rose sen olmasan ben ne yapardım?

54 8 18
                                    

dersin bitmesini hiç istemedim. rose'ye anlatmak istemiyordum, anlatamazdım zaten. ama anlatmalıydım, onunla yakın arkadaşız.

nasıl anlatmam gerektiğini bütün ders boyu düşündüm. zilin çalması ile hayal kırıklığı ile yukarı baktım. 45 dakika ne kadarda hızlı geçmişti öyle! derste dinleyemedim. gün harika geçiyor ya!

rose'nin yanıma doğru gelmesi ile bakışlarımı ona çektim. "anlatacak mısın artık lisa?" dedi. "tamam anlatacağım gel yürüyelim koridorda, anlata anlata gideriz." dedim. ah cidden kendimi anlayamıyorum.

rose, elimden tutup hızlıca ayağa kaldırdı beni ve kapıya doğru sürükledi beni. "dökül!" dedi. mahcup bir şekilde bakıp en başından anlatmaya başladım, evden çıktığım andan itibaren...

şok içinde beni dinliyordu. "jennie senden hoşlanıyor olabilir mi? neden o kadar geç saatte seni buluşmaya çağırdı sence? bende geleceğim!" dedi. aslında gelse iyi olur. "tamam gel ama saklan." dedim. gülümsedi ve bana sarıldı. "canım arkadaşım benim. hiçte kırmaz beni." dedi. gülümseyip bende onu sardım.

zilin çalması ile bu tatlı an bozulmuştu. "ders ne?" dedim bıkkınlıkla. "sanırım coğrafya." dedi. ah kahretsin! o dersten nefret ediyorum. çok sıkıcı geliyor kafamda basmıyor zaten. derste uyumak istiyorum fakat uyursam notlarım düşük gelir, babam bana kızar ve ceza verir, hayatımı kurtaramam falan filan.

yavaş adımlarla sınıfa adımladık. "umarım sağ çıkabiliriz." dedi. gülüp "umarım." dedim. sıralarımıza oturduk. kitaplarımı sıramın altından çıkardım ve hocayı beklemeye başladım. hocanın gelmesiyle saygı için ayağa kalkıp selamladık birbirimizi ve yerimize oturduk.

olabildiğince anlamaya çalışıyordum dersi. hoca yaşlı biri, o yüzden çok sıkıcı anlatıyor.

dersin bitmesi ile bir oh çektim. "umarım gün erken biter." dedim. böyle böyle gün bir şekilde geçti.

okul çıkışı, çantamın içine birkaç şey tıkıp, çantamı sırtıma aldım. son sınıflar okuldan en geç çıkan tayfa oluyor. kapının orada kat müdür yardımcımızın işaretini bekledik. aradan uzun süre sonra, çıkmamız için işaret vermesi ile bütün sınıflardaki öğrenciler depar attı.

rose ile onların bu hallerine gülerken gözüm jennie'ye takıldı. sevgilisinin ağızının içine girmişti resmen. sevgilisinin penisini elliyordu sürekli. grubu ile gülerek merdivenlerden indi. sevgiliside jennie'yi kalçasından kavramış, vakumluyordu adeta. midem bulanmaya başlamıştı. rose bunu anlamış olacak ki tuvalete sürükledi beni.

ona baktım. "lisa, sen iyi değilsin. neye bulandı miden? kime baktın öyle?" dedi. jennie ve kullanıcılarına diyemezdim. "boşver. hadi gidelim." dedim. beni mermere yaslayıp sıkıştırdı. "tekrar soruyorum lisa. yalan söylediğin çok belli. kime bakıyordun!?" dedi.

gözlerimi ondan kaçırarak sorusuna yanıt arıyordum. "jennie'ye bakıyordun değil mi?" dedi. ona hızlıca baktım. "ona aşıksın çok belli." dedi. "nereden biliyorsun?" dedim sorgularcasına.

alay edercesine güldü. "bunu anlayamamak aptallık göstergesidir. kızı gözlerinle yiyorsun. kızla ne zaman konuşsan ağızının içine düşüyorsun. seninki hoşlantı da değil, aşk." dedi. şaşkınlıkla ona baktım.

masumca "rose bana yardım etmelisin." dedim. "her daim yanındayım şekerim, söyle." dedi. "ben ne yapacağım bütün sene? sanırım ona gerçekten aşık oldum. ne yapmalıyım?" dedim.

gülüp "karşındaki kişiden yardım istemen çok iyi oldu çünkü o aşkın gerçek anahtarına kadar her şeyi biliyor. bu konuda en iyisi olmuş biridir." dedi. bu lafına gülmeden edemedim. "kendini övmede yardım et bana." dedim.

Okuldaki Ölü Gözler ~JenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin