siete

2.5K 111 55
                                    

Film bittikten sonra kafamı yavaşça Pedri'nin omuzundan kaldırdım. Kafamın üzerinde duran kafası, ben çektiğim zaman yavaşça düşüşe geçti. Film izlerken uyumuştu.

Umarım film sırasında ona film hakkında düşündüklerimi söylerken dediklerimi kafasında tarttığı için yanıt vermiyordur diye düşünmeden kendimi alamadım.

Kafasını tutup koltuğa yasladığımda biraz oynaşır gibi oldu. Yavaşça yanından kalkıp mutfağa gittim. Yere düşen bardak parçalarını elime batmadan kaldırdım.

Pedri'nin içemediği kahve bardağı çoktan soğumuş bir şekilde masanın üzerinde duruyordu. Onu da alıp döktüm. "Eline dikkat et." Arkamdan gelen uykulu Pedri'nin sesi ile irkilerek kafamı ona çevirdim. İki dakika da nasıl uyanmıştı?

Yanıma geldi ve elimdeki bardağı alıp makineye koyduktan sonra tezgaha yaslanarak bana döndü. "Uyuduğum için özür dilerim." dediğinde ona gülümsedim. "Sıkıldığını söyleseydin başka açardık."

"Şimdi antrenmana gitmem gerekiyor. Teşekkür ederim bu sabah için." Yanan elimi gösterdim ve Asıl ben teşekkür ederim." dedim.

Siyah, kısa ve dar olan elbisemi giyip aynada makyajımı tamamladıktan sonra topuklularımı giymeden kapının önüne ilerledim. "İki saat seni beklemek gerçekten yoruyor." dedi geldiğimde kapının dibinde telefonu ile ilgilenen Paulo.

Onu önemsemeyerek ayakkabılarımı giydim ve birlikte arabaya geçtik. Çoktan saat dokuz buçuğu gösteriyordu. Genelde futbol takımlarının takıldığı mekana gidiyorduk. Hatta sadece takımların takıldığı mekan olarak düzeltebilirdim bunu. Çünkü eğer yanınızda bir futbolcu yoksa ya da çirkinseniz kapıdan içeriye bile almıyorlardı. Evet, çirkinlikte bir kriterdi ve kapıda duran güvenliğe bağlıydı. Daha saçma şey çok az görmüştüm.

Paulo ile klübe girdiğimizde direkt Roma'yı gördük. Yanlarına giderken gözüm yan taraftaki Manchester United ekibine kaymıştı. Antony ile gözlerimiz buluştu. İlk önce kaşları havaya kalksa da sonrasında gülümsedi. Daha iki takım haricinde görebildiğim kadarıyla üç takım daha vardı. Bu oldukça büyük bir klüp olmasının avantajlarındandı.

Paulo ile yan yana oturduk. Takım kısaca bize hoşgeldin demişti. Sonrasında ise Paulo'nun da katılımı ile muhabbetlerine devam etmeye başlamışlardı. Ben de arada katılıyordum ama genelde aldığım alkolü içerek etrafa bakınıyordum. Yaklaşık yarım saatte çakırkeyif, bir saatte de tam olarak sarhoş olmuştum. Paulo ya da diğerleri de beni durdurmadığı için içip duruyordum. En sonunda Paulo fark etmiş olacak ki elimde oynadığım bardağı alıp kafasına dikti. Ona gülerek zayıf bir yumruk attım. "Bana bir tane daha almak zorundasın."

Paulo kafasını iki yana salladı. "Çoktan uçmuş." dedi Andrea. "Daha değil." dedim ama ben de biliyordum çoktan sarhoş olduğumu.

Dakikalar geçmek bilmiyordu. Paulo konuşmaya devam ediyordu ama ben sıkılmıştım. Hem de deli gibi sıkılmıştım. Etrafa bakmaya devam ettiğim sırada Antony ile tekrar göz göze geldik. Arkasına yaslanmış ve takım arkadaşlarının hareketli konuşmalarına kulak asmıyordu. Aslında aynı durumdaydık. Sadece benim daha yeni farkında olduğum bir şeydi. Kim bilir o ne zamandır bana bakıyordu.

Ortam beni daha fazla boğmadan ayağa kalktım. Paulo bileğimi tuttu. "Nereye?" diye sorduğunda "Hava alacağım biraz." dedim. Barmenin yanına gideceğimden korkmuştur herhalde diye kafamda düşüncemi tarttım. Bileğimi bıraktığında arka kapıya doğru ilerleyip çıktım. Çünkü ön kapıya gidersem tüm magazin ekibi orada olduğu için kötü yakalanabilirdim. Hala bu konuda nasıl mantıklı düşünebiliyordum aklım almıyordu.

tití me preguntó ; pedriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin