Sabah ilk uyanan Name olmuştu. İki buçuk saat uyumasına rağmen baya enerjikti. Dizinde uyuyan Ege'ye baktı. Yavaşça onu uyandırdı.
"Günaydın Ege" yüzünde her zamanki gibi bir gülümseme vardı.
"Günaydın Ay parçam" Ege sanki dün Name'nin söylediklerini duymuş gibi ona Ay Parçam demişti.
Name ayağa kalkıp Nazlı'yı nazikçe uyandırdı. Ona bir ceket uzattı. Hava soğuk olmasa da hala biraz serindi. Güneş dağa daha vurmuyordu. Nazlı arabadan inip herkese günaydın dedi. O sırada Ege ayağa kalkıp arabanın arka kapısını araladı.
"Mert çabuk kalk. Nazlı yok." Amacı Mert'e şaka yapmaktı. Mert hem uyku sersemliği hemde korkuyla uyandı. Ön koltuğa bakıp arabadan koşarca atladı.
"Ya Ege korkutmasana... Nazlı burada korkmana gerek yok Mert." Name olmasa Mert o korkuyla binaya kadar yürüyebilirdi.
"Yok Namecim. Korkmadım ama bazı arkadaşlar korksa iyi olur. Çünkü birazdan Keremden iki kat daha fazla öldürme hissiyle Ege'ye dalabilirim." Ege arabaya yaslanmış sırıtıyordu. Herkes güldü.
"Çekici çağırıp bir an önce buradan kurtulsak mı? Çünkü birazdan Mert, Ege'yi öldürecek." Kahkahalar yükseliyordu. Herkes dünü unutmuş mutlu bir şekilde hayatlarına devam ediyordu. Belki de bu yüzden bu hikâye Kerem'i değil de onları anlatıyordu... Hayatlarına mutlu bir şekilde devam edip ne olursa olsun ayrılmadıkları için.
"Ben ararım. Nazlı sen Mert ve Ege'ye göz kulak ol." Ufak bir gülümseme konuyu bitirdi. Name en yakın çekiciyi aramak için numarayı girdi. Ama düşünülen olmamıştı. Dağda sinyal çekmiyordu.
"Arkadaşlar moralleri bozacak bir şey söylesem Mert beni öldürür mü?" herkes Name'ye odaklandı. "Telefonlar çekmiyor" Birden tüm gülümsemeler söndü. Sonra Ege Bagaja doğru yöneldi. Bagajdaki mini buzdolabını açtı. Ne garip ki normalde dün orada olan sular ve kurabiyeler yoktu. Bir kutu vardı. Ege kutuyu çıkardı. Name'nin önüne kadar dikkatlice taşıdı. Ege de herkes gibi yere oturdu.
"İyiki doğdun" Nazlı herkes den önce davrandı. Ege kutuyu açtı. Kutuda bir pasta vardı. O gün Name'nin doğum günüydü.
"İyiki doğdun ay parçam." Nazlının yüzü kızarmıştı. Daha bir hafta önce tanıştığı insanlar hayatındaki en önemli yeri almışlardı.
"İyiki doğdun yenge." Mert sırıtıyordu. Egenin ise yüzü kızarmıştı.
"Yenge mi?" Name şaşkındı. Yenge derken neyi kastediyorlardı?
"Haklısın Mert. Name senin yengen oluyor. Enişte iyiki pastayı düşünmüşsün." Nazlı da dalga geçiyordu ama herkes içten içe Name ve Ege'nin birbirlerinden hoşlandığını biliyordu.
"Abi ne eniştesi ne yengesi bi durun ya. Arkadaşımın doğum günü ve bunu kutluyorum. Ne var bunda?" Aslında Enişte lafı Ege'nin hoşuna gitmişti.
"Dün gece çok güzel uyuyordunuz ama. Gece dörtte ikiniz de tam oturduğumuz yerde uyuyordunuz. Yengecim. Seni rehbere ne diye kaydedeyim? Yengem mi? Name mi? Namoş mu ne istersin canım yengem?" Mertin lafı herkesi güldürse de Name altta kalamazdı.
"Peki, ben sana sorayım enişteciğim. Yani ben hem kız hem erkek tarafıyım ya. Seni Eniştem diye mi, yoksa Merto diye kalsın mı? Yani canım eniştem ve aynı zamanda abimi nasıl kaydedeyim?" Name Herkesi kahkahaya boğmuştu. Nazlı o sırada pastayı kesip yanlarında olan plastik tabaklara koymuştu.
"Boşuna dilek tutturmadık çünkü tek dileğin Ege olacağı için gerek yok. Zaten kabul olmuş" Nazlının sözü Mert'i gülme krizine sokmuştu.
"Yo ben Kerem'in peşimizi bırakmasını isteyecektim ama nasılsa o da olacak."
"Peki, Name haklı aslında... Ben Nazlıyla sevgili olsam sen hem kız hem erkek tarafı olursun. Ama bir sıkıntı var. Name eğer Egeyle olursa ben ne olacağım? İkinizde kardeşimsiniz." Mert son cümleleri gülmekten zar zor söylemişti. Bir yandan da pastasını yiyordu.
"Abi nolur espri yapma sen. İlk gün de dedim. Bok gibi espri yapıyorsun." Herkes pastasını yiyordu. Name çok mutluydu. Doğum gününü biliyorlardı.
"Ya bir şey diyim mi... Neden çikolatalı değil de meyveli pasta?" Nazlının saçma sorusu Mert'i gülmekten alıkoymuştu.
"Çünkü bazı prensesler çikolata sevmez. Muz ve çilek sever." Name büyülenmiş gibi Ege'ye bakıyordu. Bunu Mert bile bilmiyordu. Ege'nin bunu bilmesi onu şaşırtmıştı.
"İyide sen nerden biliyorsun? Mert bile sadece en sevdiğim meyveyi biliyor. Çikolata sevmediğimi aramızda kimse bilmiyordu." Ege Nameye gülümsedi.
"İlk gün sana uzattığım çikolatayı yemeyip sevmediğini söylemiştin." Name resmen büyülenmişti. Ege çok dikkatliydi. Herkes pastasını yedikten sonra Mert başladı.
"Merak etme. Telefonlar çekiyor. Seninkini uçak moduna aldık. Çekici birazdan gelir." Name artık daha da mutluydu. Burada daha fazla kalmayacaklardı.
"Ege sen hiç doktora gittin mi?" Saçmaydı sorusu ama Ege'ye baktıkça aklına geliyordu.
"Hayır. Neden gideyim ki?" Pastasından son çatalı alıyordu o sırada Ege.
"Elin... O gece eklemlerine kadar parçalamıştın. Mikrop kapabilir." Bir tık korkmuştu Name. Yüzünden okunuyordu.
"Merak etme. Kuzenimden bu konuda baya bilgi edinmiştim. Elimi temizledim ve sardım. Bir şey olmaz." Ege çok rahattı. Korkusuzdu.
"Peki, hiç bandajı açtın mı?" Ege'nin elini yavaşça kucağına koydu. Bandajı yavaşça söktü. Sonra gördüğü ise neredeyse bayılmasına sebep olacaktı. "Ege... Bunu kendine nasıl yaptın!?" Name Ege'nin yarasını ilk kez görmüştü. Ege o gece duvarı yumruklayarak elini parçalamıştı. Name Ege'nin yarasının üzerine nazikçe dokundu. Egeden ufak bir çığlık yükseldi. Gerçekten en ufak şey acıtıyordu. Name ayağa kalkıp bagajdan ilk yardım kutusu aldı. Ege'nin yarım yaptığı pansumanın üzerine oksijenli suyla krem sürdü. Yeni bir bandaj aldı. Ege'nin elini dizinin üzerine koydu.
"Sen Kerem'den daha delisin. Elini kullanabildiğine dua etmen lazım... Elin on dakika böyle kalacak ve sonra ben saracağım. Kendine dikkat etmelisin. Gerçekten bu kadar sert vurabildiğini bilmiyordum Ege." Ege demişti. Bu onun ciddilik kelimesiydi. Ege eline baktı. Gerçekten kötü durumdaydı. Name haklıydı. Elini uyduruktan yıkayıp direk bandaj sarmıştı. O gün kendine değil Name ve Mert'e dikkat etmişti. Daha bir dakika olmadan yarasının acısı azalmıştı. Name, Ege'nin hayatını güzelleştiriyordu.
"iyiki arabayı Mert kullandı. Sen kaza yapardın. Yâda daha kötüsü elin tekrar parçalanabilirdi." Name, Ege için korkuyordu. Bu ne kadar Ege'nin hoşuna gitse de Name'yi korkarken veya üzülürken görmek canını yakıyordu. Bir süre sonra Name Ege'nin elini sardı. O sırada çekici gelmişti. Arabayı arkasına yükledi. Herkes arabaya bindi. Tüm yol yeşil tarlalar ve sık ormanlarla doluydu. Portakal ağaçları yolu güzelleştiriyordu. Nihayetinde binaya vardıkları zaman içlerindeki korku artmıştı. Katları ve basamakları birer, birer çıktıktan sonra evin girişinde durdular. Ellerindeki uçurtmaları kapının önüne koyup merdivenlere baktılar. Kerem'in sadece birkaç basamak altındalardı. Uçurtmaları alıp anahtarı çevirdiler. Kapı açıldı ve hikâye tekrar başladı...
Herkes eve girip kapı kapanınca uçurtmaları kilere koydular. Ev bıraktıkları gibiydi. Evi topladılar. Ege ve Mert dışarıdan yemek söyledi. Kızlar odalarında dinleniyorlardı. Name küçük bir not defteri çıkardı çantasının en ön gözünden. Başlık attı:
AİLEM...
Mert Yıldız: Uzun boylu ve orta kiloda... Tahminimce yetmiş kilodur. Koyu kumralımsı renk saçları ve simsiyah gözleri var. Omzunda "Bir kelebeğin ömrüsün" yazılı dövmesi var. Çok nazik, eğlenceli, zeki ve güçlü bir çocuk... Mükemmel (!) bir espri yeteneği var. Abim gibi. Nazlı'ya açılmak için doğru zamanı bekliyor.
Nazlı Sak: Uzun sayılabilecek birisi. Orta kilolu. Tahminimce elli beş kilodur. Siyah uzun ve düz saçlarını tamamlayan koyu kahve gözleri var. Boynunda dört yapraklı yonca dövmesi var. Çok dikkatli, zeki ve hoşgörülü... Çok heyecanlı ve eğlenceli... Mert'e âşık ama belli etmiyor.
Ege Mutlu: Uzun boylu ve zayıf ile orta arasında. Tahminimce atmış beş kilo. Kıvırcık sarı ve kumral arası saçları var. Açık kahve gözleri onu tamamlıyor. Sol kolunun bilek kısmında bir papatya dövmesi var. Sağ yanağında bir gamzesi var. Çok güçlü ve nazik... Aynı zamanda dikkatli ve zeki...
Name Sever: Ben uzun sayılabilecek bir boydayım. Elli dört kiloyum. Sol elimde "seviyor/sevmiyor" yazılı bir dövme var. Kumral saçlarım ve kahverengi gözlerim var. Saçlarım dalgalı... Bana göre eğlenceli ve zekiyim. Normal bir kıza göre güçlüyüm. Ve kabul etmeliyim ki biraz yaramaz olabilirim. İki yanağımda da gülünce belli olan gamzem var.
Defterin son noktasını da koyunca tavana baktı. Başlığı tekrar okudu. Ailem... Daha birkaç gün önce tanışmışlardı ama yaşamadıkları macera kalmamıştı. Zil sesini duyunca ne kadar acıktığını fark etti.
"Zil çaldı. Yemek gelmiştir. Gel balkona çıkalım." Nazlı başını evet anlamında sallayınca balkona çıktılar. Binanın olduğu sokakta bir pilavcı vardı. Kızlar masayı silerken Ege ve Mert ayranı getirmeyen kurye ile kavga ediyorlardı. Sesleri duyunca Name kapıya çıktı.
"Ne oluyor burada? Balkondan duyuluyor sesiniz." Azarlar gibi konuşmuştu.
"Kurye eksik getirmiş." Mert kızgındı. Tavuklu pilav kırmızıçizgisiydi. Ayransız yemezdi...
"Neyi getirmediniz?" Name kibar bir dille soruyordu.
"Valla hanımefendi bende sorun yok. Ayranı bir litre seçmişler. Benden bir buçuk litre getirmemi bekliyorlar." Kurye şaşkındı.
"Ya Name eminim ben bir buçuk litre seçtim. Kendimi biliyorum. En az iki bardak içerim." Mert resmen ateş püskürtüyordu etrafına. Çocukluğundan beri tavuklu pilavın yanında hep ayran içerdi. Ayran yoksa yemezdi. Ayran ve pilav kırmızıçizgisiydi.
"Abi bi sakin ol. Bir litre neyimize yetmiyor? Dört kişiyiz. Hadi seni iki kişi saysak beş... bi sakin ol abi ya!" Ege de Name gibi daha sakindi.
"Ya abi ben ayransız yiyemem ki! Ben ölene kadar aynı şeyi yiyeceksin sorusuna ayranla tavuklu pilav derim. Benim kırmızıçizgim." Mert çok sinirliydi ama bu hali komik sayılırdı.
"Tamam, Mert şöyle yapalım. Benim ayranımı sen iç. Ben ayranı senin kadar sevmem. Bak çocukta bekliyor yazık ağaç oldu. Hatta sen Nazlı'ya yardım et. Ben Egeyle hallederim." Bu sözler Mert'i yumuşattı.
"Ya kızım sence ben sana ödetir miyim? İç ayranını da bir litre yeter bize. Al kardeşim paran. Bir daha bize düzgün getir." Kuryeye parayı uzatıp kapıyı kapattı. Name Mert'in en hassas noktasını biliyordu. Mert kuryeyi dövmeden olay bittiği için herkes rahatlamıştı. Sonunda Mert de ayranın yeteceğini kabullenmişti. Balkona geçtiler. Nazlı masayı silmiş ve tozlu balkonu biraz olsun temizlemişti. Name mutfaktan bardakları aldı ve yemeğe başladılar.
"Ya balkon çok güzel ama kullanamıyoruz. Bir şey mi oynasak?" Name'nin sorusuyla Mert hariç herkes yemeğine ara verdi.
"Evet ya. Uno kartı filan getiren var mı?"
"Yani Nazlıcığım bende Tavla var. Ama kız tavlası oynamam. Sıkıyor beni."
"Mert abi kız tavlası oynamayız zaten. Çok sıkıcı."
"Aynen Mert. Ama dört kişi değil miyiz? Bende Okey var. Yüz bir biliyorsanız oynayalım. Ben normalini unuttum."
"Oynayalım ama bana yüz biri hatırlatmalısınız. Unuttum ben onu."
"Abi ilk el sen Nameyle ben Nazlıyla olayım. İkinci el normal dörtlü oynarız." Herkes mutluydu. Mert hala ayranını içiyordu. Muhtemelen ikinci yâda üçüncü bardağıydı. Name odaya gidip Okey istekalarını ve taşlarını aldı. Masayı kurdular. Oyun başladı.
"Abi bittiniz siz Nazlıyla bana mükemmel taşlar çıktı."
"Aşkta kaybeden kumarda kazanmıyor muydu? Eniştecim sen aşkta bırak kazanmayı master yapmışsın. Kazanamazsın" Ege Name'nin sözüyle biraz daha cesaret buldu. Kazanacaklarını düşünüyordu. Ama Mert ve Nazlı da hırslı bir takımdı. Oyunun sonlarına yaklaştıklarında iki takımda da okey vardı. Bir takıma okey çıktığı an o takım kazanacaktı.
"Name ben çekemem sen çek. Ben uğursuzum. Gider en saçma şeyi çekerim." Name egenin elini masadan aldı ve taş destesinin üzerine koydu.
"Sen herkesten daha şanslısın ege." Ege en üstteki taşı aldı. Bakmaya korkarcasına istekaya koydu. Başarmıştı. Okey olan mavi 8 di taş. Ege ve Name kazanmıştı.
"Name haklı abi. Name gibi bi kız bulmuşsun. Büyük şans." Nazlı ve Mert katıla, katıla gülüyordu. Name kıkırdasa da belli etmemeye çalışıyordu. Ege biraz kazandı.
"Nazlı sevgilini tut Name'ye yürümesin." Şimdi masada Mert hariç herkes gülüyordu. Mert, Ege'nin diyişiyle "bok" gibi espri yaptığı için yine haksız düşmüştü.
"Abi benim kafam rahat. Sevdiğim kız yanımda. Kardeşim en yakın arkadaşımla. Hem Name'ye yürüsem beni yaşatmazsın." Masada kahkaha koptu. Mert'in sözüyle kavga sonlandı. Kimse üstelemedi. Taşlar toplandı ve yeni oyun başladı. Herkes terki bu elde, kazanan 1. Arkadaşlar arası okey yarışması şampiyonu olacaktı. Herkes biryandan sohbet ediyor diğer yandan oyunu oynuyordu. Mert ve Ege'ye okey çıkmıştı.
"Name şu paketi al koy köşeye." Ege sigara paketini verirken göz kırpmıştı. Paketin içine okey taşını koymuştu. Tabi tek akıllı Ege değildi. Mert de masanın altında okeyi Nazlı'ya uzattı. Artık okey kızlardaydı. Kızlar aynı anda istekayı devirdiler. Aynı anda bitmişlerdi. Sonuç olarak o gecenin şampiyonu Name ve Nazlı olmuştu. Mert ve Ege ise gönüllerin şampiyonu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Katilin Dostu
Action4 arkadaş yurt odasının bodrumunda bir kuyu ve etrafta kanla yazılmış isim ve yaşlar bulurlar. kuyu cesetlerle doludur. katil olduğunu iddia eden eski arkadaşları ise bir zaman sonra bunun bir şaka değil gerçek bir cinayet olduğunu fark edip guruba...