırlamıyor musun? Hep kendilerini düşündüler, ikimize ayrımcılık yaptılar! Ablan kaç defa vurdu sana. Bunları unuttun mu? Anne kız gezerlerdi, ama bizi umursamazlardı." Dediği şeyle yutkunup gözlerimi kaçırdım.

"Bir kere içtim diye sokağa attınız hemen beni! Sana güvenmiştim! Ama.." Silahın emniyetini açtığında üzerime nişan aldı. "Zaten cennetlik bir adam değilim. Bir günahtan ne zarar edeceğim?" Silahı üzerime sıkıca tutarken gözlerimi yumdum. Tamam Heavenly.. Üçe kadar sayınca, bitecek.. Özür dilerim Noah.. Lütfen affet beni.

Bir.. İki..

Kapı aniden kırılarak açıldığında korkuyla o tarafa baktım. Elinde silah olan polis memurunun arkasında bir sürü takım elbiseli kişiler, polisler,

Noah ve Lydia'da vardı.

Acıyla bağırma sesi duymamla hemen Stanley'e baktım. Yerde acıyla kıvranıyordu. Polis memuru, onu bacağından vurmuştu. O yerde yatıp acıyla bağırırken, göz yaşlarım yanaklarıma damlıyordu.

"Defol git buradan! Senin gibi bir oğlum yok benim!"

"Anlayacaksınız! Hepiniz beni kabulleneceksiniz!"

"Baba!"

"911'i ara!"

"Baba!"

Vücudum kendini taşıyamazken sırtımı duvara yaslayıp ağlamaya başladım. İlk yardım görevlileri Stanley'i sedyeye koyarken yanıma hemen biri geldi.

"Heavenly! Tanrım, sen iyi misin?" Noah sıkıca kollarımı tutarken bana endişeli gözlerle bakıyordu. Noah.. Kollarımı boynuna dolayıp ağlamaya devam ettim. Canım öyle yanıyordu ki..

"Geçti canım, bitti. Hadi gel.." Ondan ayrıldığımda kolunu omuzuma atarak beni kendine çekti. Depodan çıktığımızda Lydia bana üzüntüyle bakıyordu.

"Stanley büyük ihtimalle hücrede kalacak bu gece. Biz de gidelim." Nefesim hızlanmaya başladığında elimi alnıma götürdüm. Tanrım! Su gibi terlemiştim. Atak geçiriyordum.. Noah bana baktığında hemen şişe suyu uzattı.

"Al canım, bunu iç.." Şişenin kapağını açıp bana içirdi ve sonrasında arabaya bindik. Depo Tanrı'ya şükür dapdar bir sokaktaydı ve kimse bizi burada göremezdi. Noah benimle arkaya bindiğinde kafamı onun omuzuna yasladım. O elimi avuç içerisine aldığında gözlerimi kapattım.

✰✰✰✰✰✰✰✰✰✰✰✰

"Sonra.. Stanley geldi. Babama para istediğini söylemişti. Para verirsek direk uyuşturucu almaya gidiyordu çünkü. Babam kesin bir dille reddedince çılgına döndü. Bıçak çıkarıp hepimizin.. Üzerine tutmuştu. Babam o kadar heyecana dayanamadı. Önümde.." Nefesim düğümlenmesiyle derin bir nefes aldım. Lydia ve Noah önümde otururken beni üzgün bir yüz ifadesiyle dinliyorlardı. Onlara Stanley'in ilk içmeye başladığından bu yana her şeyi anlatmıştım.

"Yığıldı kaldı.. Korkudan beynim durmuştu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ablam bağırınca olayın farkına varmıştım. Hastaneye yetişemeden kalbi durmuştu.. Annemin feryatlarını, Stanley'in kaçışını hâla duyuyor ve hissediyorum. Hele babam öldükten sonra perişan oldular. Ben de orada okuyup ihtiyaçlarımla onları sinirlendirip, boşuna azar işitmeyeyim sürekli diye gelmiştim buraya. Zaten bana bağıracak, sinirlerini çıkaracak yer arıyorlardı.." Burnumu çektiğimde derin bir nefes aldım. Göz yaşlarım dinmek bilmiyordu.

"Sadece, artık bitsin istiyorum.. Bunları kendi kendime atlattım, uzun da sürdü. Yeniden o bataklığa düşersem içinden çıkamam." Lydia elimi tuttuğunda ona baktım.

"Artık yalnız değilsin, tamam mı? Biz varız. Baba sevgisini belki hissettiremeyiz, ama senin ailen oluruz Heavenly. Seni çok seviyoruz." Onlara gülümsedim.

"Zaten ailemsiniz.." Dolu gözlerimle gülümsediğimde beni kendilerine çekip sımsıkı sarıldılar.

Arkadaşlar, insanın gerçekten de ailesi oluyor..

🎁•🎁•🎁

Noah'ın kendisi ev zaten<3
Kendinize cici bakın, sizi seviyorum<3

Heavenly (Noah Schnapp) BırakıldıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin