-I-
11 Eylül 2008 günü,Jane Langdon adında bir çocuk,iskelede çömelmiş konvers marka ayakkabılarının çözülmüş bağcıklarını bağlıyordu.Kurdela şeklinde bağladığı bağcıklarını ayakkabısının içine soktu.Tahtaları çürümeye başlamış iskelenin zemininden destek alarak ayağa kalktı ve iskelenin ucuna doğru yürüdü.Ayaklarını sallandırmak için çürümüş,yosun kokulu iskelenin zeminine tekrar oturdu.
Jane 14 yaşında,yaşına göre boyu uzun bir çocuktu.Mavi gözleri güneş ışığı aldığında yeşile çalıyordu.Oturup ayaklarını sallandırdığı iskeleden denizin gökyüzüyle birleştiği çizgiye baktı.Hafif bir esinti,elmacık kemiklerinden sıyrılıp sarı saçlarını okşadı.O an,aslında dünyanın o kadar da kötü bir yer olmadığını,kötülüğün aslında unutulması gereken değersiz bir taş parçası olduğunu düşündü.Oturduğu yerden kalktı ve karaya doğru yürüdü.Kıyıya vurmuş yosun tutan deniz kabuklarının arasında bir taş aramaya başladı.
"İşte buradasın!" diyerek gülümsedi ve taşı alarak iskelenin sonuna koştu.Durdu ve sağ elinde ki taşa baktı.Taş da ona bakıyormuş gibi hissetti."Her neyse...Kötülük küçük bir taş kadar değersiz."diye geçirdi içinden.Gökyüzüyle denizin birleştiği yere baktı ve taşı var gücüyle fırlattı.
Jane 14 yaşında olmasına rağmen büyük düşünceleri olan bir çocuktu.Çoğu zaman, asla gerçekten mutlu olamayacağını düşünürdü.Annesi ve babasını 7 yaşında kaybetmişti.Jane,o günden beri amcası Nicholas'la birlikte kalıyordu.Ailesinden geriye kalan tek kişiydi amcası -tabi bildiği kadarıyla-.
Yola çıktı ve yürümeye başladı.Nereye gideceğini düşünmemişti ama öyle belli oluyordu ki beyni,onu en rahat hissettiği yere götürüyordu;sahilden bir kilometre kadar içeride kalan,sağlık ocağının yanında ki kavaklık.15 dakika kadar yürüdükten sonra,kavaklıktan gelen esintiyi hissedebiliyordu.Nar ağaçlarının arasından kavaklığa giden patika yolu kullandı.Biraz daha ilerledikten sonra sağlık ocağının kapısında durdu.Kavaklığa baktı ve "İşte geldik Jane." dedi kendi kendine yüzünde ki mutlu ifadeyle.Bağcıkları çözülmüştü.Kavaklığı sınırlayan dikenli tellerin önünde durdu.Çömeldi ve bağcıklarını tekrar kurdele yaptı.Tam bu sırada,gökyüzü aniden kasvet ve karaya boyandı.Kavak yapraklarının arasından kıvrılan rüzgar ölüm ıslıkları çalıyordu.Boyası eskimiş sağlık ocağının çalışanları camlara dökülmüş endişe ve korkuyla karışık bakışlar atıyorlardı gökyüzüne.Yağmurla yüklenmiş iki kara bulut birbiriyle savaşıyorlarmışçasına sesler çıkarıyorlar,ardı sıra şimşekler sağlık ocağının karşısında ki küçük bir harabenin çökmekte olan çatısına çakıyorlardı. Jane,ayağa kalktı ve olanlara bir anlam verebilirmiş gibi göğe baktı.Heyecan,korku ya da içten gelen bir endişeyle bakmıyordu.Sonsuz mutluluk ve tebessüm vardı gözlerinde.Kavak yapraklarının arasından kıvrılan rüzgar ölüm ıslıkları çalmayı bıraktı.Savaşan bulutlar seslerini kesti ve çakan şimşekler havada asılı kaldı.Ölüm sessizliğine bürünen dünya sanki milyarlarca yıl sonra dönmeyi bırakmış ve saniyeler havada yok olmuştu.Sağlık ocağının pencerelerine doluşan çalışanlar,bakkalının kapısından olanları korkuyla izleyen ak saçlı yaşlı adam,yolun sonunda ki eski model mercedesin eksoz borusundan çıkan horultu.Hiçbir ses ve kıpırdama olmuyordu.Etrafında ki her şey kelimenin tam anlamıyla donmuş,kalbi atan her canlı bir bal mumu heykelinin cansızlığına bürünmüştü. Jane'in sol gözünden düşen bir damla yaş,yer kabuğunu delermişcesine bir sesle havada asılı kaldı.Birden hatırladı.Yüzünde ki sonsuz mutluluk ve tebessüm yerini hiçliğe bıraktı.Çenesini kırarcasına birbirine bastırdı dişlerini.Farkında olmadan yumruk şeklini almış sağ eli,sanki bir kuklanın sağ eli gibi havaya kalktı istemsizce.Göğe kaldırdığı yumruk yavaşça açıldı ve siyah bir nokta,sağ elinin ayasını kaplayan koca bir daire olana kadar büyüdü.
Birbirine geçmiş iki kara bulut,ters yönlere doğru hareket edip bir an sonra yok oldular.Bulutların yok olmasıyla arkalarında sakladıkları şey açığa çıktı.Dünyanın varoluşundan bu yana insanlığın asla bilmediği,görmediği ve her insanın içinde en az bir miktar var olan kötülüğün kaynağıydı.Bulutların arasından sıyrılıp yüzünü gösteren bu siyah daire hızla Jane'e yaklaşıyordu.
Siyah daire,aralarında bir iki metre mesafe kala bir deprem gürültüsüyle yer kabuğuna oturdu.Jane'den başka kimse olacakları asla bilmeyecekti ama Jane olacakları daha önceden de görmüştü.Siyah daire,Jane'in gözlerinin tam içine baktı.Yarım bıraktığını tamamlamak için çok uzun yollardan gelmişti bu siyah daire.Babasıyla olan son konuşmasını hatırladı Jane. Elini blucininin cebine soktu.Eski zamanlardakini andıran bakır bir para çıkardı cebinden.Babası,siyah daire ruhunu almadan hemen önce Jane'in avucuna bu bakır parayı sıkıştırıp ne yapması gerektiğini fısıldamıştı kulağına.Parayı sol eliyle sıkıca tuttu ve sağ elinin ayasını ele geçiren kara deliğe bastırdı.Büyük bir parlamayla kayboldu siyah daire.
Rüzgar ,kaldığı yerden ıslık çalmaya devam etti.Mercedes'in eksoz borusundan çıkan horultu yeniden duyuldu.Bakkalının kapısından olanları korkuyla izleyen ak saçlı yaşlı adam,sanki az önce hiçbir şey olmamış gibi bakkalına girdi.Sağlık ocağı çalışanları işlerinin başına döndüler ve Jane'in gözünden düşen yaş damlası,sıcaktan kuruyup parçalara ayrılmış toprak tabakayı ıslattı.Az önce olanları Jane dışında kimse hatırlamıyordu.Adımlarını hızlandırarak oradan uzaklaştı Jane. Amcası Nicholas'ın av kulübesine gitti.
![](https://img.wattpad.com/cover/40086038-288-k815762.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jane Langdon
FantasiÖlümün gözlerinin içine baktığında,O da senin gözlerinin içine bakar.