Bölüm 2

57 6 3
                                    

Işıl ışıldı. Herkesin gözü üzerindeydi, insanları güldürüyordu ve ben bölük pörçük bildiğim Fransızcam ile söylediklerini anlamaya çalışıyordum. Bazı yerleri Jaehan hyung çeviriyordu. Chanyeol hyung bana alttan alttan sırıtırken dil çıkarıp önümdeki salatalığı yedim. 

"Jongin'imiz aşkından yanıyor~ Biraz daha dik dik bakmaya devam edersen çıkışta adam seni haşat edebilir Jongin. Şu korumasına bak, Yeol hyung'dan da uzun~" 

Sehun'a da dil çıkarıp ona bakmaya devam ettim. Neyse ki kısa sürmüştü konuşması, hemen bizim masamıza gelmişti.

"Do Kyungsoo yine en iyisi! Harikaydın dostum." Chanyeol hyung kolunu omzuna atıp tebrik etti. Hyungun yanına oturup sürekli sohbet ettiler, benim varlığımı unutmuş gibiydi. Yüzüme bir kez olsun bakmadı bile. Saat 9'a geldiğinde üzerimizi değiştirmek için masadan kalktık. Chanyeol hyung bana bir şeyler sorsa da kısa cevaplar verdim, ona ne kadar hayran olduğumu -daha doğrusu sevdiğimi- biliyordu. Bilerek mi böyle yapmıştı emin değilim.

Sahneye çıkar çıkmaz yüzüme gülümsememi takıp yerime geçtim, art arda kısa 4 performans sergilemiştik. Bittiğinde herkes birkaç dakika alkışlamıştı, gözlerini üzerimde hissetmiştim. Bu çok.. bu çok güzeldi.

"Harikaydın Kim Kai, beklememe değmiş."

Performansımız programın son aşamasındaydı, herkes yavaş yavaş dağılıyordu. Çocuklar gittiğinde ikimiz tek kaldık.

"Baksana.. eğer yorgun değilsen bana katılıp Eiffel manzarası eşliğinde bir kadeh şarap içmeye ne dersin?"

Başımla onaylayıp biraz beklemesini söyledim, giyinip soyunma odasından çıktıktan sonra oteline gitmek için arabasına bindik.

...

"Burası tam anlamıyla büyüleyici!" Paris tam anlamıyla yaklarımızın altındaydı, Eiffel ile aynı boyda olan otelin son katındaki odasında büyük cama yanaşmış, manzaraya bakıyordum. 

"Bu sefer böyle bir yer tercih ettim, beğendin mi?" 

"Beğenmek ne kelime, bayıldım! Vay canına..."

Takımının ceketini çıkarıp koltuğa bıraktı. Benim aksime fazla düzenliydi ve temiz... 

"Otur lütfen.. kırmızı şarap?" 

Sesi kulaklarıma dolarken gözlerimi ona çevirdim, bakışları ve sesi fazla davetkârdı yanına yürüyüp doldurduğu kadehi alarak bej rengi kadife koltuğa oturdum. Otel odası tıpkı onun gibi sadeydi; beyaz mobilya takımına uygun bej perdeler, siyah büyük bir plazma vardı. Aralıklı kapının ardından sanki yeni ütülenmiş gibi gözüken rengi karanlık yüzünden belirsiz yatak çarşafları ve boyutlarına göre dizilmiş ağzı açık valizlere baktım. 

"Bir hafalık sürede ne yapacaksın? Eğer rehber kiralama fikrin varsa, bundan vazgeçmeni tavsiye ederim. Burayı avucumun içi gibi bilirim, hiçbir ücret almadan sana en iyi tarihi eserlerin bulunduğu müzeleri, sanat galerilerini hatta en iyi tavuk yapan restoranları bile gezdirebilirim." Arkasına yaslanıp kadehi dudaklarına götürerek büyük bir yudum aldı. 

"Programın-"

"Endişen olmasın, önümüzdeki ay başlayacağını söylediler. Eğer istersen, sana eşlik edebilirim Paris'i avucumun içi gibi bilirim." Kadehi küçük sehpaya bırakıp başını koltuğa yasladı. 

"Bana söylemek istediğin bir şey var, haksız mıyım?" Başımı sallayıp bende onun yaptıklarını yaptım, ona yakın oturdum. 

"Sana hayran olduğumu biliyorsun, değil mi hyung? Bütün fan kulüplerine üye olduğumu da biliyor musun?" Kendine gelsene sen, tek kadehte nasıl böyle olabilirsin Jongin.. aslında davette de çok içmedim ki, neler oluyor bana?

"Biliyorum Nini94... Gerçekten o sen misin?" 

Gözlerimi kırpıştırıp kaçırdım. 

"Chanyeol haklıymış, gerçekten de senmişsin. Ona inanmamıştım. Gerçekten hakkımda her şeyi nasıl bu kadar iyi biliyorsun Jongin, merak ediyorum..." O da bana biraz yaklaştı. "Uzun zamandır, ben de senin hakkında bir şeyler bilmek istiyorum. Senden duymak istiyorum, her şeyi." İri gözlerini kırpmadan yüzüme yaklaştı, gözlerimi kapadım. Dudaklarım dolgun ve sıcak dudaklarını hiç yadırgamadan kabul etti. Birkaç küçük öpücükten sonra ayrıldı benden, gözlerimi zor açabildim. Eğer ayakta olsaydım daha dudakları bana değer değmez yere düşerdim buna eminim.

"Bir hafta boyunca öğrenebilirsin hyung. Soracağın tüm soruları eksiksiz cevaplayacağıma emin olabilirsin." Bu sefer ben yaklaştım. Kollarını boynuma dolayıp üzerime çıktı, kucağıma alıp bir saniye bile dudaklarından ayrılmadan yatak odasına girdik.

...

Güneş doğarken gözlerimi açtım, göğsümü gıdıklayan saçlarına küçük ve uzun öpücükler bıraktım, okşadım. Tüm gece yorulana kadar birbirimizi keşfetmiştik, bu kadar çabuk olmasını -daha doğrusu ona bu kadar yaklaşmayı- beklemiyordum. Benim gözümde ulaşılmaz biriydi, etrafı surlarla çevrili bir kale gibiydi. Eşi benzeri olmayan biriydi. İlahiden farksız sesini tüm gece dinlemiştim, bıkmadan yine dinleyebilirdim. Bundan sonra ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sadece onunla birlikte olmak istiyordum, kariyerim umurumda değildi. Sadece onunla birlikte olmak, sesini duymak ve sarılmak istiyordum.

"Hep böyle dışından mı konuşursunuz Kai-sshi?" Dudaklarıma uzanıp öptükten sonra geri çekildi. "Bugün gezmeye başlamaya ne dersin?" Başımı iki yana sallayıp sıkıca sarıldım. 

"Sanırım bugün yatakta kalmayı tercih edeceğim, senin için de uygunsa tabii."

"Gel buraya! Gel kollarıma. Hadi. Hadi." Birkaç saniye yüzüme şaşkınca baktı, sonra derin nefes alıp güldü. "Beni benim repliğimle mi tavlamaya çalışıyorsun Lee Shikyung?" 

"İzledin mi yoksa?" Elimi ağzıma götürüp kapattım, başını sallayıp gülmeye başladı. 

"O kadar komiktin ki.. gerçekten ne zaman yoğurt görsem gülesim geliyor! Ah gerçekten, o rol için senden daha iyisi yoktu biliyor musun Jongin, sen en iyisiydin. Gerçekte romantik biri olabilirsin ama komedi dizilerinde daha da başarılı olabilirsin. Komik ve eğlencelisin, ailenin küçük tatlı oğlu olmak sana fazla yakışır." Saçımı okşayıp yanağımı öptü, başını omzuma yasladı. 10 dakika daha yatakta yatıp sonrasında kalkıp yüzümüzü yıkadık, kahvaltı hazırlamaya başladı. Arkasından sarılıp burnumu boynuna gömdüm.

"Bu yıl 2 film çektim, şimdi de dizi çekeceğim. Filmler ve dizi yayınlandıktan sonra emekliye ayrılmayı düşünüyorum." Çenemi omzundan kaldırdım. "Yorulmaya başladığımı hissediyorum, biliyorum daha 3'larımın ortasındayım ama.. yoruldum. Bir an önce sessiz, huzurlu ve kimsenin beni rahatsız edip gözetlemediği evreye geçmek istiyorum. Küçük bir seram olur belki, çiftçilik yapmak hayalimdi. Ya da güzel bir restoran açmak da olur, şeflik sertifikamı da kullanmak istiyorum." Kalçasını tezgaha yaslayıp elimi tuttu. "Tabii bu yıllar önce kurduğum bir hayaldi. Şimdi ve bundan sonra seninle birlikteyim, seninle ortak geleceğimiz olsun istiyorum." Şirketimin kesinlikle haberi yoktu, sözleşmemizin bitmesine az kalmıştı ve Chanyeol hyungun stüdyo şirketiyle anlaşma yapacaktık.

"Sabahları kuzuları otlamaya ben götürürsem neden olmasın~" Gözlerinin içi parıldadı, sarılıp öptüm. 

"Peki madem, dediğin gibi olsun, ama 3 tanesini götürürsün.. bende peşinizden gelirim 4 kuzuya bakmak güzel olur." Dudaklarına yaklaşıp uzunca öptüm. 

"Çiftlikte penguenlere uygun bir ortam ayarlamamız gerek, uzunca yaşaman gerekiyor~" Yanaklarımı çekiştirip gülümsedi, kalbim eridi. "En iyi kruvasan ustasından tarif almıştım buraya ilk geldiğimde. Şimdi benimkini ye ve geçen gece yediğine yakın mı olmuş düşünceni söyle." Masa hazır olana kadar kruvasanlar pişmişti, yanına yaptığı bir sürü Kore yemeği ile kendimi evimdeymiş gibi hissetmiştim. "Hadi önce bunu dene..." Elleri yumruk şeklinde gözlerime bakıyor ve dudağını ısırıyordu.

"Aslında," dedim gözlerimi ona dikerken. "çiftlik açmaktan vazgeç. Kruvasan yapmaya devam etmelisin, güzel bir pastacı dükkanına ne dersin? Garsonluğu bana bırak, sen sadece yemeklerle ilgilen." Büyükçe gülümsemesi kahkahaya döndü, oturduğum yerden kalkıp sarıldım. 

"Teşekkür ederim.. ve sanırım dediğini yapacağım. Güzel bir restoranımız olsun ismine sen karar vermelisin ama önce yemeğimizi yiyip turumuza başlayalım değil mi?"

Love In the ParisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin