Bir anımızda..
Dünki gibi yine saat 6'da dikilmiştik.
O günki rekabet hakkında.. Sora'nın isteğinin ne olduğunu hâlâ öğrenememiştim ve günün geri kalanı normal geçmişti. Ama şuan onu düşünmektense daha büyük bir derdim vardı.
"Çok acıyor.."
Arkamda Aether, beni rahatlatmak için boynuma ve omuzlarıma minik öpücükler konduruyordu.
Banyodaki geniş aynanın karşında durmuştuk ve vücudumda kızaran yerler çok ağrıyordu.
"Dün güneş kremi sürmeyi mi unuttun?"
"Olabilir.."
Üstümde tişört olmadığından rahatça kızaran yerlere krem sürüyordum ki..
Aether'ın elleri vücudumda aşağı kaydı ve mayomun altından götümü avuçladı.
"Burası mayodan hâlâ beyaz"
"Şurada can çekişiyorum, insan bir yardım eder"
Aether sırıtıp diğer krem kutusunu aldı ve sırtımdaki kızaran yerlere sürmeye başladı.
...
"Krem şanti aldım beybi, gel sanada sıkayım bir fıs"
"Heizou bak bas git, ben senin gibi sabahları şeker komasına girmiyorum"
Scaramouche kahvesinin üstünü kapayamadan Heizou üstüne krem şantiyi basmıştı bile.
"Heizou ben senin-"
Scaramouche gerisini getirmeyip önünde duran kahveyi, yine tabağına dadanan o kuşun önüne itti.
"Her boku yiyosun ya, al bunu da ye"
Kuş önce bardağa bakıp kalsa da sonra üstünde duran krem şantiyi yemeye başladı.
"Şu kuşun bile bana senden daha çok katkısı var"
"Beni bir mutantla mı karşılaştırıyorsun yani??"
"Ne farkı var? İkiniz de mutant değil misiniz?"
...
Kahvaltının ardından havuza inmiştik ve yaklaşık 2-3 saat yüzdük.
"Eğer yorulduysan bacaklarını belime dolayabilirsin"
Bacaklarımı Aether'ın beline sardım ve başımı omzuna koydum, o da elleriyle beni alttan destekledi.
"Hayat her fırsatta saplığımı yüzüme vuruyor yemin ederim"
Scaramouche tam bir şey diyecekti ki, Heizou eliyle onun ağzını kapadı.
"Hayır. Sen gitmiyorsun."
"Öğle yemeği başlamak üzere, eşyaları alıp gidebiliriz"
Aether bunu söyledikten sonra beni bırakmadan havuzun basamaklı merdiven tarafından çıktı.
"Aether, indir beni!"
"Ne gerek var ki?"
"..Üşüyorum"
"Tamam tamam.."
Aether beni bırakınca şezlongta duran havlumu alıp etrafıma sardım ve dördümüz yemek yerine doğru ilerledik.
"Sabah oturduğumuz yerde buluşalım"
...
Yemeğimi alıp masaya geldiğimde sadece Aether oradaydı.
Yanına oturdum ve diğer ikisini beklemeye başladık.
"Oturabilir miyim?"
Bu Sora'ydı. Kafamı Aether'a çeviridim ama O hiç buralı değilmiş gibi telefonuna bakıyordu.
"Oturabilirsin.."
Sora gülümsedi ve tam oturacakken arkadan gri saçlı arkadaşı onun omzuna dokundu.
"Telefonum odada kalmışta, sen gidip alırsın dimi?"
"Neden kendin almıyor-"
"Geçen sefer seninkini ben almıştım"
Sora ağzında bir şeyler geveledi ve arkasını dönüp masadan uzaklaştı.
O gidince gri saçlı arkadaşı bize döndü.
"Diğer iki arkadaşınız iç girişte bir görevliyle konuşuyordu, sanırım bir sorun var"
"..Ben gidip bir bakayım"
Aether da masadan kalkınca sadece ikimiz kalmıştık.
"Oturabilir miyim?"
"Tabiki.."
O oturunca ilk birkaç dakika hiç konuşmadık..
"Sora'nın sana aşık olduğunu biliyorsun değil mi?"
Onun bu lafının üstüne neredeyse boğazımda kalan yemekle hafifçe öksürdüm.
"..Evet ama-"
"Aether'ı sevdiğini biliyorum, arkadaşıyım diye onunla çıkmanı istediğimi sanma, çünkü senden bambaşka bir şey isteyeceğim"
Yüzümdeki şaşkınlıkla devam etmesi için başımı salladım.
"Sora'nın isteği Aether'ın, senin ve onun arasına karışmamasıydı. Mesela biraz önce Aether, Sora'yı bu masaya oturtmazdı ama kaybettiği maç yüzünden mecburdu. Yani, o hiçbir şey yapamaz ama.. Sen Sora'yı pes ettirebilirsin"
"Nasıl?"
"Sora yanındayken Aether'a yakın dur, onu öp, kollarını senin beline dolamasını falan sağla, ona bağlı görün"
"Ya işe yaramazsa?"
"Sora'yı iyi tanıyorum, bana güven. Hem hepsi bu kadarla kalmayacak"
Aramızda birkaç saniyeliğine sessizlik oluştu. O, Sora'nın arkadaşı değil miydi? Bana neden yardım ediyordu ki?
"Bana neden yardım etmek istiyorsun ki?"
Gülümsedi.
"Herkesin bir nedeni vardır değil mi? Onu kendinden yeterince uzaklaştırırsan belki de nedenimi öğrenebilirsin"
"Teşekkürler.."
"Adım Oshan"
"Teşekkürler Oshan"