Koray'dan;
babamın ofisinden hızla ayrılıp restorana gitmek için yola çıktım. Gün boyu babam ile Ayça hakkında konuşmuştuk. Babamın ayçaya olan bu tutumunu hiç anlamıyordum. savunmasız yardıma ihtiyacı olan bir kızdı evet ama babamın onu tıpkı kendi çocuğu gibi sahiplenip korumak istemesini kafamda farklı sorulara sebep oluyordu. Bir şey vardı kesinlikle. hemde kimsenin bilmediği bir şey..
düşüncelerimden sıyrılıp Kıvanç beyi aradım.
"alo Tuğra bey iyi akşamlar buyurun"
"iyi akşamlar müdür bey, Ayça için aramıştım her şey yolunda öyle değil mi? bir sorun yok"
"her şey yolunda evet ama sizinle değil mi şuan?"
"ne demek bu şimdi Ayça işte değil mi?"
"hayır yaklaşık 15 dakika önce yanıma geldi. Sizin geldiğinizi ve çıkması gerektiğini söyledi"
"Neyden bahsediyorsunuz siz Kıvan bey?! şimdi çıktım ben"
"efendim be-"
bir şey söylemesine izin vermeden hemen telefonu kapattım. neden böyle bir şey yaptın Ayça. neden? sinirden deliye dönmek üzereydim. aniden aklıma gelen şey ile gaza daha sert bastım
Tuğra.. başka kim olabilirdi ki? yaklaşık on dakikanın sonunda restorana gelebilmiştim hızla arabadan inip içeri girecekken bağırtı sesleri ile kafamı karşı caddeye çevirdim. karanlıktan bir şey net görünmüyordu. Biraz daha yaklaşınca, onların Tuğra ve Ayça olduğunu gördüm. hızla oraya koşup Ayçanın yanına eğildim sadece ağlıyor hiçbir tepki vermiyordu. kolundan yavaşça tutup Tuğra'ya döndüm
"sen bu işe karışma Koray." hiçbir şey söylemeden suratına yumruk attım.
"karışmayayım öyle mi? Bu mu koruma şeklin? şimdi buradan siktir git yoksa işler daha da çirkinleşecek"
"onu götürmek için senden izin almıyorum Koray çekil! İşler çirkinleşecekse de çirkinleşsin"
"ne halde olduğunu görmüyor musun? nasıl bir insan oldun sen böyle?"
"bilmediğin şeyler var Koray" öne doğru adım attığında ayçayı arkama aldım
"anlat bileyim o halde"
"Koray çekil dedim" Ayça titrek bir ses tonuyla "Lütfen git Tuğra. Seninle gelmek istemiyorum"
Tuğra anıiden olduğu yere çakıldı hiçbir sey söylemeden usulca arabasına binip gözden kayboldu. tekrardan Ayça'ya dönüp
"gidelim mi?" olumlu anlamda kafasını sallayınca ben önden o arkadan karşı caddede duran arabama ilerledik
yol boyu hiç konuşmamıştık ikimizde. Kafasını cama öylece yaslayıp yolu seyretmişti. küçücük bir kız çocuğu gibi zaten öyle değil miydi? hayattaki her türden acıyı görmüş baba sevgisinden uzak, annenin de çoğu zaman yetemediği ve eline kendini koruyacağı bir silah dahi verilmeden savaşın ortasına itilmiş küçücük bir kız çocuğu gibi.. nasıl bir insan hala onu incitip kırabilirdi ki? hiç anlam veremiyorum, üzülüyorum.. üzülmek yeterli mi? hayır!
arabanın rotasını değiştirip sahil yoluna sürdüm. o kadar dalgındı ki yolu değiştiğimi bile fark etmemişti.. sonunda arabayı tepe bir yere park edip indim. Ayçanın kapısını açtığımda şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu. arabadan inip önce etrafa sonra bana baktı
"Neden buradayız Koray?"
"biraz hava almak iyi gelecektir. gel benimle "
elimi ona doğru uzatıp tutmasını bekledim. Sıcak elleriyle avuç içimi kavradı, devasa kayalıklardan önden ben arkadan o yavaş ve temkinli adımlarla denize biraz daha yakınlaştık kayalıklardan birine oturup ayaklarımızı aşağı sarkıttık hafif esen rüzgar ve dalgaların kayalıklara çarpan sesi.. işte bunun için saatlerce burada kalabilirdim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ
Novela Juvenil"Tıpkı ilk tanıştığımız. günlerdeki gibi" dedi gülümseyerek "Sanki üzerinden yıllar geçmiş gibi konuştun" dedim hafif tebessüm ederek. "Bana öyle geliyor. Tıpkı yıllardır tanıyormuşum gibi seni." "Al benden de o kadar" dedim dumanı üflerken.