4- Artık Gitmiştin

159 51 173
                                    

Belirgin kırmızı ve mavi damarlar. Derinin yavaş yavaş ölü dokusu yüzünden beyazlayan teni. Çığlık çığlığa, nefes nefese boynunda izi çıkmış zincir yarası. Boğazındaki zincire tırnaklarını geçirmeye çalışırken ki yaraları. Labaratuvar odasını saran gerginlik ve kanın hakim olduğu iğrenç demir kokusu. Sırtını duvara dayayıp öylece Young-Soo'yu izleyen ben. Şeytanın vücut bulmuş haline dikkatle bakıyordum.

Şeytana gönlünü kaptırıp da ondan bir farkım olmadan aramızdaki bu farka dikkatle izledim. karşımdaki bu şeytana mı aşık olmuştum cidden. Bilmeliydim. Şeytanla oyun oynanmayacağını bilmeliydim. Benim için iyi olan neydi? Kardeşimin teklifini kabul etmem mi? Yoksa ona güvenmeyip kaçmam mı gerekliydi? Hayır. 

Asla kaçmaya değecek bir mahlukat olmadım. Bu durumdan kaçmayacağım ama kardeşime de teslim olmak istemiyorum. Onun elinde oyuncak olmak demek dünyanın sonuna papuç atmak demekti. Bu durumdan sıyrılmanın bir yolu olmalıydı. Böyle boş boş oturarak hiçbir şey düzelmezdi. Bunu düzeltmenin bir yolu olmalı. Bu olayların içerisinde yıkılan kişi ben olmayacağım. Gözümün önünde teninin yavaş yavaş çürüdüğünü mü izleyeceğim. 

Keşke bunlar birer kabustan ibaret olsa.. Ben bunlara nasıl dayanacağım. İskambilden yapılmış temelsiz bir evi ayakta tutuyorum da benim mi haberim yok. Kin mi duymalıyım? Bana yaptıkların karşısında öfkeyle mi parlamalıyım. Burada kurban edilmesi gereken koyun senin gözünde ben miydim? Peki öyleysem neden öldürülmesi gereken kişi sensin.

"Senle ne yapmalıyım Young-Soo. Elimde sadece fazlalık olabilirsin. Seni onlara bırakabilirim ama delil niteliği taşırsın. Uğraştığım deneyin görünmeyen yüzü olmak zorundasın. Seni kimseye bırakamam." dediğimde boğuk tıslama sesi olduğundan daha da yükseldi. Zincirle uğraştıkça sürtünme ve birbirine çarpan demirler iğrenç bir tiz sesle odaya yayılmıştı. Yüzümü buruşturup derin bir nefes aldım. Yavaşça ayağa kalkıp Young-Soo'dan geriye yaşayan ölüsüne yaklaştığımda ellerini boynundan çekip beni yakalamak için uğraş vererek bana doğru hızla uzattı. Kanlı ellerinin tam ucunda durup öylece bekledim.

Şimdi düşününce, ne sefil bir bedene dönüşmüştü böyle. Bakarken bile tiksinmem normal miydi? İyi ki onun gibi bir yaşayan ölüye dönüşmemişim! Mezarında çürümesi gereken bir bedendi. Şimdiyse aylak gibi ayakta ölümle dans ediyordu.. Bir adım ileri, iki adım geri. son dansınla soğuk nefesini solu.

Daha fazla düşünmeye gerek yoktu.. Onu öldürmek zorundaydım. Bu halde kalmasına izin veremezdim. Her ne kadar bana bunu yapsa da onun bu şekilde acı çekmesini istemezdim. Duygusuz gibi görünebilirim ama olması gereken buydu. Sarsıntılar içinde yaşayacak olan bensem ölmesi gereken de Young-Soo'ydu. 

Labaratuvar odasının kapısına yönelip çıktığım gibi kapının kilidini girip kapattım. Aklıma vefat eden babamın hatıra olarak saklamak istediğim silahı gelmişti. Ruhsatını bile almıştım ama kullanmak için değildi. Sadece onun arkasından manevi değer taşımasını istediğim içindi. 

Her ne kadar öldürmek için o silahı almasam da şimdi sadece silahın kendi amacı doğrultusunda kullanacaktım. Çok tuhaf babam silahları seven bir adam olmasını geçtim bu silahları anlattığı kadar hatırlıyordum. Silahlarına elimizi sürmemize bile izin vermezdi ama kendisi bir adam bile öldürmemişti. Tutkusu tuhaftı ama hayat nelere şahitlik edecekti. Babam temiz bir adam olarak hayatına veda ederken oğlu bir katil olarak hayatına devam edecekti. 

Koridordan çıkıp üst kata odama geldiğim gibi dolaba ilerledim. Dolabı açtığım gibi siyah kutuyu elime alıp açtım. İçindeki silahı elime alıp kontrol ettiğim gibi emniyetini açtım. Silah hala sağlam görünüyordu. Ses çıkartacak veya sekecek bir silah değildi ama işimi görecek kadar yeterliydi. Elimdeki silahla aşağıya indiğim gibi labaratuvar odasının önüne geldim. Kapının kilidini girip açtığım gibi geri kapattım. Odanın tanıdık iç ürpertici havası beni karşıladığında bozuntuya vermeden Young-Soo'nun önüne ilerledim. 

Horrific ↢TaeKook↣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin