Durgunluğun insana ne getireceği hiçbir zaman bilinmez. Bir bakarsın içinde kin ve nefretle dolup taşarken intikam planı kurar yada üzüntü içinde gördüklerini kaldıramadan bedeninin yavaş yavaş çöküşünü izlersin. Ben bunu yaşamadım. Daha doğrusu yaşayacak zamanı bulamadım ama oturma odasında koltuğun üzerinde oturan dağılmış beden bu durumun en derin soyutlanmasını yaşıyordu. Solgun bir ten, titreyen eller ve konuşmak adına uğraşmayan kilitlenmiş bir dille kendine gelmek adına teselli bulamıyordu. Aslında uğraşsa bile tekrar aynı duruma düşeceğini bildiğim için ne yapacağıma karar veremiyordum.
Oturma odasının ortasındaki sehpaya bilgisayarı koymuştu. Bana göstermek istediği bir takım kanıtlar olduğundan bahsetti. Bende ona ilk önce benim ona verdiğim flaş belleğe bakmasını istemiştim. Orada yaşanan olayları izlemeye cesaret edemediğim için mutfakta sırf zaman geçirmek için oyalanıyordum. Belki şuan izliyordu yada cesaretini toplayıp biraz bekliyordu. Bilmiyorum çünkü kendimi kapatmak adına savaş veriyordum. Yüzüne bakacak cesarete sahip değildim. Her ne kadar bir takım olaylar yaşasam da bende insandım. Bedenimin hızlı iyileşmesi veya vücudumda ne olduğu belirsiz bir virüs olsa da bende normal insanlar gibiydim. Ya beni insan yerine koymazsa. James'in dediklerini deyip sorun çıkarırsa..
Korkuyla ellerimi mutfak tezgahına yasladım. Titrememek için savaş veriyordum. Korku iliklerime kadar benliğime işliyordu. Beni terk etmesini istemiyorum. Gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya çalıştım. Sorun yok, belki bu olanlar için yardım edecek yada bana destek olmak için çabalayacak. Bilemezdim ama lanet olsun. Bilinmezlik içinde beklemekten nefret ediyordum.
Mutfak tezgahının kenarlarını sıkarken bir anda arkadan gelen birinin belime sarılmasıyla dumura uğradım. Şaşkınlıktan nefesim kesilirken bedenim kendi içinde savaşını kaybedip tir tir titriyordu. Gözlerimi sımsıkı kapatıp zar zor yutkunurken konuşmasını bekledim. 'Benim yanımda olacak mısın?' diye sormamak için dilimi dişledim. Dilim acısa da umursamadım. Kollarını sıkıca bana dolayan Jungkook sonunda konuşmaya cesaret edebilmişti.
"Sakin ol. Suçsuz olduğunu biliyorum. Yolundan dönmeni isteyemem. Kendini korumak için yaptın hiçbiri senin suçun değil." dediği gibi omuzuma değen ıslaklıkla ağladığını anlayabiliyordum. Tezgahı sıkıca tutan bir elimi çekip kollarını sıkıca belime dolayan Jungkook'un elinin üzerine koydum. Gözlerimi kısık bir görüntüyle ellerimizi izleyerek konuştum.
"Benim için ağlama." dediğim gibi arkadan gelen hıçkırık ve kendini tutmaya çalışarak ağlayan bedenin sarsıldığını hissettim. Ellerini daha sıkı tuttum. "Ben sadece yaşamak için hedef bulabileceğini sanan bir aptalım. Ailemin mirasını ileri sürebilmek için ne kadar elimden geleni yapsam da her şeyi elime yüzüme bulaştırdım. Elimde sadece yitip giden sağlığım ve ormanda gömülü bir cesetle ortada kaldım." dediğim gibi ağlamamak için kendimi tutarken yüzüm kasılmaya ve gözlerim dolmaya başlamıştı. Kendimi dizginleme çalışıp gözlerimi tekrar kapattım.
Jungkook başını omzuma gömüp nefeslenip dururken öpmeyi ihmal etmiyordu. Şaşkınlıkla gözlerimi açıp başını boynuma gömen bedene baktım. Gözlerindeki ılık ıslaklık boynuma değip ürpermeme sebep olsa da onun beni öpmesine izin verdim. Dokunuşları ve bedenime çarpan nefesi kalbimi hızlandırıp soluklarımı kesiyordu. Sırtıma değen bedeni daha sıkı yapışırken heyecandan soluklarım kesilmişti. Boğuk bir ses tenime değerken konuşmaya başladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/324161626-288-k843167.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Horrific ↢TaeKook↣
Science FictionR.E.X ilaç şirketinin varisi Kim Taehyung, yeni virüse karşı işlenen projeyi devralırken bir anda eski sevgilisinin sarhoşken eve gelmesiyle her şey alt üst olur. Ortada bir cinayet ve hasta bedeniyle işin içinden sıyrılmaya çalışır. Tabi bu olaylar...