Şaka

8 4 2
                                    

O gece hepimiz yorgunluktan ölüyorduk. Sabah uyandığımda hava çok sıcaktı. Aşırı sıcak hissediyordum. Gözlerimi ovuşturdum. Balkondaydım. Dün gece balkonda uyuya kalmıştık. Üzerimde bir örtü vardı. Kafamı masamdan kaldırınca Ege'nin de üzerinde örtü olduğunu gördüm. Balkonda sadece Ege ve Ben vardım. Egeyi izlemeye başladım. Kirpikleri çok güzeldi. Sağ yanağında küçük bir gamzesi vardı. Ben birkaç saniye Egeyi izledikten sonra kahverengi gözleri aralanmaya başladı. Hızlıca uyuyormuş gibi yaptım. Gözlerini ovuşturdu. Sonra kafasını hızlıca kaldırıp bana baktı. Önüme gelen saçımı düzeltti. Kolumdan düşen örtüyü çekti. Sonra kafasını masaya, elinin üzerine koydu. Bana baktı. Elini bana doğru uzattı. Sonra ben kırılgan bir şeymişim gibi geri çekti. Tekrar uyumaya başladı. Bir beş dakika geçince uyuduğundan emin oldum. Elimi egenin koluna koyup onu yavaşça dürttüm. "Ege sabah oldu uyan. Uyuya kalmışız." Ege sanki 5 dakika önce uyanık değilmiş gibi gözlerini ovuşturup bana baktı.
"Günaydın Prenses." Bana prenses demişti. Bana babam ve öğretmenim dışında hiçbir erkek prenses dememişti. Gülümsedim.
"Günaydın Prens Ege..." Ege de gülmeye başladı. İçeri girdik Nazlı koltuğun bir köşesinde Mert diğer köşesindeydi. Onları uyandırmaya kıyamadık.
"onlar uyanmadan masayı hazırlayalım." Ege çok ince düşünüyordu.
"tamam, sen masayı silip örtüyü koltuğa bırak, bende tabakları hazırlıyım." Ege ikiletmeden ıslak bir bez alıp balkona çıktı. Bende kekleri tabaklara alıp yanına ikişer tane poğaça koydum. Tabakları da alıp balkona çıktım. Ege balkonu toplamıştı.
"meyve sularını getirir misin prens Ege?" ege bana bakıp güldü.
"sen bana hep prens dersen kölen bile olurum" gülmeye başladık. Mert ve Nazlı da uyanmıştı. Balkona geldiler. Ege de meyve sularını aldı. Konuşup kahvaltı yaptık.
"bu gün ne yapıyoruz?" mert güne on numara bir soruyla başlamıştı.
"önce günaydın diyoruz. Günaydın herkese." Nazlı yine metre ağzının payını vermişti.
"oooo abi Nazlı vurdu gol oldu. Bu arada günaydınlar." Hep beraber güldük.
"dün aşağıya inince ihtiyacımızı aldık. Birde birer tane yedek almalıyız." Herkes bana bakıp güldü.
"bu işi yarın yapsak daha iyi olur. Sen hep düşüyorsun" ege alay etmiyordu sadece eğleniyordu. Bunu bilerek gülümsedim. Saatin kaç olduğuna bakmak için telefonumu almıştım ki bir bildirim beni korkudan öldürecekti. O kadar korkmuştum ki herkes bana bakıyordu. Telefondan gözümü alamıyordum.
"Name iyi misin?" iyi değildim. Hemde hiç iyi değildim. Bundan sonra hiçbirimiz iyi olamayacaktık.
"Ege... Zemin kattaki öğrenciler kaybolmuş. Telefonları, arabaları ve diğer kişisel eşyaları odalarındaymış. Ve kameralara göre dışarıya çıkmamışlar. 20 dakika sonra polis binadakileri sorgulayacakmış. Ayrıca girişte bir not bulmuşlar..." O son kelimeyi söyledikten sonra başımın döndüğünü hissettim.
"ne yazıyormuş Name hadi oku delirtme!" Mert de gerilmişti. Normalde böyle bağırmazdı. Ama tedirgin olunmayacak gibi değildi. Binada 3 kişi kaybolmuştu.
"ta, tamam. İyi dinle
Bir kuyu var orada. İçi gizemli bölge...
Kurcalamayın çocuklar,
Tek mermime bakar.
Ders çalışın siz hep böyle,
Ölmeyin bu işin peşinde.
Meraklıysanız sizde,
Balkonda olacak diğer bilmece"

"a,abi biz... Biz boku yedik. Peşimizde katil var." Egenin sesi titriyordu. Herkes korkmuştu. Katil ne yapacaktı? Öğrenciler ölmüş müydü?
"tamam, sakin olun. Polisin karşısına böyle çıkamayız. Şimdi herkes kahvaltısını bitiriyor ve polisi hiçbir şey yokmuş gibi karşılıyor." Nazlı daha soğukkanlıydı ama içinde o da korkuyordu. Hepimizden daha çok Nazlı korkuyordu. Ama belli ederse kimse bu günü atlatamayacaktı.
"Ege bence biz markete gidelim abi sen biraz fazla korkuyor gibisin." Mert buradan uzaklaşmak için bahane üretiyordu. Ama çıkışlar yasaklanmıştı.
"kimse hiçbir yere gitmiyor mert. Sen Nazlıyla buraları toplayın ve sanki evi temizliyormuş gibi davranın. Ben arka balkonu yıkayayım. Ege de evi süpürsün. Hadi, herkes iş başına... Giyinip başlıyoruz. Sakin olun ve bir şey yokmuş gibi davranın. Bodrumdaki kuyudan bahseden ölür. Katil bizi izliyor olabilir. İlk zemin kattaki diğer daireyle konuşacaklar. 8 daire var. Bize gelmeleri yarım saati bulur. Ne yapın ne edin sakinleşin." O son kelime sanki bizi bitiriyordu. Sakinleşmek... Ölümle burun burunayken sakinleşmek zordu ama başka bir şey yapamazdık. İçeriye doğru koşup giyindim. Arka balkona gidecektim ki Ege kolumu tuttu.
"Name balkona yalnız gidemezsin. Bir katil var. Balkonda diyor. Lütfe gitme." Ege çok korkmuş gibiydi. Ama bende korkarsam ege fazla tedirgin olabilirdi.
"Ege bu yazıyı okumamış gibi yapmalıyız. Balkona gitmeliyim." Egenin söylediklerinden sonra bende korkmaya başladım. Belli etmiyordum ama bana kalsa buradan kaçıp giderdim.
"ama ya o gelirse?" ege haklıydı kabulleniyordum ama o balkona gitmezsem hiçbir şey inandırıcı olmayacaktı. Elinde bıçak veya bir silah olan katil, beni balkonda öldüremezdi.
"o gelse bile beni balkonda bıçaklasa bağırırım. Vurursa ses çıkar. Susturucu taksa bile ses çıkarırım. Beni balkonda öldüremez." Elimde olmadan egeye tüm ihtimalleri sayıyordum. Ege korktuğumu buradan anlamıştı. Bana sarıldı.
"Name sende korkuyorsun kabul et. Bende kilerde olayım. Kiler balkonun önünde. Seni görürüm." Egeyle anlaşıp balkona çıktım. Yerdeki kartonları kaldırıp egeye uzattım. Her şey iyi gidiyordu. İçerden süpürge sesi geliyordu. Ege kileri düzenliyordu. Korkmama gerek yoktu. Musluğu açtım. Polis alt katımızdaydı. Son 1 daire vardı aramızda. Gideri kapatıp balkonun her yerini yıkadım. En son gideri açıp suyu boşalttım. 2 sandalye ve kilim serdim. Bu sürede polis yan daireye girmişti. Biraz dinlenmek için sandalyeye oturup sokağa baktım. Sonra kolumda bir sıcaklık hissettim. Sonra bir acı. Biri kolumu çok sert tutuyordu. Tam bağıracakken ağzımı kapattı. Beni kilerden görünmeyen balkonun en ucuna getirdi. Kulağıma eğilip fısıldadı.
"Merhaba Name. O kuyuya bir daha yaklaşırsanız ölürsün. Ama eğer yok ben aşırı meraklıyım, ölmek istiyorum diyorsan bilmece cebinde. Her zamanki klişe... Önce sen ölürsün Name. Bu kadar güzel bir kıza yazık olmasın bence." Gözümü bir şeyle kapatmıştı. Ağzımda eli vardı. Isırmaya çalışsam da başaramadım. Sonra ayağımı sandalyeye uzattım. Bunu görmüş olacaktı ki kolumu sıktı.
"biz iki günde katil olmadık. Bak elimdeki bıçağı kolunda görmek beni üzmez ama seni üzebilir." Kolumu yavaşça bırakıp cebinden bıçak çıkardı. Tam bıçağı tekrar cebine koyarken elini ısırdım. Bağırabildiğim kadar bağırdım.
"Ege kurtar ben..." sadece bu kadarı oldu. "i" yi söyleyemeden kolumda bir acı hissettim. Hemen sonra bir ses... Sonra bir şey gözlerimi açtı. Ege gelmişti. Kolum acıyordu ama kesik gibiydi. Gözlerimdeki şey çözülünce koluma bakmak istemiştim. Ege bakmama engel oluyordu. Adam aşağı balkona atlamıştı.
"şimdi sakince oturma odasına gidip Nazlı ve metre olanları anlatıyoruz ve yaranı temizliyoruz. Sende koluna bakmıyorsun." İtiraz edemedim. Ayağa kalkıp yürümeye başladık. Tam koltuğa gelince mert ve aslı kafama üşüşmüşlerdi.
"Name. Koluna ne oldu." Mert sanki ben biliyormuşum gibi bunu bana soruyordu. 2. Konuşan Nazlıydı.
"sıyırmış." Nazlı haklı olabilirdi. Saplanmış olsa çok daha fazla acırdı. Hiçbir şey diyemiyordum. Egenin ne kadar haklı olduğunu düşünüyordum. Aklıma cebimdeki bilmece geldi. Ama konuşmaya çalışsam Egenin nutuğunu dinlemek zorunda kalacaktım. Çenemi kapalı tuttum.
"Ege abi ko..." Ege Mert'in sözünü kesmişti. Neden kestiğini öğrenmek aylarımı alacaktı.
"mert abi bana kapının oradaki ilkyardım kutusunu getir." Ege bağırmıştı. Belli ki korkmuştu. Benim için korkması beni deli ediyordu. Ben onun hiç kimsesiydim. Daha dün tanışmıştık. Bunları düşünürken mert elinde gri metal kutuyla geldi. Ege önce bir pamuğa mor bir şey döküp koluma sürdü. Çiçek gibi kokuyordu. Egenin eli çok hafifti. Daha sonra başka bir pamuğa kahverengimsi bir şey döktü. Koluma değdirmişti ki kolum yanmaya başladı. Kolumu çekemiyordum. Yarama da bakamıyordum. Egeyi izlemekle yetindim.
"acıyor mu?" ege bana acıyan gözlerle baktı. Üzgündü. Haksız sayılmazdı. Onu dinlemediğim için bu haldeydim. Kolumun acısı azalınca derin bir nefes aldım.
"elin çok hafif... Hiç acıtmıyorsun." Gülümsemek istedim ama durdum. Gülümsemem egeyi kızdırırdı. Eline beyaz bir bandaj alıp yarayı 2-3 kez sardı. Yüzüme bakıp acı bir tebessüm etti.
"koluna dün sabah taktığın kalpli kolluğu tak. Polisler birazdan gelir. Yaranı belli etme. Nazlı sana yardım etsin." Ege çok haklıydı. Eğer kolumdaki yara belli olursa polisler şüphelenebilirlerdi. Hemen odama doğru ilerledim ama oturma odasında olanları duysaydım canımın çok acıyacağına emindim. Ben Nazlıyla odamdayken onlar konuşmaya devam etmişti. Ama onları duymak en çok isteyeceğim şeydi.
"Ege abi koluna ne oldu?" Mert Egeyi sorguya çekiyordu.
"Bırak benim kolumu. Peşimizde bir katil var. Bu, bu biziz Mert. Adamın Nameye ne dediğini duydum. Bir bilmece verdi. Name benim yüzümden yaralandı. Orda Belkide ölmesi gereken bendim." Ege'nin söyledikleri Merti şoka sokmuştu.

Bir Katilin DostuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin