✽ ⇠ ❦ ⇢ ✽"hyung, yetenekli ellerinin yapamadığı şey var mı?" masanın ortasındaki ızgarada, yoongi'nin ustalıkla çevirdiği etlere ağzının suyunu akıtırken iç çekti.
pazar akşamıydı ve seul sokakları kalabalıktı, restorantların sokaklara taşan masalarında boş yer yoktu. etin cızırtısı havayı doldururken jeongguk plastik taburesini iyice masaya yaklaştırıp beklenti içinde ellerini ovuşturdu.
namjoon alayla yoongi'ye baktı, "gerçekten hyung, yapamadığı şey var mı?"
"hey," yoongi elindeki maşası tehditkar şekilde namjoon'a doğru salladı, "böyle şeyler söyleyip duracaksan içkini alırım. fazla soju ile dilinin ne kadar gevşeyeceğini biliyorum senin."
namjoon kaşlarını kaldırdı, dudaklarını fermuarlıyormuş gibi yaparken taburesine sindi, "daha da bir şey demiyorum."
"mmhm, birazda böyle yapalım." yoongi, ızgaranın göbeğine biraz daha çiğ domuz göbeği yerleştirmeden önce pişmişleri kenarlara doğru itti. "tamamdır, hadi alın." jeongguk heyecanına engel olamayarak ete atılırken tiz bir çığlık attı.
"teşekkürler hyung. ızgarada eti en iyi sen yapıyorsun. nasıl bu kadar mükemmel hale getiriyorsun hala anlamıyorum."
yoongi sırıttı, "yıllarca pratiğini yaptım. çocukluğumda atandım ben bu işe, değil mi joon-ah?"
namjoon pişmiş etini marula sararken başını salladı ve her zaman yaptığı şeymiş gibi eti yoongi'nin dudaklarına götürdü. yoongi tüm odağı ızgaradayken dudaklarını lokması için araladı, ikisinin de hareketleri o kadar evcil ve doğaldı ki jeongguk'a nenesiyle dedesini hatırlatıyordu.
namjoon pes eder gibi ellerini kaldırarak, "küçükken dedemlerin evini yakmak üzere olduğumdan beri mutfaktan uzak duruyorum. ama neyseki yoongi hyung bana yemek yapar."
yoongi kıkırdayarak başını salladı. tüm etlerin piştiğinden emin olduktan sonra arkasına yaslanarak kendine bir adet soju doldurmaya başladı.
jeongguk bir parça eti daha ağzına atarken etrafına bir baktı. burası tam olarak jimin'in yemek yemek istediğini söylediği tarzda bir yerdi. onu, yanındaki boş taburede makyajsız ve maskesiz haliyle, etrafına endişeli bakışlar atmadan jeongguk'un yaptığı sevimsiz şakalara güldüğünü hayal edebiliyordu. jimin'i buraya getirmeyi çok isterdi. bunun mümkün olup olmayacağını düşündü, belki bir gün olurdu.
hayal ettiği görüntüye gülümseyerek sojusundan bir yudum aldı.
"yine o aptal gülüşü yapıyorsun," namjoon ağzı etle doluyken konuştu, "tüm hafta böyle gezdin, şapşal şapşal gülümseler, buğulu bakışlar."
"hm?" jeongguk bardağını dudağına götürken mırıldandı. gülümsüyor muydu? farkında bile değildi.
"jimin'in ile işler iyi gidiyor galiba?" yoongi dalga geçerek sordu.
içki jeongguk'un direkt olarak boğazına çarptı, öksürerek bardağı uzaklaştırdı ve göğsünü sıvazlayarak nefesini düzenlemeye çalıştı. "ö-öyle değil," elinin tersiyle ağzını silerken konuştu, "o gün dilim sürçmüştü hyung."
"bahse girerim jimin'e de dilini sürtmek istiyorsundur," dedi namjoon imalı bir şekilde kaşlarını kaldırıp indirirken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the inside story [çeviri] | kookmin
Fanfictionjeon jeongguk, park jimin hakkında bilmesi gereken her şeyi biliyordu. korkunç itibarını ve manşetleri süsleyen bitmek bilmeyen söylentileri duymuştu. iki ay boyunca jimin'i takip etmesi ve onun hakkında bir makale yazması emredildiğinde memnuniyets...