4. BÖLÜM

142 6 0
                                    

Ayağıma Dolanan Cümleleri, Bacağıma Bağlanan Uçurtmanın Altına Süpürdüm

Kemoterapi aldığım günler geldi aklıma. Her aşamada ne kadar çok acı çektiğim. Bedenimin her köşesinde kendi hükümdarlığını kuran onlarca ağrıyı ve acıyı hatırladım. O günlere dönmem hiç zor olmuyordu. Her an zihnimin bir köşesinden fırlayacakları duygusal bir anı bekliyorlardı. Zihnimin tam ortasında o günlerden kesitler dönüyordu. Önce doktorun ilk hastalığımı söylediği günü gördüm. Küçük sağlık problemlerimin başıma neler açacağını bilmeden gittiğim hastanede beni öldürebilecek bir hastalığın pençesinde olduğumu öğrendiğim o günü. Hissizliğim tüm bedenimi tıpkı o günkü gibi tekrar kapladı. Aynı duygular bedenimin her bir parçasını hızla ele geçirmeyi başarabiliyordu. Çabucak silinen görüntü yerini haftalar süren kemoterapi sonucu dökülen saçlarımı Mert'in tıraş makinasıyla kazıdığı sahneye bıraktı. Banyonun ortasına oturmuş saçlarıyla karşısındaki aynada vedalaşan ben varım. Gözlerimdeki yaşlar yere düşmek için hazırlanırken kafamı banyonun kapısında gözlerini bana dikmiş babama çeviriyorum. Tıraş makinesinin sesi o günkü gibi kulaklarımda. Hafızamda titreyen bedenim gerçekte de titriyor. Korkularıma engel olamıyorum. Mert saçıma ilk hamleyi yapıyor. Zayıflayan saçlarım havada süzülüyor. Havada süzüldükleri an boyunca özgürlüklerinin tadını çıkarıyorlar. Onlar adına sevindiğimi anımsıyorum. Dudaklarımdan içeri sızmaya çalışan gözyaşlarıma karışan saçlarım yüzümdeki tüm ıslaklığı emiyor. Bana son iyiliklerini yapıyorlar. Gözyaşlarımı babam ve Mert'ten saklıyorlar. Görüntü zihnimde hızla yok oluyor. Geriye kalan sadece bir boşluk.

Saçlarımın gittiği gün. O gün çok ağlamıştım. Mert yanıma gelip yine dalga geçerek, "Hep böyle kalacaksın," diye gülmüştü. Hep böyle kalmayacağımı biliyordum. Ama akciğerimde bir yerlerde büyüyen tümöre karşı kazanamazsam diye de düşünmeden edemediğim zamanlardı.

İyileşmeye başladığım günlerin anıları nadir ortaya çıkardı. Sanırım yaşadıklarım sadece kötü günleri hatırlamaya odaklanmıştı. Hastalığın bana yaşattıklarını unutamıyordum. Benim onu yenmek için ona yaşattıklarımı hatırlayamıyordum. İnsan yaşadıklarını değil, ona yaşattırılanları unutamıyor olmalıydı.

Ben koskoca kanseri yenmiştim. Ben, göremediğim ama içimde saklı bir şeyi yenmiştim. Ve görünenlerden korkmaya ve saklanmaya da hiç niyetim yoktu. Saçlarım uzayana kadar saklanmak yerine daha iyi hissetmenin bir yolunu bulacaktım.

Söz veriyorum kendime. Bu ikinci sözüm olsun. İlki hastalığı yenebileceğime olan inancımın sözüydü. Şimdiki hastalık sonrası depresyon ve insanların bana uyguladığı psikolojik şiddet bölümünü atlatabileceğimin sözü olsun.

***

Kimseye bakmadan otobüsten indim. Herkesin beni izlediğini bilsem bile ben yine de izlenmediğimi düşünerek kendimi rahat hissetmeye çalıştım. Kimsenin olmadığı karşı kaldırıma geçerek okula doğru yürüdüm. Yalnız kalmak bazen en iyi ilacım oluyordu. Bazense çıldırmama sebep olacak kadar can yakıcı. İki halini de seviyordum. Bana yaşadığımı hissettiriyordu.

Adımlarım okula yaklaştıkça kalan son günlerin tadını çıkarmayı düşünerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Okul bitiyordu ve uzun bir süre buralarda olmayacaktım. Sadece buna odaklandım ve akşam Hayat'ı arayarak sonunda kavuşacağımız hayalimiz için atacağımız ilk adımı düşündüm.

Okula girer girmez her zaman aynı şey yaşanırdı. Herkes bana doğru dönerek, yaşadıklarımı ve şapkamın altındaki manzarayı tahmin etmeye çalışırdı. Beni sonunda ödül olan bir oyun gibi görüyorlardı. Okulda, -Hayat hariç- kimse şapkamın altını görmemişti. Tüm söylentiler şapkamın altında gizli bir şeyler taşıdığım ya da şapkamın altını görenlerin büyülenerek bana âşık olduğu yönündeydi. Tüm bu söylenilenlerin yanında şapkamı çıkarıp saçlarımın olmayışını görmek için iddiaya giren insanların olduğunu bile duydum. Duyduklarım ilk başlarda canımı yaksa da şimdilik sadece şapkamın altında gizlenmeme sebep olacak kadar ürkütüyordu beni. Kimsenin saçlarımın olmayışını görmesini istemiyor değildim. Gördüklerinde ve sonrasında yine de bunu konuşmaktan vazgeçmeyeceklerini biliyordum. Ben de onlarla şapkamı çıkarmayarak savaşıyordum. Her attığım adımın izleniyor olması hissi gerçekten kötü olsa da kimsenin bakışlarını engelleyemezdim. Kimsenin kafasını başka tarafa çeviremezdim. Kimsenin ağzını kapatarak söyleyeceklerini ağzına tıkamazdım. Birkaç kişiyi susturmayı başarsam bile diğerleriyle savaşacak kadar gücüm yoktu. En azından bunu her gün yapamazdım. İşte bu yüzden kimseyle uğraşmıyorum. Bir kişi dışında, onu da gün içinde görürsünüz zaten.

KORE'DEKİ AYAK İZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin