19|Beklenmedik gelişme.
Beklediğimden daha az ağlamıştım. Kabullendiğimden ötürüydü sanırım. Ya da içten içe ağlamanın hiçbir işe yaramayacağını, zamanı geri alamayacağını veya Jeongguk'un hafızasını silemeyeceğini biliyor olmamdı. Belki de hiçbiriydi, emin değildim ama o çadırda bir saat boyunca Hoseok ve Jimin'in arasında oturup ağlarken sadece yok olmak istiyordum. Neyse ki çabucak uyuya kalmıştım ama fakat uyanınca her şey yine eski haline dönmüştü. Bundan sonra Jeongguk'un yüzüne nasıl bakacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Reddedilmek bir yana, artık onunla arkadaş bile kalamayacaktım büyük ihtimalle. Benimle artık arkadaş kalmak istemeyebilirdi ve ben böyle bir durumda ona ağzımı açıp da tek kelime edemezdim.
Ertesi gün sabah uyandığımızda dün gece yaşadıklarım birer birer akın etti zihnime yeniden ve içimde yeniden büyüyen ağlama dürtüsünü bastırmaya çalıştım. Buradan bir an önce gitmem lazımdı. Jeongguk'u görmek istediğimi sanmıyordum. Neyse ki hemen yola çıkacaktık.
Pılımı pırtımı topladıktan sonra Jimin ve Hoseok'a bile tek laf etmeden kendimi otobüse atıp cam kenarına oturdum ama oturmaz olaydım, Jeongguk anında belirivermişti. Panikle hemen perdeyi kapattım. Beni görmesini istemiyordum ve sanki onu görmemek göğsümü ele geçiren bu ıstırabı durdurabilecekmiş gibi onu görmeyi de istemiyordum. Kalbim göğsümde gitgide ağırlaşıyordu ve buna engel olamayacak kadar da acizdim üstelik. Hissettiğim acıyı görmezden gelmeye çalışıyordum ama olmuyordu bir türlü.
Ne Hoseok ile ne de Jimin'le konuştum. Birkaç kere benimle konuşma girişiminde bulunsalar da ağzımı bıçak açmayınca ikisi de bir süre sonra vageçtiler. Yol boyunca tek yaptığım şey oturduğum yerde başımı cama yaslayıp şarkı dinlemekti. Kahrımdan ölecektim sanki. Ne diye Jimin ve Hoseok'un aklına uymuştum ki? Jeongguk'un hoşlandığı kişinin ben olma ihtimali domuzların uçmasından bile daha mantıksızdı. O küçüklüğümüzden beri böyleydi, bana hissettiği sevginin boyutu hep aynıydı, arkadaşlıktı. Eğer değişmiş olsaydı hissederdim. Yine de bir umut, inanmak istemiştim. Hoşlandığı kişinin ben olmasını o kadar çok istemiştim ki bu hayale kendimi çok fazla kaptırmış ve sonunda zeminle buluşmuştum. Ayaklarım en nihayetinde yere basmıştı ama Jeongguk'u kaybetmiştim çoktan. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı.
Otobüs, okul bahçesine girer girmez ayaklandım ve kendimi dışarı attım. Hoseok ve Jimin'in arkamdan bana seslendiklerini duyuyordum ama aldırmadım. Bir an önce eve girmek ve yorganımın altına girip yaklaşık 10 ay boyunca orada kalmak istiyordum. Hızlı adımlarla eve ilerlerken yolların her zaman Jeongguk'la geçtiğimiz yollar olması da hiç yardımcı olmuyordu. Ağlama dürtüsünü yeniden bastırdım. En azından eve gidene kadar tutmalıydım çünkü eğer şimdi ağlamaya başlarsam duramayacağımı ve eve gidemeyeceğimi biliyordum. Bu yüzden adımlarımı daha da hızlandırdım.
Eve geldiğimde zile basmadan anahtarla girdim. Annemin işte olduğunu biliyordum ve bunun için minnettardım çünkü içeriye adımımı atar atmaz görüşüm bulanıklaşmaya başladı. Ağlamak istemiyordum. Ağlamaktan çok yorulmuştum ama içimden başka bir şey yapmak gelmiyordu. Çantamı kapının önünde bırakarak odama çıktım ve tıpkı otobüste planladığım gibi yorganımın altına girip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. O kadar içten ağlıyordum ki ağlamamı durdurmak imkansızdı. Ağladıkça ağlayasım geliyor ve bu kahrolasıca gözyaşı kanallarım gözyaşı üretmeye devam ediyordu. Ne kadar süre ağladığımı bilmiyorum, zaman algım allak bullak olmuştu.
Zihnim yeniden Jeongguk'a gitti. Kamptayken hoşlandığı kişiye açılacağını söylemişti. Acaba bu akşam mı söyleyecekti? Veya söylemiş miydi? Belki de ben ona itiraf ettiğimde o çoktan hoşlandığı kişiye açılmıştı, kim bilebilirdi ki?