O kadar yorgundum ki, yüzüme çarptığım soğuk sular boşaydı.
Aylardır hiç durmadan aynı tempo ile geçen yoğun günler beni zorluyordu, özellikle sabahları. İçinde bulunduğum soyunma odasındaki aynadan kendime baktım. Yüzümü yıkamanın etkisiyle, sürünmüş olduğum hafif makyaj biraz dağılmıştı. Peçete ile gözlerimin altına akmış olan rimeli sildim, ellerimle kirpiklerimi üstten düzelttim.
Saat daha sabahın sekiziydi, ve ben üç saattir uyanık, sürekli hareket halindeydim.
Saat beş buçukta kalk, altıda yüzme havuzuna git, yedide çıkıp duş al, kahvaltı yap, sonra provaya yetiş...
Ülkenin en iyi bale okulunda bir öğrenciyseniz, hayatınız bundan farksız olamazdı.
Kumral, sıkıca topuz yapılmış saçlarımı biraz düzelttikten sonra soyunma odasından çıktım. Hızlı adımlarla provamın olduğu stüdyoya girdim. Hemen hemen sınıftaki herkes çoktan oradaydı. Barda her zamanki yerimi boş görünce hızlıca gittim ve ısınmaya başladım.
İstanbul'un göbeğinde yer alan bu bale okulu, şüphesiz ülkenin en yüksek başarıya sahip yeriydi. Benim gibi dansçı olma hayali ile yanıp tutuşan her gencin ilk hedefi buraya girmek olmalıydı. Dört sene burada eğitilip, ardından yurt dışına çıkmak, profesyonel bir bale şirketinin kadrosuna girmek...
İlkokuldan beri bunun hayalini kurup kanla başla çalışan ben, hala ne zaman bunu düşünsem heyecanlanıyordum.
On dokuz yaşında, ikinci senemi okuyan bir kızdım. Okulda burslu okuyordum, ki bu, her sene yalnızca yaklaşık on beş öğrenci kabul eden okulumuz için oldukça iyi bir başarı sayılırdı. Burası son derece üst kademede bir yerdi, insanlar her sene okulun ücreti için tonlarca para ödüyorlardı. Burslular hariç tüm öğrenciler, zengin ve bilindik ailelerin çocuklarıydı. Yarısından fazlası yabancıydı, zaten yatılı olduğundan yurt dışından gelen öğrenciler için çok uyumlu bir okuldu. Ben ise bütün bu ihtişama çok zor ayak uydurmuş, sıradan bir ailenin "üst düzeyde yetenek sahibi" bir kızı olarak girmiştim aralarına. Benim için kullanılan kelime buydu. "Yetenekli".
Barda esnerken birden omzuma arkadan biri dokundu. Başımı çevirdim, bu Selin'di. Selin yurt odamı paylaştığım, buradaki en yakın arkadaşımdı. Normalde yurt odaları bir değişiklik olmadığı sürece dört yıl boyunca sabitti, değişmezdi, fakat benim ilk senemde yerleştiğim oda arkadaşım okuldan atılmış, yerine şans eseri kendi oda arkadaşıyla çok büyük kavga ettiğinden Selin gelmişti. Böylece buradaki ilk ve neredeyse tek arkadaşım ile tanışmıştım.
"Günaydın Heves. Bugün çok erken çıktın, yetişemedim sana." dedi Selin. Sarı saçlarını benimkinin aksine daha yukarıdan topuz yapmıştı.
Ona doğru döndüm ve bu sefer sol bacağımı bara koyarak esnemeye devam ettim. "Evet, sabah sporuna gittim yine. Ben kahvaltı için odaya döndüğümde sen duşa girmiştin, denk gelemedik."
Selin yere oturup dans etmekten yara içinde kalmış ayaklarını ısıtmak için ovdu. "Of ya, nasıl başarıyorsun bu kadar zinde olmayı anlamıyorum. Ben gene sürünerek kalktım yataktan."
Sözlerine güldüm. "Bilmem, sabah insanıyım ben herhalde."
Selin ayak parmaklarını yara bandıyla sardı ve ardından yeterince iyi acıyı gizleyip gizlemediğini test etmek için ayağa kalkıp üstüne bastı. Bitirdiğinde yeniden barda yanıma gelip belini esnetti. "Alyona hocanın yeni egzersizine çalıştın mı? Ben hiç hatırlamıyorum da."
Kaşlarımı çattım. "Bugün onun dersi yok ki?"
"Biliyorum ama bu sene bütün kastingi onun yapacağını söylediler. Gözüne girmem lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
siyah kuğu (gxg)
RomanceGenç, büyük hayalleri olan yetenekli bir dansçı; Heves. Ve onun alışılmadık kurallara sahip olan yeni öğretmeni; Ahsen... İkisinin yolu kesiştiğinde, Heves'i Ahsen'in elinden kurtarmaya kimsenin gücü yetemez... Ahsen'in bile. [bu tanıtım 2 dk içinde...