İlk Parlama

161 26 3
                                        

"Oh,tanrım! Pikapta geçirdiğim yarım günden sonra bu uçak cennette 7 gün gibiydi.Bu arada sende fark ettin mi bilmiyorum ama sanırım sarışın bana bayıldı."

"Tabi bayılmıştır.Bu ter kokusuyla bir fili bile bayıltabilirsin."

"Hey,bu kadar karamsar olma.Belki de ter kokusundan hoşlanıyordur,bilemezsin."

Jane bu konuşmayı daha fazla sürdürme niyetinde değildi.

"Bizi karşılayacak biri var mı yoksa burada öylece dikilecek miyiz biri fark edene kadar?" dedi Jane,çantasını omzundan indirirken.

"Telefonda eski bir arkadaşla konuştum ve bizi karşılamaktan büyük onur duyacağını söyledi.Ayrıca kalacak bir yer de ayarlamış.Biraz dinleniriz,yıkanıp bir kaç şey atıştırdıktan sonra ben İgoras'la ilgili biraz araştırma yaparken sen de bir kaç Mısır'lı arkadaş edinirsin." dedi Nicholas."Uzaylılardan sonra bu bir ilerleme olurdu." diye ekledi.

Mühür gittikçe daha fazla ağırlaşıyordu ve Jane bunu hissedebiliyordu.Gözleri karardı.Nicholas'ın omzuna tutunmaya çalıştı ve başaramadı.Dizleri büküldü ve öne doğru hızla düşerken Nicholas kolundan yakaladı.Tam bu sırada orta boylu,siyah takım elbiseli ,siyah ve seyrek saçları olan 30'lu yaşlarında bir adam Nicholas'a doğru koşmaya başladı.

Nicholas ona doğru koşan adamı yanına geldiğinde tanıyabildi.

"Raşid!Daha dakik olamazdın.Seni tekrar görmek güzel ama önce Jane'i bir hastaneye götürmeliyiz" dedi Nicholas.

Raşid ,ceketinin iç cebinden çıkardığı eski model kızaklı bir telefonla ambulansı aradı.Bu sırada Jane gözlerini açtı ve derin derin nefes almaya başladı.Raşid,Jane'in elinde ki mührü fark edince telefonu kapatıp ceketini çıkardı ve birileri görmeden mührü gizledi.Bir lanet olduğunu mührü ilk görüşünde anlamıştı.

"Arabam şu tarafta. Jane'i hemen güvenli bir yere götürmeliyiz." dedi Raşid.

Mühür ,ateş kırmızısına döndü ve bir alev gibi parlamaya başladı.Jane,mühre karşı koydukça daha çok güçsüzleşiyordu.Kendini bırakmaya karar verdi ve bembeyaz bir boşlukta savrulmaya başladığını hissetti.Bedeninin ağırlığı sanki boşlukta yok olmuştu.Mührün elinde hala parladığını görebiliyordu ama hiçbir şey hissetmiyordu.Birden bir ses yankılandı kulaklarında.Bu sesi tanıyordu.Babası Patrick'in sesiydi bu.Ardında başka bir ses ;annesi Charlotte'un sesi.Titrediğini bile fark etmediği bedeni titremeyi kesti ve mühür parlamayı bırakıp eski halini aldı.Anne ve babasının sesiyle huzur dolmuştu.

"Anne!Baba! Sizi nasıl duyabiliyorum? Bu gerçek mi yoksa rüyada mıyım?" dedi Jane.Gözleri doldu ve boğazı düğümlendi.Yanağından süzülen sicim gibi yaşlar boğazından göğsüne vardı.Parlayan beyaz bir ışık kaynağının içinden Patrick ve Charlotte'un ona doğru yürüdüğünü görüyordu.Jane'in anne ve babası ile arasındaki mesafe azaldıkça ışık kaynağı daha da küçülüyordu.Sağ elini uzattı ve onlara dokunmak istedi ama başaramadı.Patrick, Jane'in kulağına eğildi ve fısıldadı.

"Tıpkı konuştuğumuz gibi evlat. Ghodsi'yi bulmalısın."

Ardından Jane saçları arasında dolaşan eli farketti.Charlotte, Jane'in saçlarını eliyle geriye doğru taradı ve yanağını okşadı.Alnına bir öpücük kondurdu.

"Seni hep seveceğiz oğlum.Ne yapman gerektiğini biliyorsun.Ghodsi'yi bulmalısın."

Jane birden gözlerini açtı ve kerpiç bir evde,bir yatakta yatarken buldu kendisini.

Ghodsi'de kim oluyordu?

Sağ eline baktı.Mühür yine oradaydı.Olmamasını ummuyordu ama yaşadıklarından sonra birden bire mührün kaybolmasına da şaşırmazdı.Derin bir iç çekti ve baharat kokusunu aldı.Nicholas'ı merak etti ve seslendi.

Jane LangdonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin