Yanımda ağlamaya devam ederken ne yapacağımı bilemez halde ona bakıyordum. Bu duruma üzülmüştüm.
Defne bir anda deli gibi gülmeye başladı ve boynumdaki kolyeye saldırdı. Başta ne kadar onların ayrılmasına sebep olmuş olsam da bu hareketi beni sinirlendirmişti. "ÇEK ELLERİNİ ÜZERİMDEN, YARDIM EDİNN!"
Sesim haddiden fazla yükselmişti. Defne'yi iterek kendimden uzaklaştırdım. "Hasta mısın sen ne yaptığını sanıyorsun?"
Sinirlerim iyiyce bozulmuştu.
"O kolye benim bana ait. Ateş beni seviyor o sevgi benim hakkım. Lütfen çık hayatımızdan." Defne hem ağlıyor hem de bana laf yetiştirmeye çalışıyordu.
"Ne dersen de Defne, Ateş çoktan seçimini yapmış. Eğer senin olsaydı ben burada olmazdım. O beni seviyor."
Söylediklerim bir tık vicdan azabı çekmeme sebep olmuştu ama kendimi düşünmek zorundaydım. Eğer oyunu bozarsam biterdim.Gürültülü bir sesle lavabonun kapısı açıldı. Gelen tabiki anlaşıldığı üzere Ateş'ti. "Ne oluyor burada ne bu bağırışlar?" Endişeli bir şekilde bir bana bir Defne'ye bakıyordu. Tabi Defne durur mu hemen çirkefliğe devam etti. "Sen aylardır beni bu kızla mı aldatıyorsun, bana bunu nasıl yapabildin?" Hıçkırıklarının arasında konuşmaya çalışıyordu.
Ateş lavabonun kapısını kapattı ve elimden tutarak Defne'ye döndü. "Herkes hak ettiği değeri görüyor bunu arkamdan o sikik herifle iş çevirmeden önce düşünecektin."
Anlamaz gözlerle boş boş Ateş'in suratına bakıyordu. Ateş alaycı bir şekilde gülerek "Hadi ama beni bu kadar saf yerine koyma herşeyi biliyorum. O küçük beyninle arkamdan iş çevirmeye çalıştın. Öğrenemeyeceğimi mi sandın?" Diyerek baş parmağı ile Defne'nin alnından itti.
"O benim sevgilim ve birbirimizi seviyoruz."
Defne sanki bunların öğrenilmesini beklemiyormuş gibi bir an şokla dondu kaldı. "Bak Ateş nereden duydun bilmiyorum ama yalan bitanem lütfen yapma bunu bize." Delirmiş gibi konuşuyordu ve Ateş'le ellerimizi ayırmaya çalışıyordu. Olanlara daha fazla tahammül edemeyecektim. Defne'nin elini iterek uzaklaştırmaya çalıştım. "Yeter artık duydun asıl sen bizden uzak dur." Diyerek Ateş'le birlikte lavabodan çıktım.
Derin bir nefes verdim. Gülümsemeye çalışarak masaya ilerliyordum ki Ateş kontrolü ele alarak yönümüzü çıkışa yöneltti.Dışarı çıktığımızda bizi kapıda araba bekliyordu. Yorgun bir şekilde ön koltuğa yerleştim. Arabayı bu sefer Ateş kullanıyordu.
Arabada ölüm sessizliği vardı. Başım o kadar ağrıyordu ki kafamı cama vurasım geliyordu. Elimle masaj yaparak geçirmeye çalışıyordum. Ortamdaki sessizliği Ateş bozarak "aferin minik fare açık vermeden geceyi sonlandırdın." Dedi. Hiçbir şey demeden içten bir of çektim. Başım gerçekten çok kötüydü. Şuan onunla uğraşacak durumda değildim. "Neyin var senin?" Diye sorduğunda zar zor cevap verdim. "Başım çok ağrıyo, kendimi iyi hissetmiyorum" dedim.
"Eve gidelim dinlenirsin geçer" diyerek beni geçiştirdi. Aklıma Defne ile nişanlı oldukları gelmişti ama biz birkaç aydır beraberdik. Kimse bilmiyor muydu Defne'yi ? Parçaları birleştiremiyordum. Çok alakasız bir durumdu. Cevap vermesini umarak kafamı Ateş'e çevirdim. "Daha birkaç gün öncesine kadar Defne ile nişanlıyken nasıl benimle aylardır sevgili olabiliyorsun?" Ateş'in tersleyeceğini veya cevap vermeyeceğini düşünürken kafasını bana çevirerek "Defne ile henüz nişanlanmamıştık ve ilişkimiz gizliydi neredeyse kimse bilmiyordu bu olaylar olmasaydı ilişkimizi açıklayacak ve nişanlanacaktık hatta boynundaki kolyeyi o zaman hediye edecektim ona." Gayet anlaşılır bir açıklama yapmıştı. Aslında benim yerimde Defne'nin olması gerekiyordu. O yüzden kolye'yi gördüğünde üzerime saldırmıştı. Şuan çirkin tavırlarına rağmen Defne'ye üzülmüştüm. Ne oldu da ayrılmışlardı acaba Defne Ateş'in arkasından ne iş çevirmişti de onu bir kalemde silmişti? Kafamda sorular birikse de Ateş'e sormamıştım.
Araba durduğunda evin bahçesine gelmiştik. Arabadan inerek büyük kapıya doğru adımlamaya başladım. Kapıda Ateş yanıma gelerek "aferin sana minik fare hep böyle ol." Dedi. Yüzümü buruşturarak "lütfen bana minik fare demeyi keser misin insanlar sevgililerine bu şekilde hitap etmezler" diyerek yüzüne baktım. Sanırım bu role kendimi şimdiden çok kaptırmıştım söylediğime ikimizde çok şaşırmıştık. Alaycı bir şekilde gülerek "peki o zaman minik kelebek ol. 3 günlük ömrünü iyi değerlendir." Son söylediği söz unuttuğum korkuyu tekrar hatırlatmıştı. İçeri girerek merdivenlere doğru yöneldim. " Benden izin almadan nereye gidiyorsun?" Bide bunun için izin mi almam gerekiyo amk ya yuh tekrar yapmacık bir gülümsemeyle Ateş'e döndüm. "İzin verirsen odaya çıkacağım" ses tonuma hakim olmaya çalışarak söylemiştim. Hayatımda hiç bu kadar kendimi aciz hissetmemiştim. "Çıkabilirsin minik fare ha pardon minik kelebek" sabır dilercesine kafamı salladım. "Ne olursa olsun kendini bu sahte role kaptırıp bulunduğun durumu sakın unutma" diyerek arkamdan seslendi. Adımlarım birkaç saniye duraksasa da cevap vermedim devam ettim ve odaya çıktım.
Hemen hızlıca üzerimdekilerden kurtularak makyajımı sildim, saçlarımı açarak serbet bıraktım. Ayaklarımı yere sürte sürte yatağa ilerleyip hiç beklemeden kendimi yatağa attım. Defne yüzünden kafam karışmıştı çıkış yolunu bile düşünememiştim. Duruma iyice canım sıkılmaya başladı. Düşündükçe baş ağrım daha da yoğunlaşıyordu. Acaba Selin beni merak etmiş miydi veya aramaya başlamış mıydı? Hiç umudum yoktu ama içimde hala ona karşı bir inanç vardı. Ne kadar kısa süreli bir arkadaşlığım olmuş olsa da onu özlemiştim. Bunları düşünürken çoktan bedenim gevşemiş ve uyku moduna girmişti. Düşüncelerim tek tek azalırken kendimi uykunun kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEĞİN CEHENNEMİ
Teen Fiction"Benim güzel kelebeğim, senin için hissettiklerim aşk kadar basit bir duygudan ibaret değil. Daha fazlası, anlamlandıramayacağım kadar özel anlıyorsun beni değil mi?" Yüzüme düşen dağınık saçlarımı eliyle iterek yaşlı gözlerimi sildi. Hala beni sev...