16|Bana bak, sadece bana.
"Jeongguk, artık benimle her sabah okuluma kadar yürümeyi bırakmanı istiyorum." dedim okula yaklaşırken. Bilindiği üzere, ben liseye geçmiştim ve Jeongguk'da sekizinci sınıftaydı. Yine de, sırf benimle daha fazla vakit geçirebilmek için sabahları normalde uyanması gereken saatten bir saat daha erken uyanıyor ve benimle beraber okuluma kadar yürüyordu.
"Reddediyorum."
"Jeongguk." dedim yürümeyi bırakıp. "Ben çok ciddiyim." Gerçekten de ciddiydim. Jeongguk'un artık bunu yapmasını istemiyordum. Benim için normal okul saatinden çok daha erken kalkmasını, uykusundan feragat etmesini istemiyordum. "Bunu yapmanı istemiyorum."
O da benim birkaç adım önümde durup bana döndüğünde, "Neyi istemiyorsun?" diye sordu. Sesi ve bakışları değilmişti, duyacağı şeyden korkuyor gibiydi. Cümlemi yanlış anladığını fark edince telaşla öne doğru atılıp ellerimi iki yana doğru salladım.
"Yanlış anladın." dedim. "Seninle yürümeyi seviyorum Jeongguk, seninle vakit geçirmeyi gerçekten çok seviyorum ama benim için her sabah erkenden kalkman, okuluma benimle birlikte yürümen... Beni de anlamanı istiyorum. Sanki benim yüzümden az uyuyormuşsun gibi hissediyorum."
Bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Kendini kötü hissetmene gerek yok. Erken kalkıp seninle okuluna kadar eşlik etmeyi tercih eden benim. Ama... seni anlıyorum. Eğer senin yerinde olsam ben de böyle düşünebilirdim." Hafifçe gülümsedi. "Sen nasıl istiyorsan öyle olsun."
Ben de gülümseyerek ona karşılık verdikten sonra yürümeye devam ettik. Okulumun önüne geldiğimizde, "Görüşürüz, hyung. İyi dersler." dedi.
"Akşam gelecek misin?" diye sordum. Okul çıkışında hâlâ eve beraber yürümeye devam edebilirdik ve bunu istiyordum da.
Aklına bir şey gelmiş gibi gözleri açıldı ve, "Ah, hyung, ben de sana onu söyleyecektim, unutmuşum. Artık okuldan sonra etütlere kalıyoruz, yani senin okul çıkışına gelemeyeceğim." dedi. Yüzü düşmüştü.
"Sorun değil." dedim ben de üzüldüğümü belli etmemeye çalışarak. Fakat ardından, aklıma gelen şeyle, "Kaçta çıkacaksınız?" diye sordum. Jeongguk'un okul çıkışına ben gidebilirdim.
Biraz düşündükten sonra, "6.30 gibi sanırım." dedi.
"Tamam o zaman. Ben gelirim çıkışına."
Yüzü aydınlandı. "Gerçekten mi?"
Başımı, onaylarcasına hızlıca salladım ve ardından, "Görüşürüz." deyip Jeongguk'a el sallayarak okuluma doğru ilerlemeye başladım.
—
Tüm yıl, benim Jeongguk'un okul çıkışına gitmem ve eve beraber yürümemizle devam etti.
Bir gün, yine eve beraber yürürken Jeongguk aniden, "Seni özlüyorum." deyince dumura uğradım. Böyle bir şey duymayı o an için hiç beklemiyordum. Onun sözlerinden ne kadar etkilendiğimi fark etmeden konuşmasına devam etti. "Okulda istediğim zaman yanına gelip seni görebilmeye çok alışmıştım. Şimdi, seni istediğim zaman yanına gelip görememek biraz canımı sıkıyor ve seni etrafta göremeyince özlediğimi fark ediyorum."
Jeongguk cümlesini bitirdiğinde nefesimi kaybettim ve beynim kısa devre yaptı. Böyle şeyler söyleme, demek istiyordum. Seni seviyorum, lütfen böyle şeyler söyleme bana.
Jeongguk ne zaman bana karşı sevgisini dile getirse içimi bir hüzün kaplıyor ve gün boyunca da geçmiyordu. İlk duyuşumda mutlulukla dolup taşıyor, sonrasında da sarf ettiği sözlerin hiçbirini, benim ona karşı hissettiğim şekilde değil de arkadaşça söylediğini fark edince üzülüyordum.