taehyung resmen sürüklenerek yürütüldüğü yolda tökezliyordu. şehre geri dönmüşlerdi, arabadan indiklerinden beri elini saran bir diğer el onu öyle bir sıkı tutuyordu ki bunun biraz daha fazlasıyla kemiklerinin kırılabileceğini tahmin etmesi zor değildi. başını eğip baktı, jeongguk'un kana bulanmış eli onunkini çevrelemiş ve kendisinden farksız kılmıştı. elleri kanlıydı. saatler öncesine kadar nefes alan birden fazla bedenin içinde dolanan kanlar karışmış ve damla damla zemine düşerek arkalarında kalıyordu. avuç içleri yapış yapış hissettiriyordu, bazen elleri kayarak birbirinden ayrılacakmış gibi hissettirseler de jeongguk tutuşundan vazgeçmiyordu. bu taehyung'a tuhaf hissettirdi.
neden midesi bulanmıyordu?
"jeongguk," dedi nefes nefese. "duramaz mıyız?"
jeongguk onu duymadı bile, taehyung bir kez daha tökezledi ve bu sefer gerçekten de düşmek üzereydi. neyse ki jeongguk onu tutmuş ve bir anda belinden ve bacaklarından kavrayarak kucağına almıştı. taehyung refleksle ellerini onun boynuna doladı. sesini çıkarmadı. muhtemelen taehyung'un bir insan olduğu ve yorulabileceği aklına gelmemişti. ayrıca yüzünde endişe olmasa da aceleci davranıyor olması taehyung'u birçok düşüncenin içine itiyordu. yaptığı şey için pişman olduğunu düşünmüyordu, korktuğuna ise ihtimal bile vermiyordu. peki onu bu kadar acele ettiren şey ne olabilirdi ki?
"jeongguk-"
"şimdi değil." dedi kendinden küçük olan. sonra derin bir nefes aldı ve hemen yakınında bulunan yüze yaklaşarak dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı. "anlatacağım ama susman gerekiyor, dikkatimi çok çabuk dağıtıyorsun."
taehyung duyduğu sözle kıkırdadı, jeongguk'un da hafiften gülümsediğini ama kaşlarını çatmayı bir saniye olsun bırakmadığını gördü. sustu, sadece onun yüzünü yakından izlerken dolu olan kafasının içine kulak verdi. sokaklar boştu, geçtikleri yerlerden arada sesle duyuyordu ama jeongguk'un hızı nedeniyle o sesler cümle olup ulaşamıyordu kendisine, anlamıyordu ne olduğunu. ve bir iç tartışma yaşıyordu. soğukkanlıydı, bunu kabul edebilirdi. midesini bulandıran az şey vardı şu hayatta, diğer insanların etkilenebileceği olaylardan kolay kolay etkilemezdi ama yine de bugün olanlara karşı bir şeyler hissetmiyor olması garipti. jeongguk'un neden olduğu vahşete karşı belki de korku dolu olmalıydı, belki ürküp bir yere sinmeliydi ama hiç de öyle hissetmiyordu. onun kucağındaydı, ona tutunuyordu ve nereye gittiklerini bile sormamıştı. bu bir boş vermişlik değildi, buna isim veremiyordu ama üzerine düşünmek başını ağrıtıyordu. sadece bunun kendisi için bile normal olmadığına emindi.
"in bakalım." dediğinde kirpiklerini kırpıştırdı ve jeongguk'un kucağından inerken etrafına bakındı. kore sokağında, hangeo barın önündeydiler. buraya neden geldiklerini anlamamıştı. kaşları çatıldı, yeniden elini tutup kendisini bardan içeriye çeken çocuğa ayak uydurdu. "seokmin." diye seslendi içeriye doğru. birkaç saniye sonra ince uzun iplerden oluşan perdenin ardından çıkan yüzü tanıyordu. buradaki yaşlı kadının (hiçbir zaman ismini öğrenmemişti, kadın söylediyse de hatırlamıyordu.) arada bir gördüğü ve torunum dediği o çocuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
defián | taegguk
أدب الهواة"hadi bir anlaşma yapalım, taehyung kim. ben seni tüm dünyadan, hatta bunun ötesinden koruyacağım. sen de beni kendinden koruyacaksın."