Görebildiğim ve işe yarayacağını düşündüğüm bütün düğmelere basmaya başladım. Bu sırada canavarlar kotpit camını pençeliyor beni daha da korkutup strese sokuyordu. Ardından bir yerlerde bir kullanım kılavuzu olabileceğini düşündüm "Gençlik, oralarda kullanım kılavuzu var mı?" çığlıkların arasından zar zor duyabildiğim Beyza'nın sesi ukalaca bana cevap verdi, "Evet var..." tam o an mutluluktan havalara uçacaktım ki Beyza cümlesini bitirdi "...yanında bir de, iki yıllık garanti belgesi var, ama eskiyi götür yenisini al kampanyası yapmamışlar!".Bu hiç de iç açıcı olmayan konuşma üzerine kullanım kılavuzunu boş verip düğmelere basmaya devem ettim. En sonunda bir kolu kendime çektim sonra da yanımda duran çift saplı kırmızı gövdeli kolu ileri ittim. Helikopterin pervanesi çalışmaya başladı ama pervane, elektrik direğini biçti. Bu sırada canavarlar yine ürktü ve kaçtı. Ama motor arıza veriyordu. Bunu hem helikopterin yanından tüten dumanlardan hem de kontrol panelindeki bir ve iki yazan minik simgelerden ikisinin de yanıp sönmesinden anlaşılıyordu.
Helikopter sağ ve sola yalpalayıp hafif sisli ama yine de güneşli olan gökyüzüne yükselmeye başladı. Bu esnada arkadan gelen çığlıkların sesi hat safaya geldi. Ama bu konu da gayet haklılardı. Oyunlarda bile helikopter sürmeyi beceremeyen kişi, şu an helikopterin başında tamamen tahminlere dayanan bir teknikle helikopteri sürüyordu.
Ayrıca tek sorun bu da değildi. Helikopter doğruca bir binaya ilerliyordu. Hangi tuşa basarsam basıyım hangi kolu çekersem çekeyim helikopter yön değiştirmiyordu. Doğruca yüksek bir binaya ilerliyorduk.
Tam bir yarış arabasından bile hızlı bir şekilde binaya çarpacaktık ki helikopter bir anda ustaca bir menavra yaptı. Ama bu menavrayı ben değil, helikopter yapmıştı! Sonra helikopterin kontrol panelindeki bir mercekten bir hologram çıktı. "FAR CONTROL ACTIVE" yani "uzaktan control açık"gibi bişey. Ardından helikopter yine şehir merkezine doğru gitmeye başladı. Sonra olayları daha daha iyi anladım. Bir Anka bizim helikopteri ele geçirip bizi zorla Centreal'a getiriyordu. Arkadaşlarım artık çığlık atmayı bırakıp aralarında konuşmaya başlamıştı. Murat ise sadece "Öldük mü?" demekle yetindi. Elimden hiçbir şeyin gelememesinden dolayı bende oluşan kızgınlık beni harap ediyordu.
Sanki elim kolum bağlıydı. Helikopter havada biz hiçbir şey yapmadan uçuyordu. Ardından bizim helikopterin yanında, bizi koruyan başka bir helikopter göründü. Helikopter bizimki gibiydi ama içinde Ankalar ve birçok cephane vardı. Onlara dost olduğumuzu belli etmek için işaret yaptım. İçerideki Ankalardan biri bana gözlerini kısıp sanki beni bir yerden tanıyormuş gibi baktı. Şok olmuştum bu adam Luthor'du.
Ne yapacağımı bilemedim o an. Luthor'un beni tanıyamaması için kapşonumu kafama geçirdim ve bakışlarımı kaçırdım. Eğer bizi tanırsalar muhtemelen ilk fırsatta vururlardı. Onlara ihanet etmiştik ne de olsa.
Luthor bize bakmaya devam ediyordu. Elinde bir alet vardı. Bu şeyi helikopterimize tutup sanki bizi kontrol ediyordu. Yüzünde bir endişe ifadesi vardı. Bir şeylerin ters gittiğini düşünüyordu herhalde. Aslında haksız da sayılmazdı, bu işte çok büyük bir terslik vardı; bir sürü çocuk canavarlar basmış dünyada güvenli bir kamptan kaçıyor ve helikopterler çalınıyor. Pek de normal bir durum sayılmazdı bu.
Luthor her saniye bir alete bir helikopterimize bakıyordu. Nico sesi titrer bir biçimde ama aynı zamanda dost canlısı olarak "Ne arıyorlar? " diye sordu. Sally helikopterdeki oturma yerinde bilgisayarını çıkarmış, kaşlarını çatmıştı "Buraya bazı sinyaller yolluyorlar." dedi.
Begüm ters ters Nico'ya bakarak "Ben biliyorum galiba ne aradıklarını." dedi. Sesi gayet tehditkar ve fevri çıkıyordu ama yine de soğuk kanlıydı. "Sen Nico! Seni gördüm! Düşman saldırısı olduğunda arkamızdan koşuyordun, o sırada Bob'u sen vurdun. Hem sen ne zaman Sally'e yakın dursan Sally'nin netbookunda ki Anka haberleşme sistemi sinyali parazitliyi. Ama George hasta numarası yaptığında ve onunla gittiğinde sinyal hemen yerine geldi. Sen bir hainsin! Onlar haini arıyor!". Nico sırıttı "Sen delirdin mi Begüm?".
Olanlar beni hayrete düşürdümüştü. Ama hemen kendimi toparladım ve elimi sırtımdaki ok kılıfına attım. Aldığım ilk oku yaya koydum ve Nico'ya nişan aldım. Arkadaşlarım da silahlarını Nico'ya çevirdi. Onu köşeye sıkıştırmıştık.
Ama Nico haince sırıttı ve elini Begüm'e attı. Onu önüne çekip rehin aldı "Eğer bir adım daha atarsanız... ne olacağını söylememe gerek yok öyle değil mi?" silahını Begümün kafasına dayadı. Artık elimiz kolumuz bağlıydı. Begümü vurma riskine giremezdik.
Nico, helikopterin yan tarafındaki kayarak yana açılan kapıyı itti, ve içeri rüzgar doldu. Yanımızda uçan Anka helikopterinin içindeki Luthor hayretle olan biteni anlamaya çalışıyordu. Sonra silahını çıkardı ve nişan aldı.
Nico tam Luthor onu vuracak iken cebinden bir şey çıkardı ve gökyüzüne fırlattı. Fırlattığı alet havada patladı ve kıvılcımlar saçtı.
Hepimizin gözleri kamaşmıştı. Hiç bir şey göremiyorduk. On saniye sonra az da olsa görüntü netleşti.
Ama ne Begüm ne de hain Nico ortalıkta yoktu. Sadece yanımızda uçan Anka helikopteri vardı. Anlaşılan onlar da pek bir şey görememişleri çünkü gözlerini ovuşturuyor ve etrafa bakıp olan biteni anlamaya çalışıyorlardı. Luthor "Tahmin etmeliydim!" dercesine mırıldanıp, elleri belinde, helikopterde volta atıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA yok oluş
Science Fictionİnsanlığın yok oluş ile imtihanında büyük bir hayatta kalma savaşının ortasında kalmış bir grup genç ve onların hayatta kalma, insanlığı koruma ve medeniyeti tekrar kurup enfekte olmuş yaratıklara karşı mücadelesinin öyküsü... ANKA