Sonra çok çok az benzinimiz kalmışken ormanın ortasında büyük mü büyük bir araziye geldik. Neredeyse arazi iki futbol sahası kadardı sonra havada dev bir uçak gözüktü. Mustafa ağabey "İşte bu be" dedi coşkuyla. "Geleceklerini biliyordum!" diye ekledi.
İki dakika sonra uçak indi ve arka kapısını açtı. İçinde 5 asker ve bir sürü araba vardı ;iki üç Ferrari bir iki phorş dört beş BMW ve sayamayacağım kadar değişik araba.
Bunları görünce Arda ben ve Murat'ın tepkisi aynı oldu "Vay bee!!!" Beyza ve Begüm ise birbirlerine bakıp "Erkekler" demekle yetindiler ama yine de görüntüye hayran kaldıklarını gizleyemediler.
Saat 18:47 idi meteorun çarpmasına Yaklaşık bir saat kalmıştı ama biz arabalara düz kontak yapıp çalıştırmıştık. Arda bir ferrariye geçmişti ama güzel kırmızı arabanın kahverengi deri koltuğunda uyuya kalmıştı. Murat bir BMW'nin sürücü koltuğuna geçmiş aracı sürüyor gibi sesler çıkarıyordu. Bu sırada da arabanın dijital gösterge paneli tükürükten nasibini alıyordu. Beyza arabasının sürücü koltuğuna oturmuş ayaklarını direksiyona atmış ve kulağına arabanın rodyosuna bağlı olan kulaklığı takmış rock dinliyordu. Begüm BMWsinde otumuş buğ yapmış cama resimler çiziyordu. Ben ise arabadan abraya gezip hangisinin daha iyi olduğunu bulmaya çalışıyordum.
Sonra uçak alarm verdi ve bir anda uçağın arka bölümü koptu iki üç araba aşağı düştü ve o an kotpit kapısı açıldı içeriden biri Mustafa ağabey olmak üzere altı adam çıktı. Onlar, arkadaşlarım ve ben uçağın sağ cephesindeki paraşütleri alıp uçaktan atladık. Hava yağmurluydu şiddetli esen rüzgar beni bir bayrak gibi titretip dalgalandırıyordu. Rüzgar gözüme geldikçe gözüm yaşarıyor her yerim acıyordu. Çığlık dahi atamıyordum. Ama vücuduma akın eden adrenelin hormonu duruma alışmamı sağlıyordu. Bir anda arkadan bir ses geldi bu ses uçağımızın patlama sesi idi. Son bir kararla eğitimsizce paraşütümü açmak için bir hamle yaptım ama elim hava akımında burkuldu zaten ikinci ve üçüncü deneyişimde paraşütün bozuk olduğunu da anladım tam yedek paraşütü açacaktım ki kesik kesik bir ses "Yapmaaaaa!!!" diye bağırdı. Arkama baktığımda ben ve Begüm hariç her kez paraşütünü açmış havada süzülüyordu. Eğer ben Begümü kurtaramazsam kimse kurtaramazdı ve o anda şu meşhur karalarımdan birini alıp kollarımı yanlara açıp yavaşladım sonra Begüm'ün bedeni hızla önümden geçti eğer yanlış görmediysem baygındı. O an kollarımı belime kavuşturup hızlandım ve Begümü yakaladım sonra da acil durum paraşütümü açıp yere yapışıp dümdüz olmaktan ikimizi de kurtardım. Hava zifiri Haranlıktı paraşütle süzülürken. Zaten artık havada paraşütsüzlük sorunu da yaşamıyordum. Begümün paraşütünü kendim açıp onu gök yüzüne bıraktım ama hep onun yakınında idim. Yere inmemize 30-40 saniye kalmışken Begüm ayıldı onu tehlikeli bir hamleyle tamamen ayılttım.
Sonra sakince bir ormanın açıklığına indik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA yok oluş
Science Fictionİnsanlığın yok oluş ile imtihanında büyük bir hayatta kalma savaşının ortasında kalmış bir grup genç ve onların hayatta kalma, insanlığı koruma ve medeniyeti tekrar kurup enfekte olmuş yaratıklara karşı mücadelesinin öyküsü... ANKA