1|Kızlar adil dövüşmezler.
Baekhyun taşınmıştı.
Şüphesiz, hayatımın en kötü günlerimi yaşıyordum. 8 yaşımdaydım, tek ve en yakın arkadaşım taşınmıştı ve iki gündür ağlıyordum. Ek olarak, ablam olacak Yongsun isimli cadı da benimle her fırsatta dalga geçiyor ve beni çileden çıkarmak için elinden geleni ardına koymuyor, her haliyle insanda muhalefet etme isteği uyandırıyordu ve kendimi bir an da onunla ağız dalaşına girecekken buluyordum. Girecekken buluyordum diyorum; çünkü artık onunla bir daha asla laf dalaşına girmeyeceğime dair kendime bir söz vermiştim.
İlk olarak, ablamla olan her ağız dalaşımızın sonu kavgaya gidiyordu ve öğrendiğim ilk şey de kızların asla adil dövüşmediğiydi. Kavga içinde sizi tırmıklayıp çimdikler, saçlarınızı yolar ve siz karşılık vereceğiniz zaman da timsah göz yaşlarıyla beraber annelerinin yanlarına gider ve kabak, her zaman olduğu gibi, sizin başınıza patlardı. Eskiden onunla kıran kırana mücadele ederdim ama bu yüzden artık onun oyunlarına kanmıyordum. Çünkü dediğim gibi: kızlar adil dövüşmezler.
İsterse arkamdan sayıp sövsün, ister bebek, ister bacaksız desin, umrumda bile olmuyordu. Bu yüzden, Baekhyun'un arkasından ağladığım için de bana söylediği bir ton lafla hiç ilgilenmiyor ya da ilgilenecek enerjiyi kendimde bulamıyordum çünkü oyun oynayacak bir arkadaşım yoktu artık. Yalnız kalmıştım.
5 yaşımdan beri tek arkadaşım, Baekhyun'du.
Okula başlamadan önce parka gittiğim zaman hiçbir çocukla oyun oynamaz, oyuncaklarımı asla paylaşmazdım. Eğer onları almak isterlerse ilk önce cesedimi çiğnemeleri gerekirdi.
Kimseyle arkadaş olmak istemiyorum, derken Baekhyun'lar bizim evimizin hemen karşısındaki eve tanışmışlardı. Nasıl olduğunu hatırlamıyorum bile. Her şey bir an da oluvermişti. Normalde kimseyle hiçbir şeyini paylaşmayan ben, Baekhyun'la oyuncaklarımdan tutun kıyafetlerime, yediğim yemekten tutun içtiğim suya kadar her şeyimi paylaşıyor ve bundan memnuniyet duyuyordum.
Annem dışında kimsenin bana dokunmasını istemez ve ben de annem haricinde, bir de ablamla olan kavgalarımız, kimseyle pek fazla tensel temasta bulunmazdım. Nedenini bilmediğim bir şekilde birilerine dokunmak ya da bana dokunulması hoşuma gitmiyordu. Babamla bile çok sarılmayan ben, Baekhyun'un elini bırakmaz olmuştum.
Anaokuluna başladığımızdaysa, her şey biraz daha değişmişti. Ben hâlâ aynıydım ama Baekhyun benim aksime son derece sevecen ve arkadaş canlısıydı. Hep öyleydi ama ilk defa böyle bir ortama girdiğimiz için ben daha yeni fark etmeye başlamıştım bunu. Sınıftaki herkesle iyi anlaşıyor ve herkes onu çok seviyordu; ben de onu kıskanıyordum. Bu yüzden, Baekhyun'la oyun oynamak isteyen olursa oyunlarına dahil olup oyunlarını mahvediyor, her fırsatta Baekhyun'un, 'benim' en yakın arkadaşım olduğunu ve başka kimsenin olamayacağını hatırlatıyordum. Zaten bir süre sonra sınıftakiler benden korktukları için Baekhyun'un yanına yaklaşmamaya başladılar ve yine Baekhyun'la biz bize kaldık. Neyse ki o yılı kazasız belasız aramızda küskünlük olmadan atlatabilmiştik.
Birinci sınıf da anaokulundan pek farklı değildi. Sınıftaki herkes anaokulundaki öğrenciler olduğu için kimse Baekhyun'a yaklaşmıyor ve benim kıskançlık duygum da bundan ötürü tetiklenmiyordu.
Her şey rayında ilerliyorken, bir an da Baekhyun'ların taşınası tutmuştu. Bunu ilk duyduğumda ağlamaktan başımın ağrıdığını hatırlıyorum yalnızca. Ve bu olaydaki tek tesellim Baekhyun'un beni her hafta arayacağına dair söz vermesi ve arabalarıyla yola çıktıklarında, "Seninle sonsuza kadar en yakın arkadaşlar olarak kalcağız, Taetae. Söz veriyorum!" diye pencereden kafasını çıkarıp bağırmasıydı.