'Boşluktaydım. Burası karanlık ve soğuktu. Nereye gittiğimi bilmeden yürürken, her adımımda canımı yakan zemine baktım. Neye ait olduğunu bilmediğim kana bulanmış kırık kemik parçaları adeta tüm zemini kaplıyordu. Buna aldırış etmeden yürümeye devam ettim. Aniden tüm bedenimi saran kara bulutlarla dengemi kaybedip yere düştüm. Kalktığımda evin arka bahçesindeydim. Kafamı kaldırıp cama baktım. Oradaydım. Afalladım camdaki siluetim bana bakıyordu. Biraz yakınlaştım. Ama o, ben adım attıkça içerideki karanlıkta gözden kayboldu. Arkamı döndüğümde oradaydı ve yüzü ben değildi sanki.
Aniden yerinden sıçrayarak uyanınca Derin bir nefes aldım. Doğrulup saate baktım. Üç saat uyumuştum. Yerimden kalkıp, Tuğra'nın odasına gidip yavaşça kapıyı araladım. Çıplak sırtı açıkta kalmış öylece uyuyordu. Sessizce içeri girip yorganı ile sırtını örttüm. Elim çıplak bedenine değince bedeni alev alev yanıyordu resmen. Elimi alnına götürdüm ateşi çok yüksekti. Elimle omzunu dürtüp
"Tuğra uyan. Ateşin var!"
Uyanmadı. Bu sefer koluna biraz sert vurup
"Kalk diyorum! Yanıyorsun."
Uykulu gözlerini aralayıp konuşmaya mecali yokmuşcasına yorganı boynuna kadar çekip
"Üşüyorum açma üstümü" diyebildi sadece. Yorganı tek hareketim ile üstünden çektim. Bacaklarını kendine çekerek cenin pozisyonunu aldı. Kolundan tutup zor bela ayağa kaldırdım. Banyoya sokup üzerindeki eşofmanı çıkarttım üzerinde sadece boxeri kalmıştı. Küvete yatırdım. Evet şuan Bundan başka çarem yoktu. Hastaneye gitmemiz gerekiyordu ama her defasında reddetti. Yapmam gereken tek şeyde buydu. Soğuk suyu açıp üzerine tuttum. O kadar halsizdi ki kolunu kaldırıp bana karşı gelemiyordu. Suyu kapatıp havlu ile sardım. Biraz da olsa kendine gelebilmişti ama hala titriyordu. Odasına götürüp dolapları teker teker karıştırıp bir eşofman, boxer ve tişört çıkartıp yatağının üzerine bıraktım.
"Kurulan ve giyin ve bana seslen"
Emir verir gibi konuştuktan sonra odadan çıktım. Hava iyice aydınlanmıştı. Mutfağa gidip dolabı açtım. Bir kaç malzeme çıkartıp çorba yapmaya koyuldum aceleyle. Biraz durup neden birden bu kadar endişelendim ki? Dedim. Tabi endişelenecektim. Sonuçta o bir insan. Ve yardıma ihtiyacı vardı. Öyle değil mi?
Yarım saatin sonunda ocağın altını biraz kısıp, çorbayı yavaş yavaş kaynamaya bıraktım. Fazla yemek yapmayı bilmezdim ve bildiğim her şeyi annemden öğrenmiştim. Yapabildiğim yemekler çok güzel olurdu. Annemi düşününce gözlerim çoktan dolmuş ve yaşlarım kendini özgürlüğüne bırakmıştı bile. Acaba şuan ne yapıyordu? Babam onu suçluyor muydu? Yada yokluğum farkedilmiş miydi? Böyle olsun istemezdim. Asla istemezdim. Beni buna babam zorladı. Şimdiye kadar tüm hakaretlerine dayaklarina sesimi çıkaramamıştım. Hep kurtuluşumu hayal etmiştim. Ama o gün geçtikçe beni biraz daha tutsak etti bu hayatın içine. Çok çabaladım. Onu hep sevdim. Hep özledim. Hasretiyle yaşadım yıllarda. O buradaydı Ama yanımda değildi. Hep neden dedim sürekli sordum bu soruyu kendime. Bir cevap bulamamak yaktı canımı en çokta. Ama artık bitti kabusum. Ne olursa olsun. Ben annemin kızıydım. Nelere dayandım. Bununda üstesinden gelirim dedim ama ya gelemezsem diyordum bazen. Babamın kırdığı kanatlarımla nasıl uçabilirdim ki Yeniden. Derin derin iç çektim mutfak penceresinden dışarıyı izlerken. Aniden adımın seslenilmesiyle, tüm düşüncelerimden sıyrılıp, mutfaktan çıktım. Tuğra'nın odasına geldiğimde ağır hareketlerle yatağına oturuşunu izledim. Tabi ya bir derdim de bu olmuştu. Aklımdan geçenlerle hafif tebessüm ettim. Tuğra yorgun ve kısık gözlerle bana bakıp
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ
Teen Fiction"Tıpkı ilk tanıştığımız. günlerdeki gibi" dedi gülümseyerek "Sanki üzerinden yıllar geçmiş gibi konuştun" dedim hafif tebessüm ederek. "Bana öyle geliyor. Tıpkı yıllardır tanıyormuşum gibi seni." "Al benden de o kadar" dedim dumanı üflerken.