0.1

344 27 63
                                    

Geçtiği yollarda tanıdığı, tanımadığı herkese selam vererek okulun yolunu tuttu.
Ona göre negatiflik yoktu düşüncelerinde, çevresinde mutluluk hâkimdi. Hâkim olmalıydı. Nerde bir üzgün kimse bulsa yanına gider, onu eğlendirirdi. Gördüğü her sokak hayvanına bakkaldan mama alır, beslerdi. Bazen üzgün olsa bile bunu açığa vurmaz, maskesini takar, yine etrafa gülücükler saçardı. Hoseok her zaman böyleydi ona göre mutlu olmak çok kolaydı. En ufak şey ile Dünyanın en mutlu kişisi olabilirdi. Ama bazen o bile zorlanırdı mutlu olmakta mesela; mutsuz olduğu durumlarda mutlu olmak gibi, sevdiği çocuğu bir başkasının yanında mutlu gördüğü gibi.

Hoseok kapıdan girdiği gibi yine onları gördü. O güler suratı yine düştü onun sayesinde. Onu severdi hemde herşeyden çok ama birde yine o üzerdi herşeyden daha çok. Onlara bakmadan hızlı bir şekilde okulun içerisine girdi Hoseok. Arkadaşlarını severdi ancak onun sayesinde bazılarına istemsiz bir şekilde mesafeli davranırdı. Bunu saçma buluyordu fakat onları, onunla yakın gördüğünde kalbinin acısı onlara böyle davranıyordu.

Asık suratı dikkat çekmiş olucak ki koridorda bulunan herkes ona bakmaya başladı. Hoseok bazen insanları anlamıyordu. O da insandı, o da üzülebilirdi, o da kırılabilirdi. Ancak insanlar Hoseok'u insan dışı bir varlık gibi görüp, onun her zaman gülmesi gerektiğini, üzülemeyeceğini, kalbinin olmadığını zannediyordu.
Hoseok onlara her zaman böylesine davranırken onlar, onun kalbini hiçe sayıyordu.

Dikkat çektiğini fark edince yüzüne sahte bir gülümseme bıraktı. Hoş bu gülümseme kısa süre sonra gerçeğe dönüşecekti. Çünkü arkadaşları onu nasıl mutlu edeceğini biliyordu. Onlar Hoseok'u her zaman anlardı. Hoseok onların yanında her zaman olduğundan daha mutluydu. Onlar, Hoseok'u bir nevi ayakta da tutuyordu. Gülümsesini yüzüne takarak merdivenleri aşıp, sınıfa girdi.

Arkadaşları onu görür görmez, hemen boynuna atladı. Hepsi bir ağızdan konuştu.

"Günaydın Hoseok!"

"Günaydın Hoseok'um!"

"Günaydın Hoseok! Aç mısın? Hemen kantine gidelim."

Hoseok daha da derinden bir gülümseme ile karşılık verdi.

"Hepinize günaydın! Hayır, aç değilim kahvaltımı yaptım."

Hoseok çantasını sırasına bırakıp, onlara döndü. En büyükleri konuştu.

"Güzel o zaman. Dışarıya çıkalım mı?"

Karşısındaki üç arkadaşınada baktı. Hoseok'un bir anda yüzü düştü. Bahçeye çıkarsa onları görürdü. Onlar olmadan maskesini zorlanmadan takabiliyordu. Ama onların yanında, onları görürken ne kadar zorlandığını kimse bilmiyordu. Hoseok dertlerini, üzüntülerini arkadaşlarına anlatan biri değildi. Çünkü bazen onun üzüldüğü şeyler arkadaşlarına 'saçma' veya 'çocukça' geliyordu. Bu yüzden tasasını bir daha anlatmayacağına kendisine bu şekilde söz vermişti. Hoseok çok zarif, narin bir kalbe sahipti. Hemen kırılabilirdi. Kalbinin parçalarını toplarken eline batan kırıkları canını yaksada yine kendi içinde yaşar, bitirirdi. Ya da öyle zannederdi. Yüzü düşmüş olan arkadaşını gördüklerinde ona dönüp sordular,

"Hoseok n'oldu iyi misin?"

Hoseok ne kadar zorlansada gülümsedi.

"Ah, şey, iyiyim sorun yok. Çıkalım dışarıya."

Ne kadar istemesede çıktı dışarıya. Soğuk hava yüzüne hücum ederken gözleri istemsizce onları arıyordu. İçindeki ses onu ne kadar uyarsada gözlerini engelleyemiyordu işte. Arkadaşları yanında sohbet ederken, o sadece onları arıyordu. Bu sebeple mideside sakılmaya, bulanmaya başlamıştı. Kim bilir onları görünce ne olucaktı...
Arkadaşının onu dürtmesi ile düşüncelerinden çıktı. Boş gözlerle arkadaşına bakmaya başladı.

Me Gustas Tú|SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin