Bölüm şarkısı / Adele - Set Fire to Rain
Part 2
İyi okumalar.
Ben yere boylu boyunca serilmiş bir şekilde karşımda bağdaş kurarak oturan, sırtını koltuğa yaslamış Namjoon'a bakıyordum. Kaç saattir bu pozisyonda olduğumu bilmiyordum fakat bunu çok da önemsemiyordum. Namjoon ile kurduğumuz sohbet çok derinleşmişti. Konu konuyu açtıkça biz olduğumuz yere daha da çakılmıştı. Bu bana gerçekten çok iyi gelmişti.
Hem başka biriyle konuşuyor olmanın verdiği mutluluk, hem de Namjoon gibi birini tanımanın verdiği o hayranlık beni, o aptal koşuşturmaca ve ardı arkası kesilmeyen korkularımdan biraz da olsa sıyrılmamı sağlamıştı. Elimde, kaçıncıyı içtiğimi bilmediğim kahvenin bardağını tutarken gözlerimi tavana dikmiş, iç geçirmiştim.
"Bir sürü şey konuştuk ama sana söylemek istediğim başka bir şey var."
Namjoon'nun meraklı bakışları, bardağını kenara doğru koyduktan sonra yüzüme kaymıştı.
"Seni dinliyorum."
"Gerçekten çok teşekkür ederim." Bunu beklemediği yüzünden oldukça anlaşılırken, kaşlarını kaldırarak aşağı doğru gülümsemişti.
"Bunun teşekkür edilecek bir yanı yok Jungkook. Güzel bir şekilde sohbet ettik. Tamam başta biraz inat etsem de seni yakından tanımak bana gerçekten mutluluk verdi. Kafanın dağılmış olduğuna eminim. Burada ne kadar kalacağımızı bilmiyoruz. İyi anlaşmamız yararımıza oldu."
Namjoon söylediklerinde haklıydı ama içimde ve kafamda oluşan düşünceleri ona tam anlamıyla aktaramayacaktım. Bana gerçekten iyi gelmişti. Saatlerdir sohbet ettiğimiz için gerçeklikten biraz da olsa kopmuştum. Bu bir yandan iyi gelirken diğer yandan da aklım hala Taehyung'daydı.
Biz sohbet ettiğimiz süre zarfında Namjoon, sürekli olarak dışarıdan talimat alıp durumu kontrol etmişti fakat Taehyung'dan en son konuşmamızın ardından hala bir haber alamamıştık. Kötü bir şey olmadıkça onu rahatsız etmek istemediğim için aramaya yeltenememiştim ama yalan yoktu, Namjoon ile daldığım sohbetlerde de çok aklıma gelmemişti.
Bu düşünce beni içten içe rahatsız ettiği için olduğum yerde biraz doğrulmuş, dudaklarımı birbirine bastırarak Namjoon'a bakmıştım. Onun aracılığıyla haber almak sanırım biraz daha doğru olurdu.
"Namjoon, Taehyung'a benim için ulaşabilir misin? Niye bilmiyorum ama senin aracılığınla konuşmak daha iyi olacak gibi."
Namjoon söylediğim şeyi ikiletmeden hızla başını olumlu anlamda sallamış, aynı hızla doğrulurken kalkmam adına bana elini uzatmıştı. Ona minik bir tebessüm ederken elini tutup doğrulduktan sonra koltuğa oturmuştum. Saate bakmak şimdi aklıma geldiğinde telefonumun ekranına tıklamış, gördüğüm saatle gözlerim büyüdüğünde başımı kaldırıp Namjoon'a bakmıştım.
"Siktir. 5 saatten fazladır konuşuyoruz Namjoon."
Namjoon, boynuna doğru uzanan kabloyla uğraştığı sırada duyduklarına duraksamış, o da aynı benim gibi şaşırdıktan sonra hızla telefonunu eline almıştı.
"Hassiktir! Bu kadar olduğunu ben de tahmin etmemiştim. Taehyung'u sürekli bilgilendireceğime dair emir almıştım. Sikeyim umarım bir problem olmaz."
Namjoon, panikle telefonunu açıp diğer eline de telsizi aldığı sırada yavaşça ayağa kalkmış, onu sakinleştirmek adına konuşmaya başlamıştım.
"Merak etme. Önemli bir şey olsa, dışarıdaki korumalardan sana illa ki bir haber gelirdi değil mi? Taehyung'u rahatsız etmemek bence iyi olmuştur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wanna be yours | taekook
Teen Fiction"dayanılmaz görüntün beni cezbediyor. hile yapıyorsun jungkook. şeytanla kumar oynuyorsun." taekook texting / düz yazı