- Kaynaşma -

1.4K 112 67
                                    

Bölüm Şarkısı / Erika Lundmoen - Яд

İyi okumalar.

Jungkook ile yaşadığım, bütün sinir sistemimi alt üst eden tartışmadan sonra uzandığım koltuktan resmen fırlamıştım. Onu mahvetmeye gidiyordum. Bir şekilde bir yerine zarar verem gerekiyordu. İçimdeki yangını söndürebilecek tek su bu olacaktı.

Fazlasıyla hastalıklı düşünüyordum ama bu sikimde bile değildi. Onu bırakmam için yalvarana kadar süründürecektim. Dövecek, yüzünü tanınmaz hale getirecektim. İşte ben buydum. İçimdeki canavarla sonuna kadar bağlı olan Kim Taehyung'dum.

Adımlarım hızla masaya fırlattığım araba anahtarıma yönlendiğinde, anahtara doğru uzanan diğer ele sonrasında sahibine bakmıştım.

"Ne bok yemeye gidiyorsun yine? Ne bu sinirin senin?"

Chan.

"Çek elini. İşim var."

Elini ittirerek anahtarı aldıktan sonra kapıya adımlamış, kapıyı açacağım sırada bu seferde kapıya uzanıp açmamı engelleyen eline bakarak bir of çekmiştim. Sikeyim çok inatçıydı. Sinirle burnumdan bir nefes verdikten sonra bağırmıştım.

"Siktir git başımdan Chan. Oyun oynayacak vaktim yok."

Elini bu sefer sertçe ittirdikten sonra omzuma yediğim hafif darbeyle duraksamıştım.

"Cevap ver bana. Yine başına salak saçma belalar açıp gelme."

Zaten sinirli olduğum için gerginliğim beni daha da zorlarken ağzıma gelen tonlarca küfürü yutmuş, bir süre Chan'nin gözlerine sinirle öylece bakmıştım. Sorgulanmayı, özellikle de işime karışılmasını asla sevmediğimi bildiğini biliyordum. Sanki inadıma yapıyordu.

Bu yüzden bu yaptığı salakça tavırlarına anlam veremiyordum. Yüzüne herhangi bir cevap bekleyen bir ifade takınmıştı. Ben ise bir şey söylememeye kararlı bir biçimde onu ittirmiş, hızlaca kapıdan çıkmıştım.

Onun karışmasına gerek yoktu. Bu benim sorunumdu. Halledebilirdim.

Hırslı adımlarla arabama hızla ilerlerken anahtarı öne doğru uzatarak açmış, arabaya binerek sertçe kapısını kapatmıştım. Neyseki Jungkook'u önceden araştırdığım için dükkanının nerede olduğunu biliyordum.

Hayatıma giren herkesi geçmişine kadar araştırmak gibi takıntılarım vardı. Her şeylerini bilmem şarttı. Ne olur ne olmaz.

Zaten bildiğim yolu gaza basarak kat etmeye başladığım sırada aklımda Jungkook'un bana yazdığı o mesajlar dolanıyordu. Bu benim sinirlerimi daha da zorluyor, beynimin içinden ona uygulamak istediğim tonlarca işkence de bu düşünceleri kovalıyordu.

Resmen burnumdan solurken gözlerimi sıkıca kapatıp açmış, kendime gelmek adına başımı hızla iki yana sallayıp direksiyonu sıkıca tutmuştum. Kendime gelmeliydim yoksa kaza yapacaktım.

O piçten önce geberemezdim.

Yaklaşık birkaç dakika sonra bildiğim dükkanın önüne gelmemle arabamı gelişigüzel park etmiş, hızla inerek kapısını sertçe kapatmıştım. Dükkanın dışını bir süre boş boş inceledikten hemen sonra kapıya doğru yürümüş, elimi arkaya uzatarak arabayı kitlemiştim.

Canavarımı beslemeye hazırdım.

Kapıyı ittirmemle hızından dolayı arkaya doğru çarptığında gözlerim hedefimi aramıştı. Kendimi oyun sonu kahramanı gibi hissediyordum. Tek bir avım vardı. Onu yakalayıp gebertecektim ve kazanacaktım.

Kapının sesi yüzünden içerde oturan iki kadın müşterinin bana olan tuhaf bakışları beni rahatsız ederken histerik bir biçimde gülmüş, kapıyı oldukça yavaş bir şekilde geri kapatmıştım.

wanna be yours | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin