Yaklaşık iki ay geçmişti yılbaşının üzerinden. Çektiğimiz fotoğrafları eski zamanları andıran bir kafede oturarak özenle Sana' yla aldığım albüme özenle diziyoruz.
Melankolik halimden son zamanlarda pek eser kalmıyor, onunla geçirdiğim anlarda kendimi iyileşiyor gibi hissediyordum.
Kurtulduğum siyah beyaz örtünün yerine beyaz bir kazak, üzerine kahverengi tonlarında bir ceket ve altına uyumlu siyah renginde bol bir pantolon. Bahara uyum sağladığımı düşünmüştüm. Saçlarımı yeni kestirdiğim için açık bırakmış ve onun bana verdiği saçlarımın bir kısmını kapatan pembe bandayı taktığımdan beri yenilenmiş gibi hissediyordum. Ama yine de yanımıza şal alıyoruz, malum katı kilise. Bu düşünceye rağmen bu bana iyi geliyordu, rahibelik bana göre değildi çünkü.
Sanaysa beyaz, dizinin altına kadar gelen bir elbise giymişti. Elbisenin yaka ve etek kısımları hafif dantellerle işlenmişti ve dantellerle uyumlu olarak bir toka takarak ensesinde toplamıştı saçlarını. Sevdiğim kızıl saçları gitmiş ama ona böyle de yakışan kahverengi saçları vardı artık.
Kafenin hemen yakınlarında olan bir çiçek bahçesi vardı, buraya gelmeden önce oraya uğramıştık. Sana, o bahçenin içindeyken ait olduğu yeri bulmuştu. Bu mükemmel karakteri tabiki de kaçırmamıştım.
Sana' yı özenle çektiğim fotoğrafın polaroidine çift taraflı bantla arkasına yapıştırıyorum ve arkasındaki kağıdı açarak albümün eskitilmiş krem rengimsi sayfanın üzerime bastırıyorum. Çok güzel olduğu için yüzümü gülümseme kaplıyor.
O sırada kafamdaki bandanayı çıkarıp topladığı çiçeklerden sabahtan beri uğraştığı tacı takıyor, ben daha albümden gözlerimi çekip ona bakana kadar bir fotoğraf çekiyor, ardından ona bakınca tekrar...
Polaroid ardı ardına çıkıyor, hemen ikisini de sallayarak bana gösteriyor. Gülümsüyorum, o da bana bakarak gülümsüyor. "Çok güzel gülüyorsun, umarım hep seni güldürürüm." diye mırıldanıyor.
Sanırım sonsuza kadar yanımda olmalıydı o.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dead girl walking | sahyo
FanfictionJihyo; yirmi birinci yüzyılda hâlâ dinine çok bağlı olan bir ailede, rahibe olarak yaşamaktan sıkılmıştı. Ruhu ölüden farksızdı kendince. Sana ise her haftasonu kiliseye gelirdi.