*latince cümleler yüzde yüz doğru değil, sadece google translate kullandım 🤷♀️
kim taehyung bir kahin falan değildi, geleceği gördüğü yok yani. ancak jungkook denen insanüstü varlık ile yeniden hangeo bar'da karşılaşmaları sürpriz olmazdı çünkü taehyung ne kadar ben seni bulmaya çalışmayacağım çünkü bana geleceksin demiş olsa da, hadi, birbirlerinde numaraları bile yokken onun gelmesini şansa bırakmak istememiş ve iyileştikten hemen sonra her lanet gününü hangeo bar'da geçirmişti. barın sahibi onun ölen sevgilisinin yasını tuttuğunu sanarak ekstra içeceklerden para almıyordu ve bu taehyung için iyiydi. yoksul bir aileden gelmiyordu, hatta durumları oldukça iyiydi ancak babasıyla arası o kadar da harika değilken ve sürekli annesinden para dilenmek istemezken taehyung parasını idareli kullanmaya çalışıyordu. bunun için yaptığı soytarılıkların haddi hesabı yoktu. aynı şu an ağlıyor olması gibi."ah yavrum," dedi yaşlı kadın. "artık içmesen mi? mahvolmuşsun, şu haline bak."
"ajumma," ağlıyor olmasının nedeni aslında vücudunu gererken sırtına giren ağrıydı ve zaten mızmız biri olduğu için ağlamayı kesmek gibi harekette de bulunmamıştı. "onu çok özlüyorum. doldur lütfen, unutmaya ihtiyacım var."
bardağını masaya vurdu. alkol eşiği yüksekti, sarhoş değildi ama gerçekten öyle boş hissediyordu ki şu sıralar sarhoş olsa sahiden böyle davranır, böyle dalgın olurdu.
yaşlı kadın boş bardağı doldurup masaya bir şişe daha bırakıp gittiğinde taehyung bardağı bir dikişte bitirdi. dört hafta geçmişti onu göreli ve bir buçuk haftadır bara gidip geliyordu, olur da o da gelirse diye. en son karşılaştıkları saatlerde orada olmaya özen gösteriyordu ama akrep birçok kez 360 derece dönse bile asla onu görmüyordu. bu durum canını hayli sıkıyor, içtikçe içiyordu ve içince inanılmaz duygusal bir ruh haline büründüğü için ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.
kim taehyung'u anlatacak olursam çok bir şey söylemezdim ama onun hakkında ne kadar az şey söylersem söyleyeyim göründüğü kadar basit biri değildi. onun her hareketinde derin anlamları olurdu. ilgili bir ailede büyümüştü, babası kendisini bir vakte kadar sahiden çok severdi ve taehyung'un, hâlâ da sevmeye devam ettiğinden şüphesi yoktu. sadece taehyung'a kızgındı. kendi yolundan gitmesini, babası gibi başarılı bir savcı olmasını istemişti ama taehyung hiçbir zaman karışık şeylerden hoşlanmamıştı, bu meslekte ona göre değildi hâliyle. gerçi taehyung ne istediğini bilen biri hiç olmamıştı, şimdi okuduğu bölümü de isteyerek okumuyordu. sırf babasının dırdırından kaçmak için yurt dışına taşınmış ve okumuş olmak için okumaya başlamıştı.
her neyse. bu önemsiz gibi görünen ama taehyung'a çok dokunan bir ayrıntıydı. sürekli gülüp eğlenen bir imaj çizse de hayattan zevk alan biri değildi. hep bir yerde bir şeyleri kaçırıyor gibi hissediyordu, önemli bir noktayı atlamıştı sanki. kendisini beğenmezdi, yetenekli olduğunu düşünmüyordu ve hiçbir isteği yoktu. bomboş gelip bomboş gidiyordu. bazen, çok bazen bunalıyordu. partilemek yerine sakin bir ev vakti onun için her zaman daha iyiydi ama gezip partileyen kuzenleri, sınıfındaki arkadaşlarının yaptıkları planlara kulak misafiri olması ve en basitinden en yakın arkadaşı joseph'in asla yerinde duramaması onu mutsuz ediyordu. 'onlar bu kadar enerjiyi nereden buluyor? sorun bende mi?' böyle düşüncelere daldığı zaman kim taehyung'un vay haline, toparlanması hiç de kolay olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
defián | taegguk
Fanfiction"hadi bir anlaşma yapalım, taehyung kim. ben seni tüm dünyadan, hatta bunun ötesinden koruyacağım. sen de beni kendinden koruyacaksın."