Bölüm şarkısı / Ruelle- The Otherside
Bu kadar beklettiğim için özür diliyor, hepinize iyi okumalar diliyorum.
Taehyung's pov;
Namjoon'nun bana yazmasının ve evimin önüne gelip almasının üstünden yaklaşık 2 saat geçmişti. Hala arabada söylenen konuma gitmeye çalışıyorduk. Şehirden de oldukça uzaklaşmıştık. Yol uzadıkça kafamda kurduklarım birbiri üstüne katıyor, sakin kalmaya çalıştıkça kendimi yiyordum resmen. Kaçıncı sigarayı içtiğimi saymadan bir diğerini dudaklarıma yaklaştırdığım sırada Namjoon'nun hızla elime vurmasıyla sigara ayaklarımın arasına düşmüştü.
''Yeter ulan! Kaçıncıyı yaktın Taehyung? Sakinleş artık. Bulduk adamı ve gidiyoruz. Oraya varmadan öldüreceksin kendini amınakoyayım.''
Haklıydı belki de ama düşüncelerimi ancak bu engelleyebiliyordu.
Kısmen.
Elimle burnumu ovuştururken derince bir nefes verdim.
''Ne kadar kaldı?''
''Varacağımızı düşünüyorum artık. Adamın söylediği büyük su deposunu geride bıraktık. Şurada bir yer-""
Namjoon cümlesi yaptığı ani frenle kesildiğinde beklemediğim için hızla öne doğru savrulmuş, ellerimi torpidoya refleksle uzatarak minik kazayı önlemiş, sinirle Namjoon'a dönmüştüm.
''Sen ne yapıyorsun-''
Elini hızla göğsüme doğru uzatarak sıkmış, kendiyle beraber beni de aşağı çekerken, diğer elini de ağzına götürerek bana sus işareti yapmıştı. Baktığı yere baktığım sırada gördüğüm adamlarla gözlerim büyümüştü.
Sonunda varmıştık.
Bizden uzakta olsalar da Namjoon arabayı tam da yerinde durdurmuştu. Yakalanmamız gerçekten an meselesiydi. Gerçi bu benim çok da umurumda değildi. Oraya dalmak, tek canlı bırakmadan nefesimi içerden çıkarmak istiyordum. Sabrım tükenmişti.
Bakışlarımız Namjoon ile kesiştiğinde, başıyla kapıyı işaret etmişti. Sessizce arabadan inecek, ağaçların arkasından dolaşacaktık. Onu gözlerimle onayladıktan sonra hafifçe doğrulmuş ses çıkarmamaya özen göstererek kapıyı açmıştım. Adımımı dışarı öylesine hafif atmıştım ki, yerde ki ufak çakılların sesi bile ilişmemişti kulağıma.
Arabadan tamamen indikten sonra göz ucuyla Namjoon'a bakmıştım. O da inmişti. Ses çıkmaması için kapıyı açık bırakırken eliyle benim olduğum taraftaki ağaçları işaret etmişti. Onu gözlerimle onaylamış, hafif adımlarımdan ödün vermeden o yöne ilerlemeye başlamıştım. Jungkook'a yaklaştığımı hissediyor ya da öyle hissetmek istiyordum.
Bilmiyordum.
Bedenimin yaşadığı duyguları tartamıyordum fakat içimdeki öfkenin çok net olduğunu biliyordum. Trevor'ı olduğu yere gömmek, yaşamak için bana yalvarmasını istiyordum.
Namjoon ile beraber yarı eğik bir biçimde ağaçlar arasından yürümeye devam ettiğimiz sırada adamların sesinin yaklaşmasıyla hızla yere çökmüştük. Namjoon koruma içgüdüsüyle yine elini bedenime atıp sıkıca tutarken susmam için gözlerini büyütmüştü. Adamların sesi git gide yaklaşırken konuşmaları daha da netleşmişti.
''Neden anlamak istemiyorsun Hyunsuk? Patron'nun özellikle emri bu yönde. Tutsağı düzgünce sınır dışına götürmemiz gerekiyor. Buna ısrar edemezsin. Sonucunu tahmin edebiliyor musun?''
Tutsak.
Jungkook'um.
Ondan bahsediyorlardı. Sikeyim. Onu nereye götüreceklerdi? Olduğum yerde sinirle ve istemsizce hareketlendiğim sırada Namjoon bedenimi daha da sıkı tutarak hızla başını iki yana sallamıştı. Konuşma devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wanna be yours | taekook
Teen Fiction"dayanılmaz görüntün beni cezbediyor. hile yapıyorsun jungkook. şeytanla kumar oynuyorsun." taekook texting / düz yazı