O günün ardından tam bir gün geçti, o zamana kadar bu olay Chris, Seungmin ve benim aramda kalmıştı, benimle konuşma zahmetine bile girmemişlerdi çünkü. Arkama yaslanıp bahçenin köşesinde oturan o gruba baktım, Hyunjin'de bana bakıyordu. Eli ile beni yanına çağırdığında onu umursamayarak etrafa bakındım, ne zaman beni kullanmayı bırakacak merak ediyorum. Yanıma geldiğinde ister istemez kafamı kaldırıp ona baktım, elimi tutup beni arkadaşlarının yanına getirmişti.
"Kaç gündür resmini çizdiğin çocuk bu muydu Hyunjin?" Hyunjin sırıttığında ben endişeli bir biçimde etrafa bakındım, beni böyle görmelerini istemiyordum sadece kendi halimde takılan asosyal bir tip olmak istiyordum zorbalığa gerek yok. Onlar normal sohbetine devam ettiğinde başımı eğip yutkundum, ne yapmam gerekiyordu? Daha önce hiç bu kadar kalabalık bir arkadaş grubunun içinde olmadım.
"Ya sen Felix?" Hyunjin'in bana sorduğu soruya karşılık tekrar etrafa bakınıp ona döndüm. Hepsi bana bakıyordu ve bu gerçekten korkunçtu, konuyu bilmemem daha bi korkunçtu.
"Ha..?" Hyunjin iç çekip önüne dönmüş ve tekrar bana açıklamıştı.
"Arenada savaştığın kişiyle yani Jisung'la tekrar savaşsaydın hangi hamleyi yapardın?" Gözüm Jisung'a kaydığında bana doğru sırıttığını gördüm, bunu hiç düşünmemiştim çünkü geçmişe değil geleceğe yönelik bir insanım.
"İmkansızdı." Chris sözümü bölüp dikkati kendine çekmişti.
"Hayır değildi, eğer Jisung'un bitkisini tutup kendine çekseydin o ani hamle ile yere düşerdi bu sırada gidip boynuna hamle yapabilirdin." Chris'in analizi yanlıştı, Jisung'un bitkisi dikenli yani elim çizilirdi ve o bitki çekilemez, uzar. Tabi bunu diyecek cesaret bende yok.
"Senin gücün ney?" Jisung'un sözüne kafamı eğip ellerim ile oynamaya başladım.
"Yok." Uzun bir sessizlikten sonra Minho Jisung'un omzuna koluna atıp onu kendine çekmişti, yakışıyorlardı.
Onlar sohbetlerine devam ederken ben orada boş boş durdum, bir bahane üretip bu gerici ortamdan kurtulabilirdim ama bahane derken ağzımdan garip kelimlerde çıkabilirdi. Mesela fırınımda kek vardı yerine kekimde fırın vardı gibi.
Hyunjin kolunu omzuma attığında garip hissettim, rahatsız ediciydi. Benimle samimi görünmeye çalışıyordu. Bunu iyi niyetle mi kötü niyetle mi yaptığını çözemiyordum. Sadece gösteriş amaçlıydı.Tüm enerjimi toplayıp oradan hızlıca uzaklaştım, koşarken ne kadar komik göründüğümü hissedebiliyorum. Tuvalete girip orada geçirdiğim vakitin stresini hızlı nefes alış verişlerim ile söndürmeye çalıştım, Hyunjin beni rezil etmeye mi çalışıyordu?
Siyah bol pantolonumun paçalarını düzeltip ayağa kalktım ve aynadan kendime baktım, saçlarımı düzeltip terleyen ellerimi yıkadıktan sonra ise salaş adımlar ile tuvaletten çıktım, önümden geçen amigo kız takımı ile omzuma sert bir dirsek yemiştim, aldığım omuz darbesi ile dengemi kaybedince yeri boyladım. Arkada amigo kız takımının kıkırdama seslerini duyabliyordum.
"Ups, yanlışıkla oldu." Amigo başkanının sözünden sonra aralarından bir kaç tane amigo kahkahalara boğulmuştu bile. Göz devirip ayağa kalktım ve beden sahasına doğru ilerleyip elime bir kova aldım ve beden sahasının tuvaletine gidip o kovayı su ile doldurdum. Su kovasını kapının üstüne koyup oturdum ve amigo kızların gelmesini bekledim. Tam beklediğim gibi olmuştu, baş amigo kız kapıdan girmişti. Tabi beklediğim gibi olmamıştı, baş amigo kız üzerime doğru yürüyüp gücü ile yani pençeler ile sertce karnımı pençelemişti. Acı ile inleyip karnımı tuttum ve eğildim. Diğer amigo kız ise belime tekme atmıştı, yere yatıp bacaklarımı kendime çektim, şuanda amigo kızlardan dayak yiyordum. Baş amigo kız sırtımı da pençeleri ile çizdiğinde birinin beni duymasını umarak bir çığlık attım, işe yaramamıştı. Son gücüm ile ayağa kalkıp göz yaşlarımın teker teker aktığı gözlerim ile sertce baş omegaya baktım. Tek istediğim onun ölmesiydi. Öyle insanların ölmesi.
Yüzüme sıçrayan kan ile patlamış bedene gözlerimi kocaman açıp baktım, etraf çığlık sesleri ile dolarken gözlerimi parçalanmış bedenden alamadım, geri adımlar atıp bedene bakmaya devam ettim, naptım ben?
Vücudum titrerken aklıma tek bir fikir geldi, kaçmak. Ayaklarımın aldığı son güç ile kanlı bedenimi sertçe savurdum ve ne kadar hızlı koşabilirsem o kadar hızlı koştum. Herkesin dikkati kanlı bedenim yüzünden bana çekilmişti. Bahçeye geldiğimde çitlerden tırmanıp okuldan çıktım ve göz yaşlarımı silip bilmediğim yerlere doğru koşmaya başladım.
"Hey çilli kendine gel!" Gözlerim tekrar açıldığında baş amigo kızı görmem ile geri çekildim.
"Tanrım bir an öldün sandım! Kan kaybından bayıldın ve başıma gerçekten iş açıcaktın." Nasıl yani şimdi az önce yaşadığım herşey rüya mıydı? Sen benimle dalga mı geçiyosun? Hızlıca kalkıp oradan uzaklaştığımda çömelip kendimi sorguladım, her yerim yara bere içindeyken benim aklımda olan tek şey o rüyaydı. Soyunma odasına girip bu sefer yanıma aldığım tişörtü de alıp duşa girdim ve oturup suyu açtım. Soğuk su yaralarımın acısını bastırırken boşluğa bakıp rüyayı sorgulamaya başladım, keşke gerçek olsaydı.
Elime düşen sarı tutam ile ayağa kalkıp aynaya baktım, saçlarım hala kahverengiydi, bu sarı tutam nereden çıktı ki? Derin bir nefes alıp sarı tutamı yere attım ve duşa tekrar girdim. Sabahın bilmem kaçında girdiğim hallere bak. Kısa duş ve sorgulamadan sonra tişörtümü giyip hızlıca oradan uzaklaştım ve sınıfa girip not defterimi açtım.
Sevgili not defteri, bugün bir kızı kendi rüyamda öldürdüm, gördüğüm en güzel rüyaydı. Kızı patlattım, sonra bir arkadaşını bir yere uçurdum ve sonra kaçtım, keşke kaçmayıp orada diğerlerine de bana çektirdiği onca acıyı tattırabilseydim. En gülünç yanı ise amigo kızlardan dayak yemem, bir erkek olarak olmayan gururum incindi. Birde elime gelen sarı tutam kafamı gerçekten karıştırdı, umarım bir daha böyle durumlar ile karşılaşmam. Görüşmemek üzere siktiğimin defteri.
Not defterini kapatıp çantama koydum ve sabahın köründe olduğumuz için kahvaltı yapmaya gittim, aldığım tepsi ile boş masaya yürüdüm ve tek başıma oturdum. Ben huzurlu bir şekilde yemek yerken yanıma oturan Jisung ile tüm huzurum bozuldu, arkasından Jeongin de gelip tam karşıma oturmuştu.
"Naber güçsüz çocuk?" Jeongin sırıtıp sözünü söyledikten sonra derin bir nefes alıp yemeğimden bir kaşık aldım.
"Bu hitap şekli hiç hoşuma gitmedi." Jisung Jeongin'in omzunu dürttüğünde gözlerimi onlara aldım.
"Eheh onun kusuruna bakma lütfen arkadaş olmak istiyoruz da."
"Neden?" İkiside donup bana anlamsız gözler ile bakarken ben soruma yanıt aradım.
"Çünkü g-" Jisung Jeongin'in ağzını kapatıp sırıtmış cevap vermişti.
"Seni tatlı bulduk." Jeongin'de sırıtıp ona uyar şekilde kafa salladığında yapmacık bir gülümseme taktım yüzüme.
"Ne güzel." Diğerleri de gülümserken ben yemeğime geri döndüm.
"Eee adın ney?" Jeongin'in sorusuna ona bakmadan cevap verdim.
"Felix." İkiside olumlu mırıltılar çıkartıyordu, konuşcak konu aradıkları belliydi.
"Gerçekten gücün yokmu?" Jisung Jeongin'e susması için işaret yaptığında tekrar yemeğimle ilgilenerek ona cevap verdim.
"Evet."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill Bill /Hyunlix/
Fanfictionİnsanların değerini güçleri ölçen bu evrende güçsüz bir çocuk ile güçlü bir çocuk birbirlerinden hoşlandı.