Tekrar güneş doğuyordu. 2 gün geçmişti. Değişen tek şey zamandı. Okulun açılmasına bir buçuk ay vardı. Kerem yeni plan yapıyordu. Daire 6 daysa daha herkes uyuyordu. İlk uyanan Ege oldu. Gözlerini ovuşturdu. Karşısındaki yatakta yatan nameye baktı. Daha uyuyordu. Ev sessizdi. Ege ayağa kalktı. Elini yüzünü yıkamaya gitti. Geri geldiğinde name de uyanmıştı. Yan odadakilerse hala uyuyorlardı.
"Günaydın prenses" egenin yumuşak sesi Nameye ilaç gibi gelmişti. Yatakta doğruldu. Canı acımıyordu.
"Günaydın Prens Ege" Name de ege de gülümsüyordu. Yan odadan sesler gelmeye başlamıştı. Nazlı ve Mert de uyanmıştı. Yanlarına gittiler.
"Günaydın herkese." Name, Egenin değişiyle güneşi bile selamlayacak bir mutlulukla konuşuyordu. Herkes mutluydu.
"Günaydın" Nazlının incecik sesi ortamı daha da yumuşatmıştı.
"Bu gün kahvaltıyı kim hazırlıyor?" Mertin sesi açtı. Mert hep açtı. Çocukken de açtı. Herkes gülmeye başlamıştı.
"Bu gün Ege ve..." name durdu. Merti sinir etmek istiyordu.
"Veeeeee..." Ege sabırsızdı ve doğal olarak açtı.
"Mert." Nazlı sanki namenin iç sesiydi. Aynı şeyi düşünmüşlerdi.
"Ev-vet" name heceleyerek söyledi. Merti kızdırmıştı.
"iyide ben çok açım. Mutfağı batırırız biz." Mert kızamıyordu ama gözlerinden belli oluyordu.
"O zaman siz toparlarsınız." Nazlıyla name gülüyordu. Ege ne kadar kahvaltıyı hazırlayacak olsa da Merti böyle görmek hoşuna gitmişti.
"Abi dağıtmıycaz o zaman" ege de gülüyordu.
"Of abi of. Name, nazlı bari bi tarif defteri filan verin." Mert mutluydu. Arkadaşlarıyla olmaktan mutluydu.
"O kadarını düşündük herhalde." Name gülmekten konuşamıyordu. Mertin bu hali komiğine gitmişti.
"Buzdolabına asılı." Nazlı da gülüyordu. Herkes gülüyordu. Gülüşlerin masum sınırlarındalardı. O sınırdan çıkmak düşünülemezdi bile. Name ve Nazlı balkonu düzenledi. Yerdeki ceketleri kaldırdılar, masayı sildiler. Ege ve Mert ise pankek yapıyorlardı. Son pankeki de tavadan aldıktan sonra tezgâhtaki unları temizlediler. Bir tabağa koyup balkona getirdiler. Kızlar bardaklara meyve suyu doldurmuşlardı. Kahvaltı yapmaya başladılar.
"Bu gün dışarı mı çıksak?" Egenin güzel fikri ortamı daha da tatlı hale getiriyordu.
"Ne yapacağız ki?"
"Üst komşumuzun bizi ne zaman öldüreceğini düşünmekten iyidir Nazlıcığım değil mi?" Mertin güzel ama alaycı cevabından sonra Namenin mükemmel bir fikri vardı.
"Uçurtma uçurmaya gitsek?" Fikir güzeldi. Eğlenceliydi. Ayrıca herkes için güvenliydi.
"Bence güzel fikir... Kilerde 7-8 tane uçurtma görmüştüm. Yeni ip taksak yeter." Egenin muhteşem geçen bıçaklı günde toparladığı kiler bir işe yaramıştı. Fikir herkes tarafından kabul edilmişti. Masayı toparladıktan sonra uçurtmaları balkona taşıdılar. Kullanılabilir olan 5-6 uçurtmanın iplerini değiştirdiler. Diğer ikisi söküp kilere koydular. Herkes birer uçurtma seçmişti. Ege gri üzerinde beyaz çizgileri olan bir uçurtma seçmişti. Namenin ki tam tersiydi. Beyazdı ve üzerinde gri çizgiler vardı. Mertin uçurtması siyahtı. Üzerinde "Fake Love" yazısı vardı. Nazlının uçurtması ise tozpembeydi. Üzerinde Benim dünyam yazıyordu. Kalan iki uçurtmayı balkon masasına bıraktılar. Herkes giyinip evden çıktı. Arabayı bu sefer mert sürüyordu. Önde Nazlı vardı. Herkes radyodaki şarkıya eşlik ediyorlardı. Şöyleydi şarkı:
"Sıkıla, sıkıla bir hal olmuşum,
Sabahtan senle kafayı yormuşun.
Gecemi gündüzüme sokmuşum,
Yavrum ben senle kafayı bozmuşum." Son cümleyi ege bağırarak söylemişti. Nameye bakıyordu. Yüzü kızarıyordu Namenin. Nihayetinde düzlük bir tepeye varmışlardı. Herkes uçurtmasını alıp arabadan indi. Güzel bir rüzgâr yakalayıp Nazlıyla Name uçurtmalarını uçurmuşlardı. Ege bir türlü havalandıramıyordu. Söylenmeye başlamıştı.
"Of bu şey uçmuyor. Bozuk uçurtma almışım."
"Sen yanlış yapıyorsun ege. Bak rüzgâra karşı uçuracaksın." Name uçurtmasının ipini sağ eline almıştı. Sol elinde Egenin uçurtması vardı. Rüzgâra zıt bir şekilde uçurtmayı havaya fırlattı. Uçurtma artık uçuyordu. Egenin yanına yaklaştı.
"Sen çok zeki bir kızsın Name. Karanlık dünyamı aydınlatıyorsun. Bir ay gibisin... Sen benim ay parçamsın." Egenin sözleri nameyi utandırmıştı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Onun düşüncelerini okumasanız hasta olduğunu düşünürdünüz.
"Sende benim gecemsin ege. Parlaklığımı fark ettiriyorsun." Egenin de yüzü kızarıyordu. Birbirlerine açılmamaları Nazlı ve Merti deli ediyordu. Güneş batmaya başlamıştı. Herkes iyi vakit geçirmişti. Tek bir sorunları vardı. Kimse bunu bilmiyordu. Saat 8 e gelmişti ki herkes acıkmıştı. Artık eve gitmeleri gerekiyordu. Uçurtmaları yavaş, yavaş masmavi gökyüzünden indirdiler. Ufukta güneş batıyordu. Renk kızılımsıydı. Herkes uçurtmasını indirdiğinde arabaya doğru yönelmişlerdi. Egenin kolu Namenin omzundaydı. Herkes çok mutluydu. Arabaya bindiler. Mert anahtarı çevirdi. Gülüyorlardı. Gaza bastığında ise bir sorun olduğunu fark ettiler. Araba gitmiyordu. Herkes tedirgin olmuştu. Motor mu bozuktu?
"Mert." Namenin sesiydi duyulan. "Sağ tekerler patlamış." Mert ve ege arabanın sağ tarafına geçmişti. Ege tekeri ayağıyla ittirdi. Tekerler patlaktı. Bıçak gibi bir şey tekerlerin içinden geçmişti.
"Yedek lastik var mı?" Nazlı çok masum sormuştu.
"1 tane var ama basacak havamız yok." Durum umutsuzdu. Saat sekizden sonra dağın başına hiçbir çekici gelmezdi. Bunu kerem yapmıştı.
"Lastikteki bıçak izi... Şerefsiz bizi burada bıraktı." Mert lastiği tekmeliyordu. Kızmıştı.
"Şimdi ne yapacağız? Yolun ortasında böyle duramayız. Arabayı kenara çekelim"
"Name haklı. Mert sakin ol abi. Gel şu arabayı bi çekelim. Sakinleş biraz" Egenin sözleriyle Mert sakinleşti. Arabayı zor da olsa ittirip kenarıya çektiler.
"Şimdi ne yapacağız? O burada mı?" Nazlı korkmuştu. Korkmakta haklıydı da.
"Hiç telefonuna bakan oldu mu?" Egenin sorusuyla herkes telefonunu çıkarmıştı.
"Bende bildirim yok abi."
"Bende de yok." Nazlıda da bir şey yoktu.
"Bende de dünden beri bildirim yok." Egenin de umudu yoktu. Arabanın arka koltuğuna oturdu.
"Bana bir şey yazmış" Namenin sesiyle ege oturduğu yerden ayağa kalktı.
"Tek darbe, tek çığlık,
Korkuyu tadacaksınız.
Duvardaki isimlere,
Sizde katılacaksınız." Acımasızdı mesaj. Sonra bir bildirim sesi daha duyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Katilin Dostu
Action4 arkadaş yurt odasının bodrumunda bir kuyu ve etrafta kanla yazılmış isim ve yaşlar bulurlar. kuyu cesetlerle doludur. katil olduğunu iddia eden eski arkadaşları ise bir zaman sonra bunun bir şaka değil gerçek bir cinayet olduğunu fark edip guruba...