Bu benim kaderim

61 6 3
                                    

Sonunda Mersin'in ta kendisine, İçel'e gelmiştik. Kapalı bir otoparka arabayı park edip yürümeye başlamıştık. Metropol diye geçen yeri gezmeye başladık, etrafta mini satıcılar, küçük restoranlar, tatlıcılar ve bitmek bilmeyen mini mağazalar,butikler vardı.

"Bak bu 52. Kat. Bu Mersin'in hatta Türkiye'nin yerli navigasyonu, bütün Mersin'in buluşma noktası." Böbürlenerek konuşup sanki dünyanın 7 harikası listesindeymişcesine bakıyordu eski binaya

Birkaç mağazaya girip tişörtlere baktım ama hiçbirinin kalitesinin iyi olmadığını söyleyip, yani kısaca beni kandırıp magazadan çıkarmıştı hakan.

"Of hakan senin yüzünden hiçbir şey alamıyorum" sitem ederek konuşmuştum

"Ya beyto götürürüm seni alışveriş merkezine ordan alırsın. Hem kaliteli olur " dedi.

Gözlerimi devirerek peşinden yürümeye devam ettim

Her dükkandan çıkan farklı şarkılara bedenimi sallayarak eşlik ediyordum. Çok tatlı mağazalar ve hediyelik eşya dükkanlarına girmek istesem de hakana söyleyemiyordum.

Yaklaşık 15-20 dakika yürüdükten sonra ara sokaklardan geçip çok güzel bir sokağa girmiştik. Sokak sanatçılarının aksine banka ve kuyumcuları saymazsak gerçekten şirin bir sokaktı...

Sokağa girince aklımda edis-arıyorum şarkısı çalmaya başlamıştı nedensizce.

Mırıldanarak Hakan'ın peşinde penguen gibi yürümeye devam ettim

Bir binadan girip başka bir güzel yere çıkmıştı yolumuz.

'Gerçekten' dedim o an, 'gerçekten çok güzel bir şehir...'

Yürüyen merdivenlere ilerlerken bir patiseri çarptı gözüme. Camında güzel bir servis tabağına konulan kurabiye ve keklere baktım, etrafa asılmış renkli süslemeler vardı.

Biraz yavaşlayıp içeriye bakmaya çalıştım,

Renkli süslemelere ve yiyeceklere nazaran siyah,koyu bir duvar boyası vardı.

Koskoca dükkanda tek beyaz olan yer, küçük bir duvarda ki birbirine sarılan iki gencin çerçeveli fotoğrafıydı.

Biraz daha yaklaşıp daha detaylı bakmaya başladım, aklımı başımdan alan, bu güzel mekana,
Kocaman uzun bir masa vardı; ilk gözüme ilişen kahverengi, çöreğe benzeyen bir yiyecek oldu. Masanın geri kalanı çok hoş çiçekler, birbirinden güzel tatlı, tuzlu ve hamur işleri ile doluydu. Mekanda çalan şarkı da ayrı bir güzellik katıyordu.

'Kalben~sonsuza kadar'

Büyülenmişçesine baktığım patiseriden dikkatimi Hakan'ın kolumu tutmasıyla dağıtmıştım.

"Beyto sana seslendim kaç defa, iyi misin?" Merakla bakarak sordu

"İyiyim, hakan bu patiseriye gelebilir miyiz? Çok güzel. Öyle değil mi?" Gözlerimi alamadığım mekana çevirdim tekrardan.

"Geliriz geliriz. Hadi gidip bir kafeye oturalım yoruldum ben" kolumu tutarak arkasından beni de çekiştire çekiştire yürümeye başladı

Yürüyen merdivenlere binerken anladığım bir şey daha olmuştu, bu güzel mekanın şarkıları gerçekten kaliteli insanların şarkılarıydı.

Üst geçitten geçerken orada da şarkı söyleyen bir gence daha rastlamıştık. Gençlerin çoğunlukla olduğu bir şehirdi sanırım burası, yürüyen merdivenle aşağı inip denize yakın bir kafeye geldik

"Beyto burası benim çok eskiden çalıştığım böyle lisede, can sıkıntısından gelip çalıştığım bir yerdi " bir masaya geçip otururken konuşmuştu

BÈYTO-GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin