Hastane Çatısına Konmaya Çalışan Uçurtma
Okulun son günü.
Hayalime kalan son iki gün.
Midemde uçuşan kelebeklerle Hayat'ı dinleyerek okula girdim. Son kez koridordan geçiyordum, bakışlara katlanıyordum ve son kez fısıltılara kulaklarımı kapatıyordum. Koridor boyunca yürüdük ve sınıfa girdik. Anlatacakları bitmeyen Hayat sınıfın ortasındaki hocayı görünce üzülerek sırasına geçti. Anlatacaklarını harfi harfine unutmadan bir sonraki arada anlatacağından emindim.
Derse geç kalmıştık. Ama umurumda değildi. Ne de olsa bugün son gündü.
"Son sınavınız," dedi sınıfın ortasındaki kadın. Bu hocayı birkaç kez kafamı sıradan kaldırdığımda görmüştüm. Bana yabancı gelmiyordu. Sınav olacağımızı bile unutmuştum. Hastalığımdan sonra okulumla aramı iyi tutamadım. Bu sene kaçırdıklarımı toparlamak yerine seneye hepsini başarılı bir şekilde halletmeyi düşünmüştüm.
"Mezun olduktan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye sordu yine aynı kadın.
Sınıfta bir sessizlik hâkimdi. Başkaları hakkında kolayca konuşabilen herkes kendileri hakkında konuşmakta zorlanıyorlarmış gibi görünüyordu. İşte tam olarak insanlığın tanımı buydu.
"Kore'ye gideceğim," dedim, elimi hızlıca kaldırarak. Tüm bakışlar bana döndü. Hayat alttan beni dürtüyordu. Herkesin yaşımızla sevdiğimiz şeyler arasında bağlantı kurmakta zorlanıp bizimle alay ettiğini biliyordum. Sevdiğin şeylerin yaşla ne alakası vardı ki. İstersem bir çocuğun sevdiği şeyleri severdim. İstersem daha olgun birinin yaptığı bir aktiviteyi yaparım.
"Orada mı çalışmayı düşünüyorsun?" diye sordu hoca.
"Hayır. Sadece hayalimi gerçekleştireceğim," dediğimde bütün sınıf güldü. Bazıları kendini tutamayarak kahkahalar attı. Sinirlendiğimi hissediyordum. İnsanlar saygı denilen şeyi sadece kendi düşüncelerine istiyorlardı. Başkasınınki için kullanmakta ise zorlanıyorlardı. Kendimi tutamayıp ayağa kalktım ve tüm sınıfa seslendim:
"Nesi komik bunun? Sırf siz hayatı yaşamayı bilmiyorsunuz diye mi? Yoksa tek hayalinizin yaz tatili gelip evde tüm yaz boyunca yatmak olduğu için mi?"
Tüm sınıf birden sustu. Ama ben susmadım.
"Bırakın, insanlar istediklerini sevsin. Bırakın, insanlar istediklerini yaşasın. Belki de çok fazla zamanınız yoktur yaşamak için."
Çantamı alarak sınıftan çıktım. Hayat'ın arkamdan üzgün gözlerle beni izlediğini ve yanıma gelmek için tüm hayallerini feda etmek istediğini de biliyordum. Ama o son sınavına girmeli ve başarılı olmalıydı. Kore'ye gitmek ve orada okuyabilmek için buna ihtiyacı vardı.
Hayat, her zaman zeki bir kız olmuştu. Kore'de okumaya yetecek kadar puanı vardı ama yine de son sınavı da kaçırmayıp Kore'yi cebine koymalı ve yoluna devam etmeliydi. Benim için yeterince üzülmüştü. Daha fazla üzülmesine izin veremezdim. Sınıftan çıkmadan tüm bakışların arasında Hayat'a döndüm ve kaşlarımı kaldırdım. O ne demek istediğimi gayet iyi anlamıştı.
İnsanlara kızgındım. Yaşadıklarıma üzgündüm. Yaşatılanlara daha da kızgındım. Ve yaşayacaklarımı düşünmek beni mahvediyordu.
"Ben eve geçiyorum," diye mesaj attım Hayat'a.
Ama gitmedim. Otobüse binmedim. Ayaklarım beni daha önce hiç gitmediğim bir yere götürdü. Terk edilmiş bir parka. Tek bir çocuk sesi bile olmayan solgun oyuncaklarla bakıştım. Kimsesizlikten dökülen boyalarına üzüldüm. Sessizliğine gömüldüm. Köşedeki kimsenin oturmayı bile istemeyeceği bir banka oturdum. Sessizlik iyi gelmişti. Ağaçların dökülen yapraklarını görünce sevinmiştim. Hep sevinirdim kuruyan yapraklara. Bu dünyadan kurtulduklarına inanırdım. Birkaç yaprağı yerden alarak avucumun içinde ufaladım. Ve havaya doğru üfledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORE'DEKİ AYAK İZLERİ
RomanceEğer aşkın mucizesine inanıyorsanız bu kitabı okumanızı isterim.