Bölüm şarkısı / The Weeknd - Pray for Me
Herkese yeniden kocaman selamlar.
Bu bölüm fazlasıyla geciktiği için çoğu kişiden küfür yesem de sonunda atıyorum. 🥸 Artık bana kızmanıza gerek yok. Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar.
Seokjin ile konuşmamızın ardından çok tuhaf hissetmiştim. Bu tabii ki de duymayı beklemediğim bir olaydı. Bunca şeyin arasında bunu öğrenmem her şeyin üstüne tuz biber olmuş, ben böyle hissederken onun nasıl hissettiğini düşünmek bile istememiştim. Seokjin'nin kaldığı durumda ben kalmış olsaydım, böylesine bir büyüklük gösterebilir miydim? Bunu asla bilmiyordum işte.
Onun yaptığı tek bir fedakârlık değildi. Kısa sürede sahip olup benimsediği şeyleri kaybetmiş, bunca zaman sonra kalbine gömerek uğruna her şeyden vazgeçtiği adamı gözleri kapalı iyileştirmeye gelmişti. O sadece Taehyung'u değil, sonsuz dostluğunu kaybetmişti. Üstelik bu hikâyede kötü olanın o olarak görünmesini de umursamamış, her şeyi arkasında öylece bırakmıştı. Seokjin saygı duyulması gereken biriydi.
Kafamdaki düşüncelerin binlercesine böylelikle bir tanesi daha eklenirken hafiflemesini umarak başımı öne eğmiş, anlımı ovuşturmuştum. Gerçekleri bildiğimi Taehyung'un bilmiyor oluşu bana bambaşka bir yük daha yüklemişti. Ondan bir şeyler saklamama tahammül edemeyeceğini bilerek öğrendiğim bu şeyi mezara götürmekte yemin etmeliydim. En azından Seokjin için bunu yapmalıydım.
Eğdiğim başımı yavaşta telefonumun ekranına bakmak adına kaldırmış, saatin oldukça geç oluşuyla burnumdan sıkıntılı bir nefes vermiştim. Taehyung uzun zamandır baygındı. İçimde onun için oluşan endişelerim gittikçe artıyor, bir umut nefesi almak adına gözlerimi her kapattığım anda Trevor'ın öldüğü o ana dönüyordum.
Yaşadığım bu olay korkunçtu. Olayın neresinden tutarsam tutayım, tuttuğum kısım ellerimde parçalara ayrılıyordu. Trevor'ın yanında geçirdiğim süre, Taehyung'a olan güvenimi yaşadığım duygusal ve fiziksel sebeplerden ötürü kaybedişim can yakıyordu.
Bu nasıl mümkün olabilmişti?
Girdiğim bu karmaşalarla kendi kendimin topuğuna sıkarken kapının tıklatılmasıyla irkilmiştim. Oturduğum yerden ayaklanarak kapıya ilerlemiş, Namjoon olduğuna emin olarak kapıyı açmıştım. Sabahın erken saatleri olduğu için bize yemek almaya çıkmıştı.
Aralanan kapının arasından uzun bedeni içeri adımlarken kapıyı arkasından kapattım.
''Hala uyuyor mu?'' Başıyla burukça Taehyung'u işaret etti.
''Evet. Arada uyanacakmış gibi kesik kesik nefesler verdi ama uyanmadı.''
Namjoon derin bir nefesle beni onayladıktan sonra Taehyung'un olduğu odaya yönelmişti. Yorgun bir şekilde ben de arkasından odaya girmiş, tekli koltuklardan birine oturarak gözlerimi siyahıma çevirmiştim. Onu böyle görmek beni durduğum yerde milyon parçaya ayırıyor, gözlerimi sürekli dolduruyordu. Ne ara bu konuma gelmiş, hayatımız pahasına birbirimize aşık olmuştuk ki?
Bundan uzun bir süre önce başka bir ülkede gördüğüm koreli biriyken, nasıl da her şeyim olmuştun be Taehyung? İşte aşk dedikleri bu zırvalık bilinmezliklerin içinde kaybolarak tek bilinene doğru fark etmeksizin koşmaktı.
Taehyung benim bildiğim yegane şeydi.
Taptığım yüzünde hüzünle kaybolurken Namjoon'un bana uzattığı hazır erişteye bakışlarım kaymıştı. Erişteyi elinden alarak başımla ona teşekkür etmiş, olmayan iştahımı yok sayarak çubuklarla erişteyi karıştırmıştım.
![](https://img.wattpad.com/cover/330026929-288-k441092.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wanna be yours | taekook
Roman pour Adolescents"dayanılmaz görüntün beni cezbediyor. hile yapıyorsun jungkook. şeytanla kumar oynuyorsun." taekook texting / düz yazı