2|Origami meraklısı Jeongguk.
Yaz tatilinin büyük bir kısmının benim için harika geçtiğini söylemek abartı olmazdı sanırım. Nedenini ise, Jeongguk ve ailesinin 2 buçuk ay evde olmamalarına bağlayabiliriz. Bu koskocaman 2 buçuk ay boyunca beni izleyen, beni takip eden ya da bana zorla sarılmaya çalışan kimse yoktu. Bu yüzden kendimi son derece rahat hissettiğimi söyleyebilirdim. Ama bu rahatlamışlık evresinin, Jeongguk geldikten sonra da devam ettiğini söyleyemezdim işte. Keşke söyleyebilseydim ama hayır, böyle bir şeyin mümkünatı dahi yoktu.
Evlerine geldikleri gün, annemle beraber mutfakta kek yapıyorduk. En sevdiğim şeylerden biri hiç şüphesiz annemle beraber mutfakta vakit geçirmekti. Bu yüzden keyfim de son derece yerindeydi.
Annemin söylediği malzemeleri tezgaha koyuyor, işi bitenleri tekrardan yerlerine geri yerleştiriyordum. "Keşke Yongsun'da senin gibi mutfak işleri yapmayı sevse, değil mi?" diye sordu annem keki çırparken. Bu soruya cevabım kesinlikle hayırdı. Eğer ablam da benim gibi bu işleri yapmayı sevseydi şu an burada ablam da olurdu ve bu da katliam çıkması demekti.
Mutfak masasına ilerleyip oturduğumda, "Keşke." diye cevap verdim anneme. Eğer gerçekten düşündüğüm şeyi duyarsa üzülebilirdi ve annemin üzülmesi en son istediğim şey bile değildi.
Annem her zaman ablam ve benim iyi geçinmemizi istemişti ama biz bunu hiçbir zaman beceremiyorduk. Annem her ne kadar bu duruma üzüldüğünü bize yansıtmamaya çalışsada üzüldüğünü biliyordum.
Annemin keki fırına koymasıyla eş zamanlı olarak kapımız çaldı. Ablam yaklaşık 2 saat önce arkadaşının evine gittiğinden, ablam olmalı, diye düşünerek olacaklardan habersiz bir şekilde kapıya koştum ve kapıyı açtığım anda pişmanlık tüm vücudumda kol gezinmeye başladı.
Çünkü, Jeongguk karşımda duruyordu.
Bir saniye sonrasındaysa üstümde.
Ne ara bana sarıldığını ve yere düştüğümüzü anlayamamıştım bile. Daha az önce karşımda duruyordu ama şimdiyse kollarını sıkıca boynuma dolamıştı ve nefes alamadığımı hissediyordum. Üstelik üzerimdeydi! Ciğerlerime oksijen gitmiyordu. "Jeongguk," dedim güçlükle. Onu itmeye bile çalışmıyordum artık, çünkü Jeon Jeongguk bir şeyi yapmayı isterse, ne olursa olsun yapıyordu. Artık bana olan temaslarını oluruna bırakmaya bile karar vermiştim; en azından etrafta kimse yokken. Ve bu kararı da tam şu an verdiğimi söylemek yalan olmazdı.
Benden ayrılıp yerden kalktı ve beni de kolumdan tutup ayağa kaldırdı. Ellerini omzuma yerleştirdiğinde yüz yüzeydik. "Hyung," dedi cıvıltılı bir sesle, "Senin boyun uzamış!" ve ardından tekrar sarıldı.
Jeongguk bana sarılmaya devam ederken onu itmemiştim ama sarılmıyordum da. "Yeter artık," diyerek ondan uzaklaşmaya çalıştığımda daha sıkı sarıldı ve o sırada arkamdan, "Jeongguk! Tatilden dönmüşsünüz." diye bir ses duydum. Jeongguk, benden uzaklaşıp, "Bayan Kim, merhaba!" diyerek anneme doğru ilerledi ve bu kez ona sarıldı. Ciğelerime hava dolduğunda nefes alabilmenin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anladım. Annem. Canım annem. Kurtarıcım. Meleğim. Bir tanem. Hayatımın anlamı.
Ben içimden anneme minettarlığımı belirtirken annem, Jeongguk'un omzuna kolunu dolamış, onu içeriye doğru resmen sürüklüyordu. "Mutfağa gelsene, hayatım. Biz de Taehyung'la beraber kek yapmıştık. Biraz bizimle otur, sana kekimizden ikram edelim." dedi. Ardından arkasına dönerek bana bakıp gülümsedi. "Hadi, Taehyung. Kapıyı kapatıp sen de gel içeriye."
Az önce annem hakkında dediğim şeyler var ya hani, hepsini unutun. Başımıza nasıl büyük bir bela sardığının farkında bile değildi. Artık Jeongguk'a, eve git, desek bile gitmezdi.