cinco

2.6K 135 28
                                    

dün yayınladığım bölümü okumadıysanız ilk olarak ona bakın 🦦🤙🏻

Üzerime giydiğim, dün Paulo'nun verdiği Roma forması ile evden çıktım. Yine locadaydım. Ama ondan önce Roma oyuncularının giyinme odalarına inecektim, geçen yaptığım gibi.

Güvenlikten geçip kapıyı tıklattım. Açan kişi Paulo'ydu. Sırıtarak kolumu tutup beni odanın içerisine, birden fazla çıplak bedenin bulunduğu ortama çekti. Yaptığım ilk şey gözlerimi kaçırmak olmuştu. "Hoşgeldin." diyip yanağıma sulu bir öpücük bırakan Paulo'ya döndüm. "Beni utandıracak davranışlardan kaçınmanı söylemiştim."

"Beş ay önce." diyerek omuzlarını kaldırıp indirdi. "Hoşgeldin Natalia." diyen Nicola'ya döndüm. Onun da üzerinde hiçbir şey yoktu. Kolunu omuzuma sarıp formama baktı. "Başka kimseye bu kadar yakışamazdı." Güldüm ve dirseğim ile karnına yavaşça vurdum. O da benim gibi gülüyordu. Daha sonra Paulo'nun attığı yarım yamalak imzayı gördü. "Ben de atabilir miyim?" Kahkaha attım. Sorduğu sorunun garipliği bir yana, giydiğim formanın oyuncusu olduğunu biliyor muydu? Kafamı sallayınca ortadaki masadan bir kalem alıp köşeye imzasını attı. Teker teker hepsi gelip imza atınca formam tam anlamıyla satışa hazır olmuştu.

Onlara şans dileyerek çıktım. Paulo'da benimle birlikte kapının önüne kadar geldi. "Eğer maçta bir gerilim olursa merak etme. Bilerek yapmış olacağım." Etrafa bir göz attıktan sonra ona yaklaşıp elimi boynunun arkasına koyarak kendime doğru çektim ve kulağının yanına geldim. "Beş ay önce değil, şimdi diyorum. Pedri'ye karşı beni utandıracak bir şey yapma." Birilerin duyma ihtimaline karşı böyle konuşuyordum.

Kafasını salladıktan sonra en başta yaptığı gibi ben de onun yanağını öpüp el sallayarak kapının önünden uzaklaştım. Barcelona'nın odasına gidip gitmemekte kararsızdım. Ama kapısının önüne kadar geldikten sonra gelmişti bu his. Tam kapıyı çalmadan gideceğim sırada Gavi çıktı. Büyük ihtimalle başka bir yere gidiyordu çünkü beni görünce şaşırmıştı. "Natalia? Neden kapıyı çalmıyorsun?" Küçük bir tebessüm ettim. "Şans dilemek için gelmiştim ama vazgeçip gidiyordum." Gülümseyip içeriye geçmem için kapıyı aralık bıraktı.

İlk önce kafamı uzattım. Sonra ise direkt girdim. Pedri hariç herkes şaşırmıştı. Çünkü o, benim geleceğimi biliyordu. Hepsiyle selamlaştım. Barcelona takımının ortasında Roma forması ile durmak biraz garip kaçıyordu doğrusu. Bir süre konuştuktan sonra dışarıya çıktım. Paulo'nun yaptığını bu sefer Pedri yaptı ve benimle kapının önüne kadar geldi.

"Antony'nin hissettiklerini şimdi anlayabiliyorum." dediğinde güldüm. Formamdan bahsediyordu. "Sana demiştim." diyerek formayı çekiştirdim. Konuşacak bir şeyimiz yoktu.

"Geçen şans öpücüğün işe yaramıştı." diyerek gözlerini kıstı ve karşıya baktı. Yeni bir tane daha istiyordu anlaşılan. Uzanıp yanağına hızlıca bir öpücük bıraktım. Roma forması ile, Roma takımını desteklerken bir yandan da rakip takımın oyuncusuna şans öpücüğü bahşediyordum. Pekala, siz söylemeyin. Ben ne olduğumu biliyorum.

Bana tatmin olmuş bir gülümseme gönderdi ve yollarımızı orada ayırdık. Ben locaya çıkıp yerime otururduktan birkaç dakika sonra maç başladı.

Hızlı ve heyecanlıydı. Ama Paulo'nun bilerek, ya da bilmeyerek, hep Pedri'nin yanına doğru gittiği gözümden kaçmamıştı. İkinci yarıda yine aynı şeyi yapmaya devam etti. Şimdiye kadar iki takım da bir gol atmıştı.

Bir an hiçbir şey yokken Pedri döndü ve Paulo'nun suratına yumruk attı. Paulo kendini savunmaya devam ediyor, Pedri'ye vurmuyordu. Hızla ayağa kalkıp gözlerimi kıstım ve daha net görmeye çalıştım. Karşı köşedelerdi ve uzaktı.

Hakem koşarak yanlarına geldi ve çoktan takım arkadaşları tarafından Paulo'dan ayrılan Pedri'ye sarı kart gösterdi. Normalde kırmızı kart göstermesi gerekiyordu ama maçın başından beri Barcelona'yı tuttuğu belli olan hakem şaşırtmamıştı.

Büyük ekrana Paulo'nun suratı yansıdığında kaşında bir patlak olduğunu gördüm ama gülüyordu. Bıkkınca bir nefes verip koltuğa tekrar oturdum ve Paulo'nun, Pedri'ye ne söylediğini deli gibi merak ediyordum. Bunu maçın sonunda öğrenecek olmak sabırsız hissettiriyordu.

Paulo attığı golden sonra imza hareketini yaparak sahada koştu. Bu, Barcelona ile aralarının bir gol kadar açılmasına neden olmuştu. Dakikalar sonra Pedri de gol attı ve skoru eşitledi. Ama kazananı belirleyen, Raphael'in attığı son goldü.

Barcelona taraftarları tribünlerde inanılmaz derecede yüksek sesle bağırırken bitiş düdüğü çaldı ve kazanan Barcelona oldu.

Loca'dan çıkarken kenarda duran küçük tatlılardan birini yiyerek Roma'nın giyinme odalarına yürüdüm. Hızlıca Paulo'nun kapının önüne gelmesini belirten kısa bir mesaj atıp beklemeye başladım. Dışarıya çıktığında ilk önce kaşına baktım. Çoktan ilk yardım yapılmıştı. "Ne dedin? Niye vurdu sana!" diyerek kızgınlığımı belli ettim. Pedri'den çok Paulo'ya karşı hissediyordum bu kızgınlığı.

"Ona 'Natalia ile aranızdakileri biliyorum. Sana bakacağını mı sandın?' gibi tahrik edici şeyler söyledim. Sonra o da 'Ne varmış halimde?' diye sordu. Üzerime yürüdü. 'Olmayan şeyleri sayayım istersen.' diyince de bana vurdu. Öncesinde maça çıkmadan önce de onu sinirlendirmiştim. En sonunda patlak verdi." Kaşlarımı çattım. "Niye bu kadar ergence bir şey yapma gereği duydun?"

"Normal bir şekilde senin hakkında konuşsak duygularını saklaması daha kolay olurdu. Ama öfke tüm gerçekleri ortaya çıkarır Natalia. Artık senin hakkında hissettiklerini biliyorum." Kaşlarım eski halini alırken sorarcasına ona baktım. "Ne hissediyormuş?"

Güldü ve omuzlarını kaldırıp indirdi. "Sana değer veriyor. Ama onun gözünde şu an ben, senin arkandan konuşan sahte bir arkadaşım." Gülümsemesi büyüdü. "Ona senin hakkında birkaç kötü şey söylemiştim. Vurduktan sonra uzaklaşmadan önce senin hakkında böyle konuşmamam gerektiğini söyledi. Nerede görsem tanırım. Bu Oriana'ya laf atan çocuğu dövdükten sonra hissettiklerime benziyor."

Pedri bana değer veriyordu. Peki, ben de ona değer veriyordum. Beni savunması hoş hissettirmişti. Çoğu kişi yapmazdı bunu.

Paulo'ya evde daha derinlemesine konuşacağımızı söyleyip yanından ayrıldım. Arabama gidiyordum. Aynı zamanda şu an kendimi, Pedri'yi göremeyecek kadar utanmış hissediyordum.

Koridorda ilerlerken boş bir odadan uzanan el beni içeriye çekti. Bağırmamı engelleyen başka bir el ağızımdaydı. Hiçbir ışık olmadığı için karşımdakini göremiyordum. Konuşmaya çalışıyordum fakat nafile, sesim boğuk çıkıyordu.

Kulağımın dibinde hissettiğim nefes ve tanıdık koku beni kendime getirdi. "Dybala yerine sen gelip bana merak ettiklerini sorabilirdin. Oyun oynamana gerek yoktu." Görmeyeceğini bildiğim halde kaşlarımı çattım. Her şeyi büyük ihtimalle az önce duymuştu. Elini ağızımdan çekti.

"Neden beni buraya getirdin Pedri?" Camdan sızan zayıf ay ışığı yüzüne vuruyor, gözlerimin de karanlığa alışmasıyla onu bir tık daha net görebiliyordum "Seninle konuşmak istiyorum çünkü."

"Bunu normal bir şekilde dışarıda da yapabilirdik." Yakınlığı kalbimin hızlı atmasına ve doğru düşünmeme engel olmasına neden oluyordu. Gülüşü nefesimi kesti. Dudakları kulağımdan yanağıma sonra ise boynuma doğru ilerledi. Öpmüyordu. Sadece hissettiğim şey nefesi, burnunun nazik dokunuşu ve ıslak saçlarıydı. Bir süre boynumun orada kaldı.

Yutkunamıyor, hareket edemiyor ve konuşamıyordum. Sanki dilimi yutmuş gibiydim. Daha önce hissetmediğim kadar ağır duygular silsilesi suratıma çarpmış, beni afallatmıştı.

Yavaşça benden uzaklaştı. "Emin olamıyorum. Ama galiba Dybala doğru şeyler söylüyor." Bir süredir tuttuğum yutkunma isteğimi gerçekleştirdim. Saçıma dokundu ve kulağımın arkasına doğru kaydırdı.

"Sonra görüşürüz Natalia."

tití me preguntó ; pedriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin